Ant-Man ve Wasp (Dünya kadar malın olacağına fındık kadar süper kahramanın olsun...)
İşe yarar bir film bulmak için çokça uğraşmamız, iyice aramamız, oraya buraya bakmamız gereken zor haftalardayız. Zaten bu hayatta temmuz ayının vizyonundan daha sıkıcı bir şey varsa o da herkes tatil story’si atarken evde kös kös oturup camdan tatile gidenlere bakmak, kıyafetleri valizlerine, valizleri arabalarına zar zor sığmış insanları izlemektir... Ne diyorduk ya, heh, vizyon... Küçük de olsa bir şey var bu hafta: Ant-Man’in 2. filmi. Kendi küçük dünyasında kimsenin tavuğuna kış demeden, karıncayı bile incitmeden yaşayan Ant-Man’i maceraya çekmeye çalışıyorlar.
O zaman Ant-Man'in büyüklerinin boy gösterdiği Infinity War’la ilgili alternatif bir video paylaşalım, sonra da Küçük Ant-Man ve oyun arkadaşlarını yorumlamaya geçelim:
Ant-Man ve Wasp (Ant-Man and the Wasp) – Kıraathane kuantumu yenecek mi?
Güzel kadın Evangeline Lilly, Wasp'ı oynuyor. Tarzını yer yer Chris Pratt, yer yer Ryan Reynolds ile karıştırdığımız (aslında hepsi birbirine benzeyen) Paul Rudd ise Ant-Man kostümünün içinde yine. İlk filmin de yönetmeni Peyton Reed yönetiyor. Birileri de CGI yapıyor. Marvel'ın gişe hasılatından sorumlu bazı muhasebeciler ise bilet paralarını sayıyor. Senaryoya gelince; 5 kişi yazıyor. İlk filmin yazar kadrosunda Adam McKay (Büyük Açık), Edgar Wright (Baby Driver) gibi mizahtan anlayan isimler vardı, bu filmdekiler sönük kalıyor. Lütfen liyakat esasına göre alır mısınız şu senaristleri?!
Filmin konusunu şöyle kısaca özetlersek: As Scott Lang balances being both a Super Hero and a father, Hope van Dyne and Dr. Hank Pym present an urgent new mission that finds the Ant-Man fighting alongside The Wasp to uncover secrets from their past.
Anlayamadınız mı? İngilizce bilmezseniz anlamazsınız tabii! Oysa Vidi Vüdü uygulamasını indirseniz böyle mi olurdu? Olmazdı! O zaman yetersiz İngilizceniz ve gereksiz Türkçenizle kös kös oturmayın ve hemen Vidi Vüdü uygulamasını indirin, birazcık bedava kullanıp sonra paralı abone olun... (Ah keşke cidden yazıya böyle reklam alma şansımız olsa da cebim azıcık para görse... Neyse...)
Bir turist basit bir yol tarifi sorduğunda ben...
Türkçe konuşursak: Çılgın bilimci Dr. Hank Pym ile onun karısı Hope Van Dyne'ın öncülüğünde gelişiyor olay. Bunlar zamanında Ant-Man'lik ve Wasp'lık yapıp, yani KarıncaAdamlık ile EşekArılığı görevi üstlenip belediyelerin böcek ilacı aracının olmadığı yerlerde büyük güçlerle savaşıyorlar. Avantajları çok küçük olmaları ama cefakar ablamız Hope, bir bombayı imha etmek için küçülüp kuantum evrenine girince orada kayboluyor... Kuantum evrenine kadar küçülmüşken o koca bombayı nasıl imha ediyor? Orası geçiştirildiği için görmüyoruz.
Sonra ne oluyor? Eşini kaybeden Hank'e yıllarca "Ulan ne mal adamsın, koskoca kadını nasıl kaybettin? Kendini de kaybetseydin Hank" deniyor da gaza gelip daha gelişmiş araçlar geliştiriyor. Kızıyla kuantum tüneli yapıyor, Ant-Man'i de alıp tünelden geçerlerse Hope'u bulabilme ihtimali doğuyor. Tabii peşlerindeki Ghost'tan* ve salak mafyadan kurtulabilirlerse (Evet kuantum tünelinin icat olduğu çağda salak mafyalar var hâlâ. Kıraathane yine kuantumu yener mi dersin?)...
