Geçmiş Cadılar Bayramınızı Kutlar, Henüz İzlemediyseniz Şu Korku Filmlerinden Biriyle Pazar Akşamınızı Kabusa Çevirmenizi Temenni Ederiz...
Tanıdığınız en oturaklı insanların bile bir gecede ibişe dönüştüğü Halloween’i geride bıraktık. Ama Halloween öyle apartman yöneticisini tavşan, bakkalı korsan, iş arkadaşını yastık kılıfı kılığıyla görmekle bitmez. Halloween ruhunu illa yaşatacağız diyorsanız, bu Pazar hangover üstüne izlemeniz gereken enfes korku filmlerini sizin için toparladık...
1. Texas Chainsaw Massacre – 1974 – IMDB 7,5
Bakın 1974 diyorum. O zamandan bu zamana halen kitleleri altına sıçırtmayı başaran TCM, elbette road trip’e çıkan birkaç gencin burnunu her şeye sokması ile başlıyor. Ooooo yolda aşırı garip bir herif mal mal dolaşıyor. Ooo arabaya alalım. Ooo garip gibi gözüken ev mi var? Ooo Girelim! Ama iyi ki de giriyorlar da, Yönetmen Tobe Hooper’ın nesilden nesle dehşet efsane karakteri Leather Face ile tanışıyoruz. Elektrikli testeresi ve mevzuya göre değiştirdiği maskesi ile korku filmi fanlarının gönlünde büyük yer eden Leather Face ve sevimli ailesinin bir grup gence terör estirmesini hala izlemediyseniz bugün film keyfine TCM ile başlayın. Gece uyumaya çalışırken birinin kapınızı yumrukladığını ve elektrikli testere sesleri duymaya başlayacağınızı garanti ediyoruz. Jessica Biel’i 1 buçuk saat sütyensiz koşarken izlemek isteyenler ise 2003 remnakeini izleyebilirler. Lakin uyaralım, berbat.
2. Jacobs Ladder – 1990 – IMDB 7,5
İzledikten sonra saygı duruşuna kaldıran, bizce her dönemin en iyi korku filmlerinden. Vietnam savaşının ve ölen küçük oğlunun yarattığı psikolojik çöküntünün altında darlanan Jacob Singer (Tim Robbins) gerçekle düşlerin birbirine girdiği, kabus gibi hayata gark olur. Yönetmen Adrian Lyne sağolsun, seyirciyi de halüsinasyonların, flashbacklerin ve manik atakların içine içine gömüyor. Müthiş bir atmosfere sahip olan filmin özellikle hastane sahnelerini izlerken bizi anmanızı dileriz. Jacob’s Ladder’ı izledikten en az 1 hafta film hakkında araştırma yapacak, yazılar okuyacak ve Jacob’u anacaksınız.
3. Creep 2 – 2017 – IMDB 6,4
İlk filmi izlediyseniz, “Ya en fazla daha ne olabilir” diye düşünebilirsiniz. Düşünmeyin. Yönetmen Patrick Brice ne yapmış etmiş, filmimizin ruh hastası Aaron’a bir şekilde sempati duymamızı sağlamış. Hal öyle olunca, “Ay ölsün bu” demek biraz daha zorlaşmış. Filmin konusu ilkine yakın. Yalnız insanlar üzerine video projesi olan Sara, bir seri katil olduğunu iddia eden Aaron’un mesajına cevap verir. Ve katilimizin şehirden uzak, ıssız bir ormandaki evine gider. Yani normali de bu değil midir? Kim olsa “Ben seri katilim” diyen birinin evine gider. Di mi? Neyse Sara gidiyor işte. Mal çünkü. Neyse, Aaron buna karşı bir şeyler hissetmeye başlıyor ve kurtulması için bir şans veriyor. Ama Sara yine mal olduğundan, kendine verilen şansı değerlendiremiyor. Çünkü mal. Bu arada seri katilimiz Aaron’u Mark Duplass canlandırıyor. Ki kendisi filmin senaristlerinden biri. Diğeri de yönetmen zaten.
4. The Descent – 2005 – IMDB 7,2
Arkadaş ipiyle kuyuya inilmeyeceğini konu alan The Descent, pazarı pazartesiye bağlamak için izleyebileceğiniz en klostrofobik, en pazar-pazartesi sendromu unutturan filmlerden biri. Sen ki trajik bi olay yaşamışsın, daha atlatamamışsın, ne işin var daracık alanlarda? Çık Midsommar’daki gibi yaylalara, giy elbiseni, et dansını. (Bu arada Midsommar ne kadar kötü bir filmdir ya rabbim.) Ama yok, illa o mağaraya girilecek. Film boyunca karakterlerin hayatta kalma mücadelesine “Lan hadi! Abi çık! Ooooff! Tırman! Kaç! Sus! Laaan yapma! Laaan Yap!” diye ekrana bağırarak eşlik etmeniz mümkün. Arkadaşlara güvenmenin berbat bir şey olduğunu konu alan filmi izledikten sonra, en yakın dostunuz “Silivri’ye gidelim mi?” dese gitmeyeceksiniz. Valla bunların aklıyla hiçbir şey yapmamak lazım. Çünkü tıpkı filmdeki gibi yaratıklara maruz kalmanız mümkün olabilir, kıçınızı ısırabilirler.
5. The Devil’s candy – 2015 – IMDB 6,4
İşte ağzınıza layık, jump scare’lerin domine etmediği, bol müzikli bir korku filmi. Heavy metal seven ressam bir baba, güzel bir eş ve çocuğu ile fiyatı nedense aşırı ucuz olan kocaman bir eve taşınırlar. Korku filmlerinden almamız gereken en büyük ders de budur! Kocaman ve güzel bir evin fiyatı haddinden fazla düşükse, başınıza mutlaka bir bela gelir. Hayaletler de çıkar, eski sahibi sapıklık da yapar, yaratıklar gece gece oranızı buranızı mıncıklar. O yüzden daha ufak ama normal fiyatlı bir ev almak, gelecek güzel günlere işaret eder. Her şeytani ev konulu filmlerinde olduğu gibi, bu filmde de baba kişi beriki dünyadan garip güçlere maruz kalıyor. Ama Allahtan yakışıklı adam ki toparlıyor sonra. Filmde dehşet saçan kişi ise, evin eski sahibi Ray Smillie (Pruitt Taylor Vince). “Aaa spoiler verdi keko” demeyin. Spoiler falan değil. Adamı görmeden bile “Hah bu!” diyebilirsiniz. Bu arada bir de Velvet Buzzsaw var ressamlı, sanatlı falan. Berbat.
(Kamuran Hardcore Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et