Yeni Başlayacaklar ve Hepsini Hatmedip ''Oha şu kitabı nasıl olmaz!'' Diye İtiraz Edecekler İçin: En İyi 5 Stephen King Romanı
Çoğunlukla aşırı kültür kokmadığından ortamlarda “İmgelenim, simgelenim ve irdelenim dehası” gibi yorumlar uçuşmasa da, gelin itiraf edelim; hikayeyi dokunabileceğiniz kadar canlı tutan betimlemeleri ve yarattığı şahane karakterler ile Stephen King bir efsane. Hal böyleyken, kitaplığınızda mutlaka bulunması gereken en favori Stephen King eserlerinden bahsetmezsek olmaz.
1. Misery - 1987
Bu mükemmel kitaba ruh hastası olarak damgasını vuran ve herkesin nefret ettiği bir karaktere dönüşen Annie Wilkes açısından bakarsak konusu tam olarak şöyle; Tam bir kitap kurdu olan Annie Wilkes, tıpkı hepimiz gibi spoilerdan ve sevdiği karakterlerin heyecan yaratması amacıyla ölmesinden rahatsız, aşırı normal bir eski hemşiredir. Bu aşırı normal eski hemşirenin hayatı, şuursuzca araba kullandığı için trafik kazası geçiren yazar Paul Sheldon’ı kurtarınca tepetaklak olur. Çünkü Paul, Annie’nin hayranı olduğu kişidir.
Fedakar Annie roman boyunca Paul’u besler, kazada pert olan ayağını iyileştirmeye çalışır ama resmen yaranamaz. Neymiş kitabın sonu değişemezmiş, neymiş efendim Misery Chastain illa ölecekmiş falan. Sonunda kadının canına tak ediyor tabii! Hem spoiler verdin, hem en sevdiği karakteri öldürdün, hem de bir teşekkür bile etmedin hayvan Paul. Cihangir az ünlüleri gibi uyuz uyuz davranarak Annie’yi iyice uyuz eden Paul, bir de GOT spoileri vermeyin diye günlerce haykırıp, Facebook iletisinde en önemli spoileri veren şerefsizler gibi ortamdan kaçmaya çalışınca Annie’nin kofra atar tabii.
Biz şimdi tam anlatamadık çünkü çok uzun. Filmde Annie rolünü ablaların güzeli Kathy Bates canlandırıyor. Sanki onu düşünerek yazmış, o kadar güzel. Zaten bu rol sayesinde Oskar kazandı kıymetlim.
2. Carrie – 1974
Konuyu anlamamaktan değil ama, Carrie ile sağlıksız da olsa mükemmel empati yakalamak açısından hayatın belirli safhalarında kendini 1 değil, 2 değil, tam 3-4 kere okutabilen bir roman. 1974 yılında yazılmış olsa da, deforme olmuş inançların ve halen üstesinden gelinemeyen ergen şerefsizliğinin nelere yol açabileceğini hiç eskimeden anlatıyor.
Hikayenin bahtsız kahramanı Carrie, aslında dünya güzeli bir kız olsa da, anasının birtakım manyaklıkları ve dozu tavan yapmış inançları yüzünden herkes tarafından dışlanan ve alay edilen bir karakter haline gelmiştir. Günümüzde de sosyal şiddete maruz kalan gençlerden tek farkı, telekinezi denen yeteneğe sahip olmasıdır. Yani sen oturduğun yerden kalkıp masadaki uzaktan kumandaya ulaşmaya üşenirsin, birisi versin diye beklersin ya, işte bu kız oturduğu yerden kumandaya ulaşabilecek güce sahip kısacası.
Neyse, okulda bununla alay eden kızlardan biri Carrie’ye yaptıkları hayvani şakadan dolayı suçluluk duyunca, erkek arkadaşına onunla yılsonu balosuna gitmesini teklif eder. Erkek arkadaşı da taş gibi. Feci popüler bir sporcu falan. Carrie olaya şiddetle karşı çıkan anasını eve kapatır ve baloya gider. Baloda olaylar hayli ters gider ve çocuk ölür. Carrie de çok sinirlenir ve hepsini yakarak öldürür. Hahaha... Şaka maka ergenler arası dozu kaçan zorbalık, günümüzde hala bir kabus. İyi insanlar olun, tatlı çocuklar yetiştirin, güzel güzel yaşayın. Adamın asabını bozmayın.
3. IT – 1986
Siz bu satırları okurken remake’i vizyona girecek olan en tırsınç Stephen King romanlarından biri. Zorbalıktan mustarip 11 yaşında 7 çocuk, zamanın ilk Kaybedenler Kulübü’nü kurarlar. O zaman tabi Nejat İşler 14 yaşında falan. Henüz o kadar karizmatik değil. Yaşadıkları beldenin iri çocuklarından yedikleri dayağın, küfrün haddi hesabı yok. Neyse ki kasabaya Pennywise adındaki şekil değiştiren katil yaratık geliyor da biraz rahat nefes alıyorlar.
