Sağdan Sola Üstten Alta Donat Netflix: Zeytin Ağacı
Netflix’in Tuba Büyüküstün’ü kadrosuna katarak 1000 ülkede izlenme oranını garantilediği yeni dizisi Zeytin Ağacı - Another Self yayına girdi. Tabii yayın itibarıyla, her konuda olduğu gibi kutuplaşmadan duramadığımızdan, övenler ve yerenler kavgaya tutuştu. Diziye Fransız kalıp “Murat Boz’un falan oynadığı bir dizi bile nasıl bizi kutuplaştırabilir” diye düşünen varsa aydınlatmaya geldik.
Önce dizinin fragmanını şuraya bırakalım:
Zeytin Ağacı’nın konusu
Sevgi (Boncuk Yılmaz) adlı genç bir kadın kanser hastasıdır. İki yakın arkadaşı Leyla (Seda Bakan) ve Ada (Tuba Büyüküstün) ile hayatını yeniden değerlendirmek üzere soluğu Ayvalık’ta alır. Östrojen zehirlenmesi vadeden sohbetlerinin gündemleri, aşk arzusu, büyük meme hayali ve Avrupa’daki projeye kapak atma beklentisidir. Hepsi hayat hakkında farklı emellerle yola çıkarken yaşam onları başka sürprizlerle karşılar. Biri eşiyle ilgili sırlarla karşılaşır, diğeri eski aşkın küllenmeyen anılarıyla yüzleşir ve son olarak bir diğeri ruhani bir yolculukla rutin akışın dışına çıkar. Kısaca hayatları darmaduman olur.
8 bölümlük Netflix dizisinde, her karakter kendi yolunda ilerlerken atalarının hikayelerinden onlara kalan korkuları da keşfeder. “Her şeyin ilacı olan “Zaman” onların da yaralarını saracak mı?”, dizinin esas sorusu oluverir.
Öncelikle dizinin, bundan bir yıl kadar önce Seninle Başlamadı adlı psikoloji kitabının haklarını alarak yapıldığını hatırlatmakta fayda var. Ayrıca, dizinin Aşk Tesadüfleri Sever adlı gişe rekortmeni yerli “Serendipity”mizin senaristi Nuran Evren Şit tarafından kaleme alındığını da eklemek gerek. Yönetmen koltuğunda ise Burcu Alptekin oturuyor.
Se-Le-Na… Selena Selena!
Çekirdekleri Hazırlayın Kavga Var!
Nuran Evren Şit ve Burcu Alptekin işbirliğini daha önce mistik bir diğer dizimiz Atiye’de görmüştük. Korkmayın, bu kez korkunç dövmeler, sepya manzaralar, eli sopalı hayalet çocuklar yok. Onun yerini rakı sofralarına meze olan aşk acıları, uçuşan tüllerin altında yapılan aile dizimi çalışmaları, “onurlandırma” ve “şifalandırma” söylemleri almış durumda. Anlayacağınız evren ile mesele bu kez daha modern bir dille ele alınmış.
Dizinin kavga çıkaran noktası da bu ruhani göndermeler tabii… İzleyen bir grup dizinin çakralarla, enerjilerle kafayı bozmuş diğer kesimi ruh sağlığı alanında deneyimsiz kimi fırsatçıların eline düşüreceğini savunurken, bir diğer grup hayatın anlamının bu dizide saklı olduğuna inanarak “aile dizimi” için merkez merkez gezmeye başladı.
Sivas halayı bize atalarımızdan aktarıldı
Öncelikle dizinin, kalıtsal travmalarını böyle masalsı bir kılıfla anlatması olağan, zira bu bir dizi. İnandırması da elbette başarısının kanıtı. (Dizide tüm karakterlerin yolunun özenle çizildiği aşikar, senaristi alkışlıyoruz..) Ancak sorunlu olarak görülen kısım bunun algılanma biçimi, zira işin aslı o kadar masalsı değil. Aile travmalarının keşfedildiği çalışma sırasında tüm karakterlerin telapatik bir akış içinde olduğuna dair izlenimler, diziyi Samanyolu TV formatına doğru sürüklüyor. İzlerken, “Bugün çok mutsuzum acaba hangi atam yüzünden” diye dizlerini dövüp üzerinden sorumluluk atmaya çalışacak kişileri üzeceğim ama “o iş öyle değil aşkım.” Daha doğrusu böyle olduğuna dair bilimsel bir açıklama yok, şimdi travmalarını sakince aldığın yere koy.
Kazandığımız hep mazota gitti. Çiftçiyi bitirdiler...
Bir Kalıtsal Travmalar Eksikti!
Dizinin ilham kaynağı olan Seninle Başlamadı’da anlatıldığı üzere, ebeveynin yaşadığı travmalar anne karnından itibaren çocuklara aktarılabildiği iddia ediliyor. Zira söylenen o ki vücut stres anlarında kortizol salgılıyor ve travmayla beraber maksimum düzeyde salgılanan bu madde, bebeğin sinir sistemini aktive edebiliyor. Hatta yumurta hücrelerinin üç nesil önceden bugüne dek hafızası olabildiğinden söz ediliyor. Keza sperm hücrelerinin de stres üzerinden aktarımı sağladığına dair iddialar var. Halihazırda, travma yaşayan ebeveynin çocukla kurduğu bağ da sorunlu olabileceğinden hem genetik nedenler hem de yaşamsal deneyimler sonucu travma çocuklara da “bulaşabiliyor.” (Farkındaysanız bunların hepsi birer varsayım.)
