Yönetmen Dosyası II: 3-5 Cümle ile Birtakım Avrupalı Yönetmenler, Önemli Filmleri, Sinema Anlayışları, İsimlerinin Doğru Okunuşu...
Geçen seferki yönetmen dosyasına baya ilgi gösterdiniz, sağ olun. Hatta yazının ucunda ağız ucuyla söylediğim "Yazı tutarsa ikincisini yazarız" cümlesine "Hadi yaz yaz bekliyoz" tarzında birçok yorum geldi ve zaten yazısına çok yorum alamayan biri olarak ben de bu dosyayı hazırlamaya mecbur kaldım. Başka işim gücüm yok gibi -ki başka işim gücüm yok- onlarca yönetmen listeledim, "Hadi tematik olsun" diyerek pek sevdiğim Avrupa sinemasından çok bayıldığım bir düzine yönetmen sıraladım size.
Evet, yine kısa kısa bilgilerle, ortamlardaki muhabbete ucundan da olsa katılmanız amacıyla yazılmış bir yazıdır bu. Şöyle, önce ilk yazıya hatırlayalım, sonra da Avrupalı yönetmenlerimize bakalım:
1. Çok gelişmiş ülkenin çok gelişmiş yönetmeni - Ingmar Bergman
Geçen yıl 100. yaş gününü kutlamıştık rahmetli İsveçli ustanın. Woody Allen'ından Tarkovski'sine, Angelopoulos'tan Nuri Bilge Ceylan'ına kadar, tüm büyük yönetmenlerin hayran olduğu bir adam o. 89 yaşında hayatını kaybedinceye kadar 54 film ve 126 tiyatro eseri verdi ve dandirik bir yazıya iki gün uğraşan bendenizin hiç anlayamayacağı bir şey bu üretkenliği... Peki neler var bu filmlerde? (Sanki bir tezgahın başına toplanan kalabalığı görüp de "Ne var orda ya" dercesine.)
1) Rüya... Özellikle Yaban Çilekleri'nde gördüğümüz üzre, filmlerinde rüyalar-düşler büyük anlam taşır. Bu rüya tabirleri aynı zamanda onun çocukluğuna ve türlü psikolojik anlamlara denk düşer.
2) Felsefi birtakım konular. Özellikle Tanrı ile alıp veremediği vardır Bergman'ın. Artık alacak-verecek meselesi midir, kız meselesi midir bilemeyiz ama mesela Yedinci Mühür filminde görürüz ki onun amacı Tanrı'yı bir şekilde yere indirmek ve onunla hesaplaşmaktır, tövbe tövbe, suçu günahı boynuna.
3) Yüzler (güzel suratlar). Persona filminden de bildiğimiz gibi, insan yüzlerini ruhsal anlamlar yansıtmak üzere çok iyi kullanır. Yakın çekim yapmayı, gerilimli diyaloglarda yüzlere zoom yapmayı pek sever ve tam o anda güzel aktrisimiz "O kadar yakın çekme Bergo ya çirkin çıkıyom" bakışı atar.
4) Görsel dil... Kadrajlarla şiirsel anlamlar yaratır, insana sinemayı sevdirir. Utanç filminin çok şiirsel bir finali vardır mesela. O sekansla insanı ciğerinden vuruverir, insanlığın ciğerini bilen Bergman.
Bergman insanlığın ciğerini incelerken...
5) Bu söz çoğu yönetmen için denir, yönetmenler kendileri için de der ama söyleyene her zaman prim getirir: Oyuncularıya, karakterleriyle, temalarıyla tüm filmleri aynı filmin bir parçasıdır. "Hepimiz aynı gemideyiz" der gibidir tüm filmleri... (Tabii ki de alakası yok, sen de her şeye kanıyon he.)
6) Sanatı öylesine etkileyicidir ki kelebek etkisi gibi bir şey olur, dünya bir süreliğine güzelleşir. Bak anekdot geliyor: Yaban Çilekleri filmi İstanbul Film Festivali'nin kıvılcımını yakan şeydir. Şöyle ki, büyük edebiyat adamı ve üstat sinefil Onat Kutlar, 1961'de felsefe öğrenmek ve roman yazmak için gittiği Paris'te tesadüfen izlediği Yaban Çilekleri'nden o kadar etkilenir ki oradaki Sinematek'in gediklisi olur. Gelir Türkiye'ye kendisi Sinematek kurar, bu kurum kapanınca İstanbul Film Günleri'ni kurucu isimlerinden olur ve sonra o da zaten İstanbul Film Festivali'ne dönüşür... Ya... Sunay Akın olsa daha bi güzel anlatırdı tabii şimdi...
- Aslında Osmanlılar Bergman'ı 200 yıl önce icat etmiştir. Abdülmecid'in oğlu sünnet olduğunda...
Anahtar kelimeler: 'Varoluşumuzu deşen bir film', 'Ölümle hesaplaşma, aileyle hesaplaşma, kısaca hesaplaşma', 'yakın plan güzel kadın suratı', Liv Ullmann, "Bir rüya gördüm de hatırlamıyom"...
Favori üçlüm: Persona, Yaban Çilekleri, Güz Sonatı
Bergman'dan bir söz: "İçimdeki şeytanların dizginlerini elimde tutmayı hep başarmışımdır. Ve böylece bir işe yaramak zorunda kaldılar."
2. Bıyıklı bir auteur - Andrey Tarkovski
Pek müthiş bir sinemacı ve pek derin bir sinema kuramcısıdır da kendisi: Andrey Tarkovski. Elinden düşürmediği kamerası ve dudak üstünden düşürmediği bıyığıyla bildiğimiz usta yönetmen, gerçekçi sinemanın en önemli 2-3 isminden biridir. Kendisi bilimkurgu çektiğinde bile (Stalker, Solaris) heyecan katayım diye uğraşmaz. Yerçekimsiz ortamda ayaklarını yerden kesip debelensen bile bu adamın derdi yine varoluş sancısıdır, değişmez. Varoluşu düşünmediği bir an bile yoktur, olamaz.
- Bi dk durun, varoluşa dair biraz düşünmem lazım...
Mühürlenmiş Zaman kitabını sinemayla ilgilenen herkes okumalıdır. Bu kitapta sinemaya dair yaptığı 'zaman heykeltıraşlığı' tanımının üstüne tanım yapılmamıştır. Sinemanın 'gereksiz parçaları ayıklamak' olduğunu savunur. Doğa seslerini, görüntülerini kullanarak film çeker, minnak Japon şiirleri haiku'lar gibi sinemaya yapmaya çalışır. Bahsettiğim kitabında şu haiku'ya bayıldığını belirtir:
"Bu atalet nedir?
Bugün beni zor uyandırdılar...
İlkbahar yağmuru şırıl şırıl"
Evet, ben mesela bakınca çok bayılamadım ama demek ki onun bildiği başka bir şey var. Filmlerinde de tam bu şekil bi yalınlığa ulaşmaya çalışıyor* yönetmen, kafasındaki imgeleri serbestçe dolaştırırarak...
* Ve işte gerçekten yalınlığa ulaşmış biri... (Ben de imgelerimi serbetçe dolaştırayım dedim de...)
Anahtar kelimeler: Bilim-felsefe-din çatışması, kameranın yavaaaş yavaaaş hareket etmesi, yağmur damlası sesi, "Çok kişisel bir film yapmış üstat", "1+1 = 1", yerçekimsiz ortamda varoluş deneyi...
Favori üçlüm: Stalker, Nostalghia, Solaris
Tarkovski'den bir söz: "Güzel, gerçeğin peşinden koşmayanlardan kendini gizler."
3. Metaforların ustası, renklerin hastası - Krzysztof Kieslowski
Yazması ayrı zor, okuması ayrı zor bir insandır Kieslowski... Doğru okunuşu Kişlovski'dir. Bakın daha isminin okunuşundan bile +5 puan aldınız ortamlarda... Bu büyük yönetmenin özellikle Üç Renk üçlemesi ve de Veronique'in İkili Yaşamı filmleri büyük sinema eserleridir. Kendisi metaforların ustasıdır ama bu metaforlar, "Heee şu da şunu temsil ediyormuş" tarzı dümdüz metaforlar değildir. Yani, "Üç Renk filmleri Fransız bayrağı renklerini temsil ediyorsa kırmızı = lahana demek" tarzında anlamlar değildir bunlar. Renkleri, müzikleri kafanda birleştirerek yönetmenin kurgusunun içine kaybolman, ayrıntıları görmen, en küçük nesneleri bile fark etmen gerek. En azından "Bu yönetmen burda ne anlatmış" diye sorarlarsa böyle deyin...
* Ayrıca yönetmenin her bölümü 10 Emir'den birine denk düşen Dekalog isimli bir dizi çalışması da vardır ve öyle sıradan Netflix dizisine benzemez. Yani isteyen yönetmeni dizi olarak da tüketebilir...
* Ayrıca Zbigniew Preisner, yönetmenin her şeyidir. Filmlerinin bestecisi olan abim Veronique'in İkili Yaşamı filminde dünyanın en güzel şarkısını bestelemiştir.
Şu parçanın güzelliğine bak... Yanına bi 35'lik açar bitirirsin...
Anahtar kelimeler: Fransız bayrağı, "O güzel kadının adı neydi ya?", klasik müzik, Avrupa toplumu, geri dönüşüm kutusu, süt şişesi...
Favori üçlüm: Veronique'in İkili Yaşamı, Üç Renk Mavi, Üç Renk Kırmızı
Kieslowski'den bir söz: "Sinema hiçbir şeyi değiştirmez; ama insanların bir çok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır.”
4. Dardenneler değil, Wachoswkiler hiç değil - Taviani Kardeşler
İtalyan Yeni Gerçekçilik akımını bilirsin (tamam büyük ihtimalle bilmezsin ama olsun, artık adını biliyorsun en azından). Stüdyosuz ortamlarda amatör oyuncularla gerçekçi öyküler anlatılır (aha şimdi de ne olduğunu öğrendin). Vittorio ve Paolo isimli bu kardeş yönetmenler de Yeni Gerçekçi Roberto Rossellini’nin Paisa filmini izledikten sonra sinemacı olmaya karar vermiş. Ve bu yönetmen abilerin tarzı için de 'yeni yeni gerçekçilik' tabiri kullanılır. Ama bu tarzın da üzerinden nerden baksan 40 yıl geçmiştir ve belki de yeni yeni yeni gerçekçi, 3Y1G, Yeni Gerçekçilik 3.0 gibi modellere ihtiyacımız vardır.
Sinema anlayışlarını özetlersek:
1) Yeni Gerçekçiler gibi tamamen doğal ortamlarda çalışmazlar ve filmleri için özgün dekorlar oluştururlar. Zaten gençliklerinde tiyatro dekorları hazırlamışlıkları vardır.
2) Bazı filmleri büyülü gerçekçilik gibidir de. Örneğin çoğu eleştirmenin başyapıt bulduğu Kaos filmleri öyledir. (Bu filmi de çok kimse bilmez, en sevdiğin film olarak ortamlarda de, havan olsun. Zaten bir sürü öyküden oluşuyor film, dizi gibi bitirirsin)...
3) Oyunculuklar bilinçli olarak teatral durur, ama çok gerçekçi poz verdikleri de olur. Bu da Allah'ın bir mucizesidir.
4) Filmlerinde mizah da vardır, acıklı yanlar da... Karamsar gibilerdir ama seyirciye umut vermeyi ihmal etmezler.
Soldaki abiyi geçen yıl kaybettik maalesef :( Turuncu gözlük öksüz kaldı...
Anahtar kelimeler: Vittorio Taviani, Paolo Taviani, "Yılmaz Güney değil mi ya bu?", "Hayır, İtalyan Yeni Gerçekçiliği", "Büyülü Gerçekçilik", "Marquez değil miydi ya o da"
Favori üçlüm: Sezar Ölmeli, Kaos, Babam ve Ustam (Padre Padrone)
5. Evet, gözümüz bizden birilerini arıyor - Nuri Bilge Ceylan, nam-ı diğer NBC
Aynen öyle, NBC. Olamaz mı? Olabilir. Bir insan yerli diye aynı zamanda uluslararası olamaz mı? O değil mi dünyanın en iyi kırışık oyuncusu Isabelle Huppert'la kanki olup göğsümüzü kabartan, Cannes’da 15 dakika ayakta alkışlanan?.. Evet, NBC de gerçekçi sinemanın önemli yönetmenlerinden biridir. ve özelikle Kiyarüstemi'den oldukça etkilenmiştir. Bir Zamanlar Anadolu’dan sonra farkı bir yola sapmıştır. Fotoğrafik görüntülerle beraber diyalogları da çoğaltmış ve filmlerini hayvan gibi uzatmıştır.
1) Öncelikle taşra adamıdır. Taşra insanının boşluğuna, iki yüzlülüğüne, onları mekanında göstererek yer verir. Doğayı da kadrajlarına çok iyi alır. Rüzgar eserken "Abi bu hıyarlarla benim bi alakam yok, ben esmeme bakarım" der gibidir.