Şaka şaka. Elinde olsa palyaço diyerek bağrınıza bastığınız o piç hepsini öldürecek. Çocuklar o tipi görünce neden su kanallarına falan eğilip konuşuyor anlamıyorum (Hmmm, 39 yaşında olduğumdan olabilir mi acaba?). Misal, yağmurlu bir günde, bomboş sokakta uçan balon tutan aşırı çirkin bir palyaço görsem muhtemelen altıma eder, eve gidince “Yağmurdan donuma kadar ıslandım yea” falan diye geçiştiririm. 1 hafta falan gözüme uyku girmez. Çocuk aklı işte.
Zaten bunlar da ister istemez kitabın bir bölümünde büyüyorlar. Hepsi iş güç sahibi alkolikler falan olmuşlar. Bunları bir araya getiren ise ileride tekrar bir araya gelmelerini sağlamak için hepsiyle seks yapan Beverly oluyor. İyi fikirmiş aslında. Ama yani hiç mi başka yöntem yoktu be Beverly? Gerçi söz konusu da şeytani palyaço ya... Okumadıysanız okuyun ya düşünmeyin.
4. Hayvan Mezarlığı – 1983
“Yapma yavrum, yapma güzel evladım, yapma çocuğum” uyarılarında geçen “yapma” kelimesinin hakkını vererek her şeyi yapan bir babanın, bütün aileyi perte çıkarmasını konu alıyor.
Yeni taşındıkları yerde işin ilk günü garip bir olay yaşayıp altına eden Doktor Louis Creed, bir süre sonra komşusunun da yardımıyla hayvan mezarlığının yerini öğrenir. Esas olay ise onun ötesindeki Kızılderili mezarlığındadır. Buraya gömdüğün ölü dirilir, geri döner ve seni feci şekilde öldürür. Tabi bunu öğrenir öğrenmez ailenin kedisi, mükemmel isimli Church ezilerek ölür. Louis de her “Ulan şimdi bizim çocuğa ne diyeceğim” düşüncesiyle kendine mani olamayarak hayvanı Kızılderili mezarlığına gömer. Hayvan ertesi gün geri döner. Ama nasıl bir pis koku, nasıl uyuz uyuz huylar, nasıl sevimsiz davranışlar anlatamam.
Hadi Church kedi. Bir süre sonra çiftin bebekleri ezilerek ölür ki Allah düşmanma vermesin. Tabii Louis aldı bir kere Kızılderili mezarlığının tadını. Hemmen yapmaması gereken şeyi yaparak çocuğu oraya gömer. Çocuk berbat bir şey olarak geri döner. Komşularını ve anasını öldürür. Louis’in ruh hali artık vitesi bayır aşağı boşa aldığı için, karısını da gömer. Gömmediği bir komşusu bir de ufak kızları kalır. Kız şehir dışında olmasa kesin onu da gömerlerdi de işte kısmet.
5. Cujo – 1982
Tatlı klostrofobik heyecanlar yaratan, okuyan herkesin aklına “Kedimin adını Cujo mu koysam?” fikrini sokan güzel romanımızdın sen Cujo. Kedi diyorum çünkü bizim kültürde pek köpek beslemek yok. Evler genelde 50m2 olduğu için daha çok kedi beslemekte fayda görüyoruz.
Neyse, Cujo pislik bir tamirci olan Joe’nun aşırı iyi huylu St. Bernard cinsi, inek boyutlarında köpeğidir. Joe domestik şiddet uygulayan boktan bir heriftir. Tatlı Cujo bir gün etrafta dolaşan tavşanı kovalarken kafasını mağara gibi bir yere sokar ve kuduz bir yarasanın ısırması sonucu bu güzelim hayvan da kuduz olur ve hemen sahibi Joe’yu parçalayarak öldürür. Joe berbat bir herif olduğundan hikayenin o kısmında üzülmeyiz.
Kocasını aldatan ama iyi insan, iyi anne Donna, arabasını tamir ettirmek için Cujo’nun kuduz olduğu zamanı özenle seçerek Joe’nun dükkana getirir. Araba orada istop eder. Joe mefta olduğu için kadını uyaramaz ve kadın çocuğuyla birlikte Cujo’nun saldırısına uğrar. Cujo kadından birkaç lokma almadan bırakmaz.
Ay o kadının araba içinde yaşadığı dram, o vahşet, o korku, o heyecan... Çocuğu getirmeseymiş bir şekilde olayı kotarırmış bence. Çocuk zor. İnsan pazara bile götürdüğünde “Tunç neredesin? Tunç elimi bırakma. Tunç ooolmaz. Tunç hayır! Tunç otur! Tunç Yuvarlan!” Tunç’un pazardan sağ çıkma ihtimali daha yüksek. Tabii pazar castle Rock’ta değilse.
Daha çok güzel romanları var da sığdıramadık buraya. Ekleyen elleriniz dert görmesin.
(Kamuran Hardcore Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et