Kimse Sevemez Seni Benim Kadar
Yıllardır süregelen aşk mırıltıları kulaklarımızda. Her yerden gözümüze burnumuza pompalanan aşk filmleri dizileri. Güzeldi hepsini izlemesi dinlemesi. Hep bir şeylere hizmet etti bunlar seneler boyu belki ama yüreğimiz ferahlamadı yine de. Hep bir acıyla yoğrulma hep bir başka hayatlara özenme silsilesiyle baş başa kaldık. Her şey filmlerdeki gibi kusursuz işlemedi hayatımızda. Hiçbir zaman göremeyeceğiz kaçıp giden fırsatları birkaç hayran edici çekim tekniğiyle. Bizim yönetmen biraz muhafazakar sanırım.
“Kendimi on katlı binanın tepesinden aşağı doğru bırakmaya hazırlanırken aklıma gelenlere inanmazsınız. Hep geçmiş hep pişmanlık. Buraya nasıl çıktım bu arada? Onuncu kata asansör varken neden merdivenle yordum kendimi. İntihar etmeye mecalim kalmasın diye mi acaba? Yoksa hala kararsız mıyım? Hala yaşayıp görmek mi istiyorum ne olacağını? Kapıcıyla göz göze geldik bu tanımadığım apartmana girerken. Aidat listesini asıyordu girişteki panoya. Sanırım bu ay aidatı geciktirenler var. Hiç değişmez değil mi bu sistem? Yirmi sene önce çok konuşanların adı tahtaya yazılarak deşifre ediliyordu şimdi ise parayı ödemeyenler. Yani hayat şunu demek istiyor: Eğer çok konuşan bir beş parasız iseniz herkese afişe etmek benim hakkım ve bundan kurtulmanın tek yolu çoğunluğa uymak. Güzel mahalle baskısı ama. Sevdim bunu. Burdan siyasi gönderme yapmayı isterdim fakat takdir edersiniz ki on katı merdivenle çıktım.Buna pek halim yok şimdi.
Kapıcı beni takım elbiseyle görünce dilenci ya da satıcı olmadığımı fark etmiş olacak ki deparla merdivenlere atlayıp yukarı koşmamı umursamayıp peşimden gelmedi. İlk defa işe yaradı şu lanet kıyafet ya da yaramadı mı acaba? Belki daha salaş girsem apartamana kapıcı peşimden gelip beni vazgeçirecekti bu kendimi aşağı bırakma fikrimden. Paradokslardan hep nefret etmişimdir.
Neden beni terk etti ki? Neyi yanlış yaptım? Aradığında açtım. Çağırdığında gittim. Hesabı ödedim. Sevişirken bile önce onun işini gördüm .”Sevişirken bile” evet evet anladım galiba. Anahtar sözcük grubu bu. Sevişirken bile üstünde hayali bir takım elbise olan bir adamım ben. Şu hayatta terbiyesiz olmanın makbul olduğu her türlü sapıkça hareketin makul karşılandığı tek durumda bile hayali kravatımı gevşetemedim. Sanırım sorun bu. Çünkü bana ayrılırken ”sen çok iyi birisin aslında” dedi. İyi biri olmanın ne boktan birşey olduğunu o an anladım. İyi biri olmak osuruk gibi kokuyor kadınlara sanırım. Başka açıklaması olmaz bunun çünkü. Birazdan’fatality’ yapmak üzeresin ve benim üzerime doğru gelen kanlı yumuşak şekerleri boğazımdan aşağı indirmekten başka çarem yok. Aşağı indirmek demişken on kat baya yüksek oluyormuş. Acaba aşağı bir branda gerseler ve ben bu yükseklikten atlasam boynum bacağım kırılmadan hoop diye devam edebilir miyim aşağıda yürümeye? Merak ediyorum. Merak etmenin ne kadar sakıncalı birşey olduğunuda 7-8 yaşlarımda bizim büyük kuzenden öğrendim. Merak ediyorum deyince yüzünde o aptal sırıtmasıyla insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da biz erkeklerin cinsel organından geleceğini söylemişti daha kaba tabirle. Merak insanın başını belaya sokuyor gerçekten. Merak eden insan tehlikelidir algısı var toplumda maalesef. Neyse sosyolojik tespit için biraz fazla yorgunum. Merdivenler malum.
Terk edilmek insana geçmişi sorgulatıyor. Neyi yanlış yaptığını düşünüyorsun. Belki hata ta en başında babanın eringen bir insan olmasından ve bu sefer de böyle olsun lan deyip yola şemsiye olmadan devam etme arzusundan geliyordur.
Hayat beni terk etti ve ben de şimdi onun ablasını terk etmekle etmemek arasında bir yerdeyim. Üçümüzün nasıl iğrenç bir ilişkisi var böyle. İmgeleme iyi yapılmadığı zaman hiç güzel olmuyor gerçekten. Ona okuduğum şiirler hep imgelemde çığır açmış üstadlara aitti. hepsine bayıldığını hatırlıyorum. Okuduğum şiirleri, ses tonumu severdi. Şiir seven bir kız bilmeli ki birini ‘sen çok iyi birisin aslında’ diyerek itiyorsan boşluğa o boşluğa düşmez seven adam. Boşluğa ait olur. Hiç olur bir süre sonra o sana aşık adam. Ona aşık olmak için pek zorlanmamıştım. Güzeldi, iyi giyimli ve kibardi. Kız sesi vardı bir kere onda. Ne demek istediğimi bilirsiniz. O en sert mizaçlı erkeği bile bir jöleye çevirebilen krem şantili yankıdan bahsediyorum. Kulakları işlevsiz bırakıp doğrudan kalbe giden bir duyu organı ilacı. Bana okuduğu kitapları, izlediği dizileri anlattığında daha başka bir şeye ihtiyacım yoktu yanıp kül olmam için. Buldum hayatımın kadınını diye düşünmüştüm. Hayatımın kadını. Hayat kadın. Kadın hayat.
