Vizyonda Bu Hafta: Nurgül Yeşilçay Arka Sokakta, Nigar Ana Toplu Konutta, Evliya Çelebi Hangi İstanbul'da?
Bu vizyon haftası itibariyle Türkiye Sineması, iyisiyle kötüsüyle 100. yılını doldurmuş oluyor. Şu an kimsede bir kopyası bulunmayan, hakkında efsaneler yürüyen Ayestefanos Abidesi'nin Yıkılışı isimli 1914 yapımı belgesel, ilk filmimiz kabul ediliyor (Amin). Bizde sinema arşivciliği sınırsız internet kotasıyla beraber, porno film klasörleri oluşturmakla başladığı için kimse saklamamış filmi. Bu arada bu filmden önce de Osmanlı'da film yapanlar var ama çekenler sünnetsiz olduğu için onları saymıyor sinema geleneğimiz. Neyse, ucunun Recep İvedik'in animasyonuna varacağını bilse onlar da bu işin "ilk"i olmak istemezdi belki...
100. yılımıza bir selam verelim derken lafı çok uzattık. Toz duman içinde mundar olmuş, sandıkta dura dura küflenmiş 150 metrelik eski bir makara bulursanız yollayın bize. Şimdi vizyonumuza dönelim...
Gece - (Meleeeek ve biziiim çoccuklaaarrr) İzmir'in arka sokaklarında...
"Arka sokaklar" sıradan insanın suç ve günah dolu dünyasını, yoksul gençlerin bir türlü deşarj olamamasını anlatmak için vazgeçilmez bir metafor. Bu tip sokaklar dar olur, evlerinin en az iki odası karanlıktır ve balkonları küçüktür, esnafı da çakaldır... İzmir'in böyle bir sokağında, dağılmış bir ailenin hikayesine odaklanır film de. Ama ailenin nasıl dağıldığı konusunda bir nedensellik bağı kurma çabası yok, sanki Ebola virüsü gibi bir "arka sokak laneti"ne yakalanmışlar ve kurtulamıyorlar.
Büyük abi Zahit, bir örgüte katılır, biraz takılır ve geri döner (politik mevzuyu anlatmayınca herif sanki zorunlu askerlikten dönmüş gibi oluyor). Küçük oğlan da hangi değerler uğruna mücadele ettiğini seyirciye çok çaktırmadan hapse düşer ve ölüm orucuna başlar. Baba gizemli bir şekilde evi terk eder (ulen ne kıymetli nedenselliğiniz varmış, söyleseniz n'olacak)... Evin büyük kızı Süsen (Nurgül Yeşilçay) de bu ortamda napsın, onun da payına pavyonda konsomatris olarak çalışırken uyuşturucu müptelası bir koca bulma ve kocası haplansın diye yaşlı patrona pazarlanma seçeneği düşer.
- Mert abi kaç, RTÜK!
Filmin neresi güzel: Nurgül Yeşilçay yine bu "kaybeden kadın" rolünü güzel kıvırmış ama madde bağımlısı Yusuf'u oynayan Mert Fırat çok çok inandırıcı olmuş yahu?! Sanki setten sonra " 5. Dalga Ünlülere Uyuşturucu Operasyonu" kapsamında alıp götürecekler gibi. İlyas Salman ise bilmemkaçıncı baharında. 60'ından sonra bir başka oldu bu güzel abi, 115 yaşında Cannes'da ödül alsa kimse şaşırmaz. Daha bunun Vildan Atasever'i, Ayça Damgacı'sı var... Dersen ki oyunculuklar için izlerim, izle tabi abicim ayıp ediyorsun.
Puan: 55 (Niye olduğunu söylemeyeceğiz ama)
Annemin Şarkısı - Büyüksün Anaaa
Sevgili "ilk film" yönetmeni Erol Mintaş, yanlış anlama, biz senin kötülüğünü istemeyiz. Şimdi kanın kaynıyor tabi, sonra anlarsın anca, yine de şimdiden uyaralım: Abicim ilk uzun metrajlı filminde böyle 10 numara hikaye yaratırsan sonra n'apıcan? Biraz ekonomik kullansana kafanı. Bak hikaye bulamamaktan İncir Reçeli 2'yi çekiyor insanlar. Neyse, olan olmuş artık yapacak bi'şey yok da sonra başın ağrır bak, demedi deme...
90'larda devlet zoruyla köylerinden İstanbul Tarlabaşