Haftanın Kitapları: Başlangıç (Da Vinci yok ama şifreye devam), Yoksulluğun Tarihi (“Bana da bir çay”), Güzellik Bir Yaradır (Aynen yaaa çok zor sizin de işiniz.)
Merhabalar pek muhterem, entelektüel, kitap kurdu Zaytung Kitap okurları. Kısa bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Bu hafta sizler için birbirinden süper kitaplar hazırladık. Gerçi sadece üç kitap, ama nasıl bir üç kitap bu anlatamam. Kültür akıyor resmen. Okuyun, yarın Oxford’ta doktoraya başlayın. O derece...
1. Başlangıç – Dan Brown – Altın Kitap
https://store.zaytung.com/baslangic-28748
Dan Brown olaylı bir yazar. Her kitabı olay oluyor, kitap yazmayınca neden yazmadı diye oluyor, hayranları yayınevinin kapılarına dayanınca Brown bir tane kitap yazayım bari diyor, bu sefer de kitabın çevrilmesi bir olaya dönüşüyor. Başlangıç kitabının çevirisi için tüm Dan Brown çevirmenleri bir yere kapatılmış, internetsiz, cep telefonsuz çeviri bölümlerinde kitabın tercümesine başlamışlar. Bence bu süreç de bir prodüksiyona dönüştürülebilirdi. İşte Benim Çevirim tarzı bir program olabilirdi ya da her hafta kötü çeviren bir çevirmen adadan elenseydi ve bunu ekranlardan izleseydik harika olurdu bence.
- Serkaycığım cümleler devrik, imla kötü, bu çeviri olmamış...
Kitaba gelecek olursak… Dan Brown kitabın adından da anlaşıldığı gibi bizleri Başlangıç’a götürüyor. Bu yönüyle kitabı hemen seviyoruz, çünkü kitabın derdi belli. Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın’ı kadar net. Nasıl ki o kitapta kırmızı saçlı bir kadın var, bunda da başlangıç var. Taaaa en başlangıç. Dön geriye, dööön. Büyük Patlama’ya kadar dönüyoruz kitapta.
Dan Brown bizleri şaşırtmıyor ve çook hızlı başlıyor kitap. Brown “Şu şuraya gitti, odaya girdi, perdeler şöyleydi, oda böyleydi” diye yormadan direkt bizleri maceranın orta yerine bırakıyor, sonrasında da kitabı elimizden bırakamıyoruz zaten. (Tipik Haneke.) Peki ne yapmış bu Dan Brown, neden kitabı elimizden bırakamıyoruz?
Öncelikle herkesin susturmak istediği bir kahraman var. John Wick gibi bir şey. Örgütü, cemaati, illuminatisi herkes bu adama düşman. Neden mi? Çünkü bu bilim insanı kabaca dinlerin yalan olduğuyla ilgili bir açıklama yapmak üzere.
- Ağzından bal damlıyor o nasıl bir konudur yav...
Şöyle bir sahne düşünün: Bir bilim insanı üç büyük dinin temsilcileriyle aynı masada. Dinlerin yalan olduğuna dair bir kanıt bulmuş, bunu açıklıyor. Dinlerin temsilcileri tabii ki şok. Olamaz, aman Tanrım, nasıl olur, katiyen inanmam nidaları havada uçuşuyor. Bilim insanı da patlatıyor espriyi, “Ne aman Tanrım’ı kardeşim beni hiç dinlemiyor musunuz siz ahahah” falan diyor. Aşağılıyor din adamlarını. Kilise titriyor. Kilise şok. Derken…
Evet, derken bu bilim insanımız hakkın rahmetine kavuşuyor… (Spoiler değil, onuncu sayfada ölüyor zaten. Hee ama aslında ölmediğini söylesem bu mesela spoiler olurdu ahahaha.) Sonrasında olaylar bir kez daha gelişiyor. Kitap boyunca aslında hep bir olayların gelişme durumu var. Bir türlü durmuyor olaylar. Robert Langdon yine bir sürü şifre çözmeye çalışıyor. Şu adama bir acı be Dan Brown bitirdin adamı şifrelerde pasvordlarla yahu.
Dan Brown hiçbir zaman şu harika cümlenin altını çizeyim yazarı olmadı belki ama tempoyu da her daim yüksek tuttuğu bir gerçek. "Bugüne kadar yazdığı en yaratıcı kitap" demiş yayınevi. Bence de öyle diyebilirim, sonuçta ele aldığı konu riskli olsa da üstesinden gelmeyi başarmış. Bravo Den Bıravn.
Puan: 10/10 (Kalın ama üç dakikada bitiyor en sevdiğim kalın kitap türü)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Dan Brown’ın diğer kitapları (Vaov sürprize bak sen), Richard Dawkins – Tanrı Yanılgısı (Bu pek ilgili değil ama okuyun elinize yapışmaz).
Instagram’da paylaşmalık güzel cümle: “Din adamları üç gün içinde bu sunumu bir etkinlikle insanalara duyuracağını bilmiyorlardı. Bunu yaptığında tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten de ortak bir noktası bulunduğu anlayacaklardı: Hepsinin tümden yanlış olduğunu…” #baslangic #neredengeldik #nereyegidiyoruz #koydenindimsehire
2. Güzellik Bir Yaradır – Eka Kurniawan – Domingo
https://store.zaytung.com/guzellik-bir-yaradir-28749
Evet, Google’a bakmadan adını yazamadığım bir yazar daha katıldı aramıza. Hoş geldin Eka Kurniawan. Buyur canım geç şöyle Niçe’nin yanına, ooo Kirkegard da gelmiş harika harika müthiş hoşgeldiniz yaa. Valla ne iyi oluyor böyle bana da işte mücadele oluyor, kendimi geliştiriyorum bu sayede.
Güzellik Bir Yaradır, Endonezya yöresinden bir roman. “Kızışmış Köpeklerden Farksız Erkeklerin Şu Sefil Dünyasına Güzel Bir Kız Çocuğu Getirmekten Daha Büyük Bir Lanet Yok” diyor kitabın arka kapağında. Bundan da iyi özetlenemezdi kitap ama ben yine de özetleyeceğim. Bunun için maaş alıyoruz sonuçta. Güzellik Bir Yaradır bir epik. Endonezyalı bir yazardan ufuk açıcı, büyüleyici –büyülü gerçekçili- bir mit.
- Biri mit mi dedi?
Bazı kitaplar var böyle, okuyunca iyi kitap olduğunu biliyorsunuz, yani okuyorsunuz ve “Vaov harika kitap” diyorsunuz, fakat içinizden bir ses de “Abi bu Türkiye’de tutmaz” diyor. İşte Güzellik Bir Yaradır böyle bir kitap. Okurken vaov dedim, büyülendim, gerçekçilendim, etkilendiğim, strese girdiğim ve oh çektiğim yerler oldu. Kah güldüm kah ağladım, kah hüzünlendim kah kahkaha attım… Ya böyle anlatınca da kitap şöyle canlandı sanırım aklınızda di mi?
Fakat öyle değil. Şöyle: Dewi Awu diye bir fahişe var. Bu fahişe “Ölücem ben, ölücem ben” diyor ve kimse inanmıyor. (Hayır Hasan Mezarcı fotoğrafı koymayacağım.) Derken bir kız çocuğu doğuruyor, dünyanın en çirkin çocuğu. Kitaptaki kadınlar böyle zaten, güzeller, çirkinler fakat hep görüntüleriyle gündeme geliyorlar, sanatlarıyla değil. Adını Güzel koyuyor doğan çocuğun Dewi Ayu. Doğumdan sonraysa tıpkı söylediği gibi ölüyor, ve yıllar sonra diriliyor. (Büyülü gerçekçi işte, dirilebiliyor yani)
Dewi Ayu’dan başlayıp Güzel’le devam eden, birçok kötü olay geliyor kadınların başına. Bu kısımlar biraz rahatsız edici olabilir sıradan okur için. (Sıradan okur dediğim cahil okur) Sıradan okur “Ay anam neler oluyor” deyip gözlerini kapatmak isteyebilir, “Ne okuyorum ulan ben?” diye kendine sorabilir fakat profesyonel okur (ben ve siz gibiler mesela sevgili canım okurlarım) çok zevk alacak kitaptan. Karakterlere ya da kitabın konusuna daha fazla girmek bu yazıda insanları yorabilir çünkü çoook karakter çok olay var ama merak etmeyin, kitapta bu karakterler birbirlerine sıkıca bağlanmış ve yazar işin üstesinden gelmiş.
Kitabın olay örgüsü (Temsili)
Puan: 4/4 (Dört dörtlük kitap, mis mis, okuyun.)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Mazi Kalbimde Bir Yaradır (Şarkı olan), Yüzyıllık Yalnızlık (Herkes bundan bahsetmiş), Dua Lipa – New Rules (Klip de güzel şarkı da kitapla da uyumlu… denebilir yani uzaktan bir uyum var.)
Instagram’da paylaşmalık güzel cümle: “Bu melun dünyaya şimdiye kadar dört kız çocuğu getirdim. Artık cenaze törenimin zamanıdır.” #güzellikbiryaradır #art #saltistanbul #sanat #ölücembendedimdediminanmadınız
3. Yoksulluğun Tarihi – Steven M. Beaudoin – Dedalus
https://store.zaytung.com/yoksullugun-tarihi-28750
Evet, gün geçmiyor ki bir şeyin tarihi yazılmasın. Bu kez de yoksulluk bizlerle, hayır sen yoksulluksun senin ne haddine tarih di mi? Yazar Steven M. Beaudoin, Turgay Kaban çevirmiş. Kitabı okurken yanınıza bir peçete, selpak alın, çünkü iç acıtıcı cinsten bir kitap. Kontörlü hatlar mı dersin, bana da bir sade soda mı dersin, Wi-Fi şifresi istemeler mi… Rezalet. Ben şahsen sosyolojik birkaç bilgi alayım diye elime aldım fakat sonlarına doğru dayanamadım ve Seyfi Doğanay açıp hüzünlere gark oldum.
Yoksulluğun Tarihi güzel bir araştırma. Modern zaman öncesi yoksulluk, sonra ekonomi geliştikçe yenilenen yoksulluk, sanayileşme sonrası “Tamam artık bundan sonra yoksulluk olmaz yaa sanayi abi boru değil” derken hoop aniden tekrar gelen yoksulluk. Yani yoksulluktan kaçış yok.
Kitabın en sevdiğim yönü şu oldu; verdiği örnekler o kadar iyi ki böyle tam konuya girmeden şraaak bilgiyi bir koyuyor önüne, sonra o bilgiyle ne yapacağını bilmiyorsun öyle duvara falan bakıyorsun. Mesela bak: “2001’de Mozambik, Mascarenha’da 500.000’den fazla nüfusa yalnızca bir ambulans hizmet vermekteydi. Bölge sağlık merkezinde günde seksen beşten fazla hasta için yalnız bir hemşire bulunuyordu ve sınırlı sayıdaki şırıngalar her gün kullanılıp yıkanıyordu.”
Şimdi ben bu bilgiyle nasıl yaşayım, benim Mozambikli kardeşlerim orda şırıngayı yıkayıp yıkayıp kullanırken ben burada nasıl espri yapayım? Kapat Zaytung’u da gidiyoruz kardeşim...
Bu haftalık kitap bölümünün sonuna geldik. Siz de gidin hadi. Allah kahretsin hâlâ komiklik bekliyorlar benden ya. Hadi canım hadi anam kapamayın dükkanın önünü. Abi sen de bana soda getiri misin bi de wi-fi şifresi varsa...
(Gürcan Çalı Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et