Yeni Dönem Karantina Günlerinize ve Story'lerinize Renk Katacak 5 Şahane Öykü Kitabı
Takvimler kasımdan nisana doğru geri geri gitmeye devam ederken, yasaklar gece hayatını gündüz yaşamaya iterken, online platformlar üzerimize kürek kürek yeni yapım atarken, vaka sayıları ilçe nüfuslarını geçmişken kafamızın içindeki gürültüyü biraz olsun susturmak için yapılabilecek tek şey kaldı; kitap okumak.
Kitap okumak için bulamadığınız vakti, devletimiz, hafta sonu akşamlarına yasak getirerek sizin için yarattı. Sadece gelişmiş ülkelerin öngörebileceği bu yasaklara olumlu bir katkıda bulunmak için, yaşadığınız odaklanma sorunlarını şıp diye çözecek, size her seferinde başka bir dünyanın kapılarını açacak, bir solukta okunacak beş öykü kitabı listeledim sevgili karantinaseverler. Hemen hemen hepsi, aylardır pandemiyle, işsizlikle ve diğer aile içi sorunlarla uğraşan dünyamızdan karakterler olması sebebiyle kendinizi bu kitaplarda bulup “Çok şükür, beterin beteri de varmış.” diyerek gönül ferahlığı yaşamanızı umuyor, sözü fazla uzatmadan kitaplardan bahsetmeye başlıyorum.
1. İkiye Kadar Sayamamak, Gökhan Yılmaz
Kapağına ve adına bakarak bu kitabın okurlarına saymayı öğreteceğini düşünebiliriz ama bu bir öykü kitabı. Gerçi Türkiye’deki sınavlarda matematik net ortalamasına bakarsak saymayı öğreten – sadece ikiye kadar bile olsa- bir kitap yazsa mutlaka daha çok satardı.
Gökhan Yılmaz ilgi çeken bir öykücü; ikinci kitabında da, ilk kitabı Biraz Kuşlar, Azıcık Allah’da olduğu gibi deneysel işlere imza atmaktan çekinmiyor. Kelimeleri, cümleleri, paragrafları ve hatta noktalama işaretlerini eğiyor, büküyor, oynuyor. Adeta, Murat Menteş’in “kelime nimettir, kelimeyle oyun olmaz” kelamına karşı çıkıyor! “Gökhan Yılmaz” ad soyad kombinasyonuna sahip yüzlerce kişi olduğunu ve yazarın kendini paparazzilerden sır gibi sakladığını hesaba katarsak kitapları beğenilmezse “o Gökhan Yılmaz ben değilim” diyerek işin içinden sıyrılmayı düşünmüş olabileceğini düşünüyorum.
Kendi deyimiyle “iki kitap iki de kız babası” olan Gökhan Yılmaz’ın, ikiye kadar sayabildiğim için ikinci kitabını öneriyorum size. Bu kitapta dil oyunlarının altındaki derin hikayeleri keşfetmenin tadına varacaksınız. Ve kitabı severseniz ya da zaten okuduysanız size bir müjde: yazarın üçüncü kitabı da yolda, yayınevine teslim etmiş. (Umarım üçüncü kitapta artık noktalama işaretlerini doğru kullanmayı öğrenmiştir.)
2. Ev Yapımı Hüzünler, Oğuzhan Yeşiltuna
Oğuzhan Yeşiltuna genç bir yazar ve yeni nesil indie grup isimlerini ya da şarkılarını andıran “Ev Yapımı Hüzünler” ilk kitabının adı.
Yazar bir röportajında toplam 6 yayınevinden ret yanıtı aldığını ve son kez Notabene Yayınları’na dosyasını gönderdiğini söylüyor ve ekliyor: burası da olmasaydı dosyamı rafa kaldıracaktım.
Buradan Notabene Yayınları’na büyük bir teşekkür iletiyorum, bu güzel kitabı bizimle buluşturduğu için.
Kitap tek solukta okunabilecek hacme ve akıcılığa sahip. Sıradan mutsuzluklarımızı alıyor ve sanki mutlu edecekmiş gibi umut veriyor, sonra aynı mutsuzluğu parlatıp veriyor. Her evde dibinde bir şeyler kalmış, kimsenin kullanmadığı ama dökmeyi üşendiğinden mi yoksa ziyan olmasın diye mi düşündüğü belli olmayan kavanozlar vardır ya; işte bu kitaptaki hüzünler de orada birikiyor bence. Alışılmışın dışında biçim denemeleri, yeni öykücülüğün imkanlarının kaymağını yedirtiyor adeta. Daha ilk öykü “Yanık Kafiye”yle sizi kendine bağlayacağından eminim.