Yazın kahkül kötü fikirmiş hakkaten...
Anlayacağınız portakalda vitaminken olan olaylar da bize etki edebiliyor. Bir de buna toplumsal travmalarımızı ekleyelim ve iyice emin olalım: “Coğrafya gerçekten kadermiş arkadaşlar.” (Tam burada dertleri zevk edindim adlı şarkıyı mırıldanmamız gerekiyor…) Bu bakış açısıyla dizideki karakterlerin hayatlarının aile geçmişlerinden etkilenmesi oldukça olağan ve ihtimal dahilinde. Kitap bunun çözümü için aktarılan bu travmaların bulunmasını ve öğretinin yeniden çerçevelenmesi gerektiğini belirtiyor. Bunun için kabul etmeyi araçsallaştırıyor.
Bana Khal Drogo rolü demişlerdi ama...
Zeytin Ağacı dizisinde, dizinin ermişi Zaman Bey’in söylediğine göre “şifalanma” için kullanılan tekniğin adı; köken aile açılımı… Hayatı ile yüzleşmek isteyen kişi grup arasından rol yapacak kişileri sahneye davet ediyor ve o kişiler hisleriyle hareket ederek kişinin sorunlarını, aile geçmişini su yüzüne çıkarıyor. Üstelik hayatı ele alınan kişinin bile bilmediği kimi olayları “uhrevi” bir şekilde bilerek… İşte o an bir yerlerden ak sakallı dede çıkacak gibi hissediyorsunuz. Masalsı bir anlatı olan, yer yer pembe dizi tadı veren Zeytin Ağacı için bu sos dozunda, merak uyandırıyor ve seyir keyfi yaratıyor. Üstelik toplumsal yaralarımızdan filizlenen bu hikayelerin kimi mübadeleye, kimi depreme, kimi ise toplumda öteki olmaya sırtını dayıyor. Anlayacağınız Türkiyeli olarak zaten hepimizin aşina olduğu sorunlara “şifa” verme vaadi diziyi izlettiriyor.
Dizide bile doktorlar Avrupa’ya kaçmanın yollarını arıyor
Ancak dizideki hikayelerin birçoğunun bu ata sorunlarında düğümlenmesi, ihtimalden ziyade bir fact olarak gerçekleşmesi ve yöntemin sihirli bir değnek misali şakkadanak etkisi suistimale açık bir alanın varlığını hatırlatıyor. Birkaç ay sonra Müge Anlı’da mağdurları görmemek adına hatırlatmak gerek; herhangi bir ruh sağlığı hizmeti yalnızca bu alanın profesyonellerinden alınmalı. Siz siz olun dizilere öyle fazla inanmayın. Bilimsel psikodrama teknikleri var, kalıtsal travmalar bir ihtimal ama bunların böyle uhrevi tarafları yok.
Zeytin Ağacı’nı İzleyelim mi?
İflah olmaz bir romantikseniz, ekonomik kriz dolayısıyla bu yıl tatile gidemeyip Ege havasına özlem duyuyorsanız bu diziyi izleyin. Para harcanmış bir prodüksiyon, güzel manzaralar var, kendi içinde tutarlı, meraklandıran ve işleyen bir senaryo sizi bekliyor.
Mantık mı? Onu pek aramayın, ruhani konulara bu masalsı dünya içinde ön kabulle yaklaşarak izleyin. Oyunculuklara mesafeli yaklaşın ancak özellikle Seda Bakan’ın Leyla karakterini nasıl ete kemiğe bürüdüğünü, dizinin temposunu yükselttiğini mutlaka görün. Murat Boz’dan uzun saçlarını savurarak söylediği Demir Demirkan ve Duman şarkıları dinlemek, Tuba Büyüküstün’ün güzelliği ile büyülenmek için de diziyi kullanabilirsiniz. Ancak beklentiniz hayatın anlamını çözmek ise bu dizi size o kadar büyük bir sır bahşetmiyor, boşuna heveslenip aile geçmişinizi araştırma telaşına kapılmayın. Çerezlik bir hafta sonu eğlencesi görebilirsiniz.
Dipnot: Zeytin Ağacı türevi bilimsel yaklaşımdan ve doğrulardan uzak projelerin bilinçli bir “cahilleştirme” politikasının parçası olduğuna dair güncel tartışma mevcut. Bu eleştirilere bakışım, tüm bunların komplo teorisinden öte olmadığı yönünde. Satan, ilgi gören, beklenen neyse karşılanıyor o kadar. Kurgusal anlatılar olan diziler, romanlar ve filmlerde mistik göndermelerin bulunması olağan. Kurguyu, hayal gücünü, bilimsel doğrularla sınırlamak veya yargılayan bakışla tartışmak asıl sorun olan. Bu spiritüel yönelimler de bir ihtiyacın ürünü olduğunu kabul etmek ve ihtiyacın hangi boşluğu doldurduğu anlamak konumuz olmalı. İzleyici ve izlenen arasındaki meselede topu sürekli izlenen ürüne atmak ve onu istenen doğrultuda biçimlendirmeye uğraşmak yerine, izleyenin bilinçlenmesi üzerinden tartışmalar yürütmenin daha verimli olduğuna inananlardanım. “Medya okuryazarlığı nedir”den başlayabiliriz mesela.
İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et