* Sanki araba döşemelerinden kötü adam yapmışlar gibi duruyor...
Çubuk karakter...
Son Kaptan Amerika filminde yaptığı haylazlıklardan dolayı ev hapsinde gördüğümüz Scott Lang ilk filmdeki gibi; iyi bir baba, romantik bir sevgili, goygoycu bir kahraman... Ara ara, kıraathaneye gidip pis yedili oynamak için ev hapsinden kaçıyor ama neyse ki FBI başındaki adam bir çizgi film karakteri kadar geri zekalı olduğu için yırtıyor. Zaten mafya mı iş adamı mı olduğunu anlamadığımız, aptal tiplerle dolu ortalık. Karakterler ya çok zeki ya da aptal, ya çok naif ya da çok düz kötü...
Çocukları da kapsayan 'küçük süper kahramanlar filmi' yapacağız derken çizgi film yapmışlar, Şirinler yapmışlar yani... O kadar çizgi film meraklısı olsak ormandaki tüm hayvanların el ele tutuşup iyilik için yuvarlak yaptığı bir animasyona giderdik zaten, niye böyle yapmışlar ki ama?..
Kışın rahat etmek için bütün yaz çalışan karınca, taksicilik yaparken...
Komik mi peki?
Komik olabildiği yerler oldukça az bana kalırsa. Çünkü komik olmak için en başta klişeden kaçmak gerekir, klişeyi gördüğün yerde mutfak masasının üzerinde kara fatma görmüş gibi bağırarak odadan kaçmak gerekir. Fakat bu 'olayın ciddiyetinden uzaklaşarak süper kahramanlık yapma numarası' da klişeleşti. Yani şöyle bir şablon oluştu: Birtakım kötü adamların kötülük yapmalarına dair ciddi açıklamaları, tehlike-tehdit-şantaj-gözdağı-gerilim, hemen ardından bariz bir şekilde gelen şirinlik-şaşkınlık-aptallaşan kötüler-artistik numaralar... Bu formül çoğu yerde tutmuyor.
Böyle olunca da filmin en ilgi çekici şeyi, birden küçülmeleri ve birden büyümeleri oluyor. Amma velakin okuldan kostüm kaçırma sahnesinden sonra onun da esprisi kalmıyor. Bir süre sonra "Bu kadar küçülmeyin be" diyorsun. Onlar ise iyice küçülüp kuantum evrenine girmek istiyor; dolanıklık filan açmak, izgeölçer filan çalıştırmak istiyor. "Hadi ordan" diyorsun, "Az ufak at da civcivler yesin" diyorsun.... Zaten bu kuantum olayı gereğinden fazla büyütülüyor bence...
Bu Ant-Man'i de gözünüzde çok büyütüyorsunuz...
Neresi kötü başka?
* Matrix'ten tanıdığımız Laurence Fishburne amcamızın oynadığı bilimci karakter o kadar naif ki, bir süreden sonra aşırı doğruculuğu ve prensiplerine gereksiz bağlılığıyla mide bulandırıyor. Yani benim gibi, seçimin de etkisiyle tüm naif düşüncelerden ölesiye tiksinenler, bu Etik-Man'den de soğuyacaktır diye tahmin ediyorum.
* Çoğu espri tutmuyor, çalışmıyor çünkü espri yapılmadan önce, senaryoda espriye ortam hazırlandığı çok belli oluyor. Yer yer "Ulan ben daha iyisini, daha iyi bir şekilde yazarmışım" dedim. Çünkü yakın bir zamanda, kendimce bir romantik komedi senaryosu yazdım ve sanki bir fik yazmışım gibi iyice gaza geldim. Yapımcı, eğer okuyorsan 3 kere dürt!
* SPOILER gibi olmasın ama; Eşkıya'dan ayrı durduğu için, sevmediği bir adamın evinde kendini rehine gibi hissettiğinden, 35 yıl konuşmayan ve sesi içine kaçan, yıpranan Keje'yi hepimiz biliyoruz. Peki o zaman 30 sene boyunca kuantum evreninde kimseyle konuşmadan, insan içine çıkmadan yaşayan Hope nasıl o kadar düzgün düşünebiliyor, konuşabiliyor? Hiç olmamış. Bence Keje > Hope.