Umuyorum ki yazar şu aralar yeni kitap dosyasını hazırlıyordur, zira ortam pek müsait.
3. Yumuşak Oda, Dinçer Apaydın
Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda, Bir Başkadır derken iyice psikolojiye sardık. Pandemi bir yandan, ekonomide dünya devi olmamız bir yandan ülke dev bir psikiyatr koltuğuna dönüştü de bize yatıp uzanmak kaldı sanki sadece.
Dinçer Apaydın ise bundan 2 sene önce çıtayı biraz daha yukarıya taşıyıp yumuşak odadan seslenmişti bize. Yumuşak oda da ne ola ki derseniz, bakınız: Murat Kekilli – Seni Çılgın klibi.
Kahramanların ekseriyetle umutsuz ve sorunlu bir ruh haline sahip olduğu, sarsıcı bir Prolog ve 10 öyküden oluşan “Yumuşak Oda” samimi anlatımı ve mizahi dili ile severek okuyacağınız bir kitap. Her daim öykü karakterleri arızalı tipler olsa da ilk öyküler adaha eğlenceli bir havada seyrederken “Menekşe Uyu Demişti” öyküsünden sonraki öyküler yumuşak odanın duvarlarının üstümüze üstümüze geldiğini, duvarların battığını hissettiriyor.
Yazarın ilk kitabı olması sebebiyle temkinli yaklaşmak isteyebilirsiniz ama dosta güven düşmana korku veren anlatım ve dile hakimiyet başarıyı gözler önüne seriyor.
Şimdilerde ikinci kitabını yazmak yerine, gönüllerin şairi Özgür Göreçki ile birlikte İnstagram’da “Heba Olmuş Öykü Fikirleri” hesabında öykülerini heba(!) ediyorlar.
4. Orada Bir Yerde, Engin Türkgeldi
Yine güzel bir ilk kitap örneği ile karşı karşıyayız. Birbirinden karanlık atmosferlerde, bambaşka zamanlarda geçen, görsel bir kitap “Orada Bir Yerde”. Orası neresi, bulmaya çalışırsanız, çuvallarsınız. (Edebiyata Giriş 101) Cüceli, Peygamberli derken bir bakıyorsunuz 10 öykü bitmiş, siz, zihninizde rengarenk kıyafetli soytarılarla, 15. yüzyıldan kalma kalelerle, körlerle, topallarla sohbet ediyorsunuz.
Görsel bir anlatımın hakim olduğu hikayeler, “The Fall” filmini sevenlerin ayılıp bayılarak okuyacağı türden. Kitap asıl mesleği doktorluk olan yazarımızın ilk basılı kitabı, daha önce yayımlanmış bir e-kitabı, bir hayli de reçetesi var. Kitap dosyasını bilgisayar çıktısı olarak teslim etmeyi en son sefer aklına getirmiş olması ilk kitap olmasını açıklıyor sanırım. Zira bu kadar iyi öykülerin, bu kadar zaman beklemiş olmasını anlamlandıramıyorum.
5. Kanayak, Gamze Arslan
Finali harika bir kadın yazar ve birbirinden etkileyici kadın hikayelerinin yer aldığı bir kitapla yapmayalım mı? Gamze Arslan 2016 yılında Yaşar Nabi Nayır gençlik ödülünü kazanmıştı ve adet olunduğu üzere dosyası Varlık Yayınları’ndan kitap olarak basıldı: Çerçialan. Fakat ben size onu değil daha çok beğendiğim ve yazarın artık “kendi sesini bulduğu”na inandığım geçen yıl çıkan ikinci kitabını önereceğim; Kanayak. Kitabın adı, kulağa Angara bebelerinin ağzından çıkan bir söz gibi gelse de, bazı yörelerde halk ağzında “kadın” anlamına geliyor.
Kanayak’ta yazar sarsıcı, sersemletici, insanı derinden etkileyen ve merkezinde kadın olan öyküler sunuyor biz okurlara. “Ne toprağın olurum, ne senin” diyerek kafa tutan kadınlar, babadan, kocadan ayrı, evdeki kader kurbanı annesinden ayrı çekmiş kadınlar hep burada. Yani işte bizim evde yoksa alt komşuda, en kötü ihtimalle yan apartmanda olan hepimizin bildiği insanlar. Baştan söyleyelim rahatsız edici bir kitap bu; ama gerçeklerin böyle güzel öyküler olarak karşınızda bulmanın tadına varacaksınız.
Hepimizi Sütleğen gibi koruyup kollayacak kadınlara ihtiyaç duymayacağımız güzel yarınlara ulaşmak için okuyalım, okutturalım.
(Not: Sıralama kitapların çıkış yılına göredir.)
(Ayben Seven Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et