Hayat beni terk etti bugün. Son derece sade ve emin bir ses tonuyla anlattı durumu. Benim ekonomik anlamda ona vaad edebileceğim şeyler kısıtlı olmaktan öte yok ile azıcık arasındaymış. Yani tam böyle söylemedi ama benim çıkardığım bu. Bunun kadın sesiyle ortama zuhur edeni işte.
Kırıldığımı, üzüldüğümü hatta bittiğimi belli edemedim. Hem etsem zaten bana acımaktan başka nasıl bir duygu uyandırabilirdim ki onda. Kulaklarım kızardı sadece. Hesabı isterken sesim titredi bir de. O kadar.
Üzerinde bulunduğum bu on katlı apartman az önce beraber çıktığımız kafenin sadece yüz elli metre ötesinde. Şimdi ben burdan atlasam tam aşağısı yani apartmanın önü olay mahalli olarak çevrelenecek polis tarafından. Oysa kimse bilmeyecek ki asıl cinayet mahalli o kafenin içindeki yedinci masa.
bunları düşünürken arkamdan bozuk bir Türkçeyle kapıcı sesli adam seslendi: ”Ne yapıyorsun hemşerim” diyerek. Ona dönüp terk edilmenin onulmaz sancısını dindirmek üzere kendimi boşlukla iyileştirmeye çalıştığımı söylemek istedim ama bana bu çok manasız geldi ve sessizce aşağı bakmaya devam ettim.
Artık bir karar vermem lazımdı. Branda? Yok branda yok. Aşağısı beton falan işte. Kenarında çim var ama ha çim ha beton bu yükseklikten atladıktan sonra değil mi? Suya atlasam suyun kaldırma kuvveti var beni tekrar yukarı kaldırırdı ama o tam bir böyle birşey değildi sanırım. Fiziğim oldum olası kötüydü. Burdan ne anlarsan onu anla. Yani fena değilimdir aslında ama karın kası belirgin olmayan bir bünye olduğum açık. Belki de spor salonuna beraber kayıt olduğumuzda gösterdiğim ruhsuzluk uzaklaştırmıştı onu benden. Neyse bunları düşünecek vaktim yok zira kapıcı üslubunu sertleştirmeye başladı. Her an omzumdan tutup aşağı düşmeme sebebiyet verebilir. Bunu tam tersi niyetle yapmış olsa da.
Ve kararımı verdim. Atlayacağım. Bütün yükü bütün pişmanlıkları arkada bırakıp atlayacağım boşluğa.
Atladım..
9. kat- Evde yoklar hem kim bu kadar yüksekte bir evde oturur ki?
8.kat- Ders çalışan bir ergen. Sol elinde kalem. Solaklar zeki olur. Oha sağ elindeki.. !?
7. kat- Televizyon izliyor.
6. kat- Acaba kendimi aşağı bıraktığımda kapıcının yüzünde nasıl bir ifade oluştu?
5. kat- Kadın yemek yapıyor. Hem de yemek kitabından . Ya sen evlenmişsin daha ne kitabı? Evlenmeden okuyacaktın bunları.
4..
3…. Geri sayım gibi çok heyecanlı
2… Valla yaklaştım birazdan gümmm..
1… Bunlar niye balkona demir taktırmamış? Hırsız girer yahu!
Ve zemin.
Her yer kan mutlu musun?
Başımı kaldırdım yavaşça. Çok sert çarptım gerçekten. Hayat hala kibar bir şekilde neden böyle olması gerektiğini ve ilişkimizin son kullanım tarihiyle ilgili süslü birkaç cümle kurmakta. Son birkaç dakikadır kafam eğik uçup gitmişim apartman tepelerine. Şimdi daha net görebiliyorum. Çok ufak gerçekten. Çok küçükler. Şimdiye dek nasıl fark edemedim? Memeleri. Memeleri Cemal Süreya’nın bir şiirindeki gibi kahraman olacak boyuta sahip değiller. Bir filmde ancak yan rolde oynayabilecek kudrete sahiplerdi. Kendimi bir apartmanın en üstünden boşluğa bırakmak yerine kocaman iki memeye bırakma fikri daha çekici geldi nedense. Terk edilmek insanı daha cüretkarlaştırıyor galiba. Hayali kravatım kendiliğinden gevşedi ve takım elbisem yok oldu birden. Çırılçıplaktım fakat utanma duygusu zerrece yoktu içimde. Çünkü insanlar dışımda bir zırh gibi duran suitimi görüyorlardı. İlk defa kendimi özgür ve prangalarından kurtulmuş hissettim. Hayali takım elbiseli adam kendini onuncu kattan boşluğu bırakırken içi başka dışı başka bu yeni doğmuş adam kendini terk etmek üzere olan et parçasının ağzından çıkan son cümleleri büyük bir dikkatle dinliyordu. Olay yeri şeritleri parti kurdelelerine dönüşürken malum kapıcıdan şu sesler yükseldi: Yazık daha çok tazeydi!..
(Jeffbuckley Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et