* Bir de; kuantum gibi heyecan verici bir konuyu daha iyi değerlendirebilirlerdi. Tamam öyle uzun uzun kuantum konuşalım demiyorum, zaten anlamayız yani, en fazla çaktırmadan "Heee, hmmm, meh meh" deriz, ama şöyle basitinden minnak bilimsel ayrıntılar konabilirdi. Uğraşmamışlar. En fazla kuantum evreni gibi olsun diye, fona birtakım tuhaf şekiller-renkler koymuşlar. Kafan iyice uçunca izleyesin diye bazı trip şarkılar-klipler oluyor ya, ona benzemiş. Kuantum evreni dedikleri şey o galiba!
- Demek kuantum, hmmm, evet...
Not: Evet, geleneksel Marvel sürpriz videolarından iki tane var sonda.. İlki iyi, Avengers'la bağ kuruyor ama bütün jenerik bittikten sonraki oldukça gereksizmiş. Ben kalmadım zaten, çünkü 'ikinci Marvel sürpriz videosunu bekleme yaşım' geçti artık bence... Ama bir arkadaştan öğrendim, söyleyeyim istersen, hadi söyleyim ya, söyledim o zaman; bateri çalan bir karınca... Değer mi sence? Bence değmez.
Puan: Küçüklere 50 büyüklere 40
'Diğer' adı altında ötekileştireceğimiz filmler:
Dua Et Kardeşiz: Fragmanı Youtube'da aratıyorsun da arama sonuçlarında önizlemesi gif şeklinde oynatılıyor ya... Heh işte oradan belli bu filmin ne dandirik olduğu... Yerli ve komedi...
Hayalet Hikayeleri: Andy Nyman ve Jeremy Dyson yazıp yönetiyor. Ne bileyim ben, kim bunlar... Şüpheci bir profesör, bir dosyaya rastlıyor, üç farklı olay var bu dosyada. Meğer bu olaylaaar... Öyle gizem-gerilim karışımı devam ediyor olaylar, Sherleck'taki Watson da var...
Hayat Okulu: Ailece piknik yapılası, arabayı Reno'yu çekip bira içilesi, sevgiliyle çoluk çocukla kamp kurulası bir doğada, bir yaşlı ile bir çocuğun iletişimi üzerine... Tatlış... Nicolas Vanier yönetiyor.
Kaptan Dandun: Haftanın animasyonu olan Kaptan Dandun'da bir gemi kaptanı ve mürettabatının başından geçenler görülüyormuş. Beybaba "Nereden buldunuz bu sucukları" diye küfürü basıyo bunlara....
Karantina XII: Can Varol yönetiyor, fragmandan garip garip sesler çıkıyor. Filmden de garip garip sesler çıkıyor olabilir. Gençler işte bir riske girip şanslarını metafizikte deniyor, ama metafizikte de kazanan yine kasa, yani ruh oluyor, derken kaçışlar pişmanlıklar filan...
Zama: Antonio di Benedetto'nun 1956 tarihli aynı adlı romanından uyarlanıyor ve uzun zamandır bir film çekmesi beklenen Lucrecia Martel yönetiyor. İspanya'nın sömürgesi konumundaki Paraguay'dan Arjantin'e aktarılmayı bekleyen bir görevlinin öyküsü görülüyor. Emperyalizm ile modernizmin çelişkileri filan da görülüyor. Bir sürü şey daha görülüyor, kaçırmamak ve iyi birleştirmek lazım...
SONUÇ - Tekrarı var mı?
Eveet, çeyrek finaline geldiğimiz Dünya Kupası maçları da azaldı, zaten öyle aman aman maçlar da izlemedik, e filmler de zaten aman aman değil, aman aman olmadığı gibi can sıkıcı, ne izleyeceğiz biz ya?.. Herhalde yine en iyisi, balkondan tatile giden komşuların araçlarına binişlerini izlemek... Mutluluk, hayal kırıklığı, umut, gerilim duygularını yaşamak... İlle de film diyenleriniz ise eğlenmek için Ant-Man'e, gerilmek için Hayalet Hikayeleri'ne, kafa açmak için Zama'ya pek tabii gidebilir.
Öpülür, haftaya görüşülür...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Maaşınızın tamamını alabildiğiniz bir hafta dileğiyle)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et