TL’nin Değer Kaybını Unutturacak Yeni Fakir Avuntusu: Amazon Prime Türkiye’de!
Cebimizdeki paranın her gün değer kaybetmesine sevineceğimiz günler geldi. Sıkıntıdan patladığımız şu günlerde elin gavuru, bildiğimiz milyardarlerin tersine fakir fukara dostu Jeff Bezos, yaklaşık 1 dolara Türkiye’deki kullanıcıların Amazon Prime’dan faydalanabileceği müjdesini verdi geçtiğimiz günlerde. (Yaklaşık 1 dolar diyorum, umarım 1 dolar o kadar çabuk yükselmez.)
Bu haber aylardır karantinada Netflix’teki IMDB puanı bir elin parmaklarını geçmeyecek filmleri, dizileri bitirip tüketen küçük burjuva hayatlarımız için bir neşe kaynağı oldu. Amazon‘un yerel parayı esas alarak sunduğu bu hizmet Netflix’in ölü taklidi yapmasına, Blutv’nin de takkesiyle bakışmasına sebep oldu. Amazon Prime, Amazon Prime Video dışında kullanıcılar için başka imkanlar da sunuyor. Ancak o imkanlar için de para harcamak gerekebileceğinden onlardan bahsetmeyeceğim.
Bu platformda Netflix’te bulduğumuz ahlaksızlıkları bulabileceğiz. Üstelik kimisi bir tık daha kaliteli ve daha ucuz olacak. Çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda, CNBC-E’de izlediğimizde kendimizi Erasmus’la başka ülkelere gidip görmüş gibi hissettiren klasik ama süper içeriklerin de oluşu maziden fırtınalar estiriyor. İçeriklerin %90-95 inde Türkçe altyazı seçeneği mevcut. Hadi yine iyisiniz cahiller.
Sizler için Amazon Prime’da yer alan birkaç diziyi “ilk 30 gün ücretsiz” fırsatını değerlendirerek izlemiş bulundum.
Fleabag: Bu deli kadın niye bize bakıp duruyor?
Fleabag, İngiliz aksanının kulaklarımıza kulaklarımıza dolduğu bir dizi. Başrol oyuncusu aynı zamanda dizinin yaratıcısı Phoebe Waller-Bridge, aslında hepimizin içinde olan kadınının kırgınlıklarını ve gücünü anlatıyor. Başrolümüz, dizi boyunca House Of Cards dizisinden aşina olduğumuz tekniği kullanıyor, bizi de günahlarına ortak ediyor. Bunu çok samimi bir şekilde yaptığı için kendimizi biricik hissediyoruz, Boo olduğumuzu sanıyoruz. (Tövbe tövbe, Allah korusun) Hayatta birçok sorunun olduğunu ama nezaket kurallarını çok da unutmadan yokmuş gibi davranmayı, içimizi pamuk eden sevilme ve sevilmeme hikayelerini trajikomik bir şekilde işliyor.
Fleabag, bugünlerde ulusal kanalların pek çoğunda yayınlanmaya başlayan psikolojik gerilim dizilerinden daha etkili bir şekilde koyuyor tabloyu ortaya ve şunu diyor aslında; “Karşınızdakini dinleyin. Gerçekten dinlerseniz kimselerin duymadığı sesleri duyabilirsiniz.” (Pedere gönderme, hişşş)
Married With Children: E bu “Bizim Aile”nin Amerikalısı!
Yılların ve Terry Rakolta’nın eskitemediği, hala zevkle izlediğimiz ve rezil aile yapılarımızdan mutlaka bir parça bulduğumuz “Married With Children” da burada! İşini sevmeden yapan, evdeki isteklerin boyunu aştığı, çocuklarından “lan bunlar niye böyle?” diye şüphe duyan herkesin kendine yakın bulacağı Bundy ailesinin mükemmelliğin empoze edildiği klasik diziler yerine gerçekleri ortaya koyduğu bir yaşam hikayesi.
Aile yapısındaki çatlakları görüp “Aa biz de aynı Amerikalılar gibiyiz.” gibi hissetmenize sebep olabilir, ama işler öyle değil maalesef. 11 sezonluk bu süper komedi dizisinden herhangi bir bölüm açıp kahkahalar eşliğinde kayınçonuza laf sokmak için özenmeye devam edebilirsiniz. Bu yolla bir katharsis de mümkün olur belki, ne dersiniz?
The Boys: Süper kahraman da olsa insan, insandır.
“The Boys” bir antikahraman hikayesi.Eğer bir süper kahraman sektörü olsaydı bu kapital zamanda neler yapabileceğini, günümüz influencerları gibi aralara nasıl reklam sokuşturabileceğini ve yedikleri tüm nanlerden nasıl kurtulabileceklerini görüyoruz. Yani güçlerin Kripton’dan gelmediği, süper kahramanların seçmelerle belirlendiği; ütopik desen değil, distopik desen değil, değişik bir kafanın ürünü. E tabii güçler Kripton’dan gelmeyince birtakım arızalar da oluyor. Süperman kadar baby face, Spiderman kadar saftirik olmayan, Kapitalizmin köpeği olmuş patronlarıyla, zaafları olan süper kahramanlar nasıl olurmuş görüyoruz.
Hollywood’un dünyayı kurtaran süper kahramanlarına karşı, kendi götünü kurtarmaktan başka az derdi olan “gerçek” süper kahramanların dizisi. Homelander’ın Amerikan bayraklı kostümüyle tam bir Amerika minyatürü olması da... Neyse, Alcatraz soğuktur.
Bosch: Behzat Ç.’nin biraz daha şık giyineni ve az arızalısı, “Harunsuz” Behzat Ç.
Polisiye sevenler için Amazon Prime Video seçenekleri içinde underrated kalmış bir dizi önerisiyle geliyorum; “Bosch”. “İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.” diyen, pardon o başka Bosch.
Bir sivili öldürdüğü için yargılanan, bu arada kafasını boşaltmak için polislere rüşvet olarak maç bileti verip nöbet devralan,sonrasında kendini gizemli bir çocuk cinayetinin içinde bulan, şık giyimli, suratsız ama işinin ehli amirimiz Bosch beyefendinin polisiye dramalarını ve aksiyonlarını izleme fırsatı bulduğumuz dizimiz Los Angeles’ta geçiyor. Ama GTA’dan alışkın olduğumuz civcicli Los Angeles havasını değil de kasvetli, depresif bir atmosfer görüyoruz. Bu, dizideki hikayeye ve başrolümüzün mahkeme duvarı suratına yakışsa da biraz karanlık hissettiriyor. Yan rollerin de alışık olmadığımız şekilde iyi oynadığı ve ekseriyetle zeki olduğu “Bosch” Arka Sokaklar izleyicilerinde bir şaşkınlık yaratsa da izleyiciyi tatmin ediyor.
Harry Bosch, şimdiye dek gördüğümüz arızalı polis tiplemelerinden biraz daha sakin olması ve olayların sindirilerek, sakince işlenmesi dizinin farkını ortaya koyuyor. Kitaptan uyarlama olan “Bosch” yazarının da dizinin yaratıcısı olması sebebiyle kitapla alakası olmayan bir eser olmamasıyla gönüllerde tahtını kuruyor.
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et