2) Çehov'dan etkilendiğini, Mayıs Sıkıntısı'nı ona ithaf ettiğini, BZA'da ondan diyaloglar-olaylar kullandığını ve Kış Uykusu'nu onun öykülerinden uyarladığını dünya alem bilir. Durum öyküsü gibi atmosfer sineması yapar.
3) "Taşradaki insan pis de kentteki şey mi?" anlamına gelen filmleri de vardır; İklimler gibi, Uzak gibi...
4) Belirsizlik... Zamansızlık... Bu iki sözcük de sinemasını tanımlamaya yeter. Elini çenenin altına koyup bunları dersen belki sen de NBC olabilirsin. Olmazsa NBC gözlüğü takarak "Karakterlerin böyle sonsuza doğru gidiyor gibi olması" filan diyebilirsin.
NBC'den bir söz: "Çektiğim her sahnede Çehov'un ayak izleri mutlaka vardır. Yani, belki de, ne yaşarsam yaşayayım, ona bir Çehov filtresiyle bakar hale geldim."
bkz. Hayata Çehov filtresinden bakış...
Anahtar kelimeler: Bir sahneyi 500 kere çekme, Cannes yönetimiyle kanki olma, "Her şeyi ben yapayım, kurguya da karışayım, afişi de ben tasarlayayım" anlayışı...
Favori üçlüm: Bir Zamanlar Anadolu'da, Mayıs Sıkıntısı, Kış Uykusu
6. Ağız tadıyla oturup film izlemeyelim diye film çeken adam - Lars von Trier
Bu adamın ismini duyunca aklımıza ilk düşen şey ise provokatif olmasıdır. Nazileri bile över -ki övüp Cannes'dan kovulmuşluğu vardır- ve zaten son filmi Jack'in Yaptığı Ev'de Nazi sevgisini çaktırmadan kuramsal bir temele oturtmuştur. (Cannes bu filmi gösterdi ama. Demek ki basın toplantısında Naziliğini tutacaksın, sonra film çekip içine koyacaksın. Öyle oluyor.) Bu şekilde tiksinç huyları vardır ama şöyle de güzel huyları vardır:
1) Provoke etmesi iyidir, yerleşik ahlaki algılarımızla oynaması mazoşistçe bir zevk verir. Burada yaşasa Beyaz TV'nin A Haber'in manşetlerinden düşmeyesi bir adamdır, Allahtan Danimarkalıdır ve yaşadığı topluma, kiliseye, kasaba insanına, kapitalizme tek tek çakması oralarda normal olandır.
2) Bir sinema anlayışı varsa o da bu sinema anlayışının tutarsız olmasıdır. Kendi uydurduğu Dogma 95 akımında doğallığa takmış, stüdyoları, steady-cam'leri, ışık kullanmayı bile reddetmişti. Sonra da bu kuralların hepsini yıkmış, hepsini kullanmıştır. Ulan o zaman niye bizi Dogma 95 bürokrasisiyle uğraştırıyorsun?!
3) Çok farklı türlerde ve konularda filmler denemiştir. Müzikal de yapar, seks bağımlısı da anlatır, polisiye türünde şiddet teşhiri de yapar, teatral da şeyler de dener. Madem yapabiliyorum, neden yapmayayım anlayışı vardır.
Saçlarını da birine mi benzetmiş ne... Tövbe tövbe....
Anahtar kelimeler: Provokasyon, Nazi sevdası, Dogma 95, "kuralları ben korum ama yine ben yıkarımcılık", Amerika çok kötü bir yer anlayışı, "Avrupa da kötü aslında mk offf ya" anlayışı...
Favori üçlüm: Karanlıkta Dans, Dogville, Melankoli
7. 'E İngiliz yok burada' derseniz diye - Peter Greenaway
Renklerle, donmuş hayvanlarla, oturan insanlarla varoluşun dibine kadar iner. Polisiye çekse de biyografi çekse de her kareye özenle uğraşır. Canlı renkler arasındaki geçişler ve özenle tasarlanmış mekandaki kameranın kaydırma hareketleri hiçbir şey anlamasanız bile izletir harikulade filmilerini. Resimle de ilgilenir ve resim gibi, şiir gibi filmler yapar. Bazen bir restorana bütün bir ülkeyi sığdırır bazen de çürümüş hayvanların içinde kendi varoluşumuzu buluruz. Sözün özü, bu adamın lafı geçerse hayvan gibi övüyoruz kendisini...
Büyük yönetmen olduğu için bu şekilde pozlar vermesi zorunlu...
Anahtar kelimeler: Mitoloji, tablolar, mavi-yeşil-kırmızı renk tonları, donmuş domuzlar, donmuş başka hayvanlar, Fransız İhtilali, sakallı pis adamlar, nalet aristokrasi, kaydırma hareketi....
Favori üçlüm: A Zed & Two Noughts, Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı, Ressamın Kontratı
8. 'Rumen Yeni Dalgası'ndan dalgasına bakan bir yönetmen - Radu Jude
Rumen Yeni Dalgası diye bir şey var. Bunun Fransızı da var, Yunanı da var, Macarı da İranı da var ve bunları hep bilmek gerek… Klasik sinema anlayışından biraz uzaklaşırsan ve birkaç yönetmeni daha kandırıp yanına alabilirsen Yeni Dalga olman işten bile değildir zaten. Radu Jude da Rumen Yeni Dalgası'ndan çok övülesi bir abidir. Filmlerinde Romanya'nın geçmişiyle yüzleşmeye çalışır, genelde kara mizah bir anlatım tutturur ve her filminde değişik tarzlar dener.
1) Filmleri gerilim gibidir; mockumentary gibi, tarihi gibi, western gibi, ama tam olarak bunlar gibi de değildir. Türler arası sayılabilir.
2) Rumenlerin olmamışlığını, modernleşememesini anlatır. Geçmişiyle hesaplaşamamasını. Bazen olur ki mecliste soru önergesi verir gibi film yapar...
3) Filmleri bazen temposuz olsa da kendi içine bir şekilde dinamiktir. Sinemanın dilini bilir. Giderek de dilini geliştirmektedir. Edebi göndermeleri muhabbetinin de hoş olduğu izlenimini yaratır. Beraber otursan bir sürü kitap önerir.
Anahtar kelimeler: Yahudi karşıtlığı karşıtlığı, Rumenlerin ezilmişliği, tarihsel göndermeler, modern Rumen ailesinin hiç de modern olmaması, çeşitli edebi göndermeler, bol vidi vidili diyaloglar...
Favori üçlüm: Aferim!, Tarihe Barbar Olarak Geçmek Umurumda Değil, Ailemizdeki Herkes
Ödül alma pozuna biraz daha çalışmalı ama...
Dardenne Kardeşler
Anahtar kelimeler: Sallanan omuz kamerası, çok sallanan omuz kamerası, çocuklar, travmatik suratlar, sokak sokak gezip delicesine anasını babasını çocuğunu arayan insanlar
Favori üçlüm: Rosetta, İki Gün Bir Gece, Bisikletli Çocuk
Gaspar Noé
Anahtar kelimeler: Kafası güzel karakterler, her türlü aşırılık, "teşhirci, pornografik, şerefsiz gibi filmler çeken, tipinde meymenet olmayan, ama çok yetenekli ve derin de bir insan olması"
Favori üçlüm: Boşluk, Herkese Karşı Tek Başına, Dönüş Yok
Aki Kaurismäki
Anahtar kelimeler: Soğuk renkler, poker surat komedisi, "Kürdü Türkü Çerkezi Lazıyla bu Finlandiya hepimizin" anlayışı, rock müzikler, göçmenlik, sınıf ayrımı karşıtlığı...
Favori üçlüm: Kibritçi Kız, Umut Limanı, Umudun Öteki Yüzü
Yorgos Lanthimos
Anahtar kelimeler: Gerilimli suratlar, distopiğe kaçan çok değişik öyküler, aileyle bir alıp veremediği olan karakterler, Rachel Weisz, Olivia Colman, çocuk-ergen oyunculuları bi ayrı güzel oynatması...
Favori üçlüm: Köpek Dişi, Lobster, Kutsal Geyiğin Ölümü
- Çocuğum yok 1 liram, gitsene, bak fotoğrafçılar bakıyo...
Eveet , bir yönetmen dosyası yazımız daha bitti ve siz "Hani nerde Fellini, hani nerede Antonioni, Visconti, Rossellini, ooo sen de iyice sapıttın müdür" diyorsunuz hâliyle. Haklısınız. Başımı eğerek boynumu bükerek dinliyorum sizi... E o zaman şöyle yapalım, ben size İtalyan yönetmenler dosyası yapayım boş bir vaktimde (Bunları da diyorum diyorum yapmıyorum, çaktırma)... Yok ya, yaparım tabii, elime mi yapışır, siz hatırlatın yeter, tamam, öpüyorum şimdilik...
Haydi yönetmenle kalın, auteur durun. Görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Bu Cem Yılmaz'ın filmleri noldu ya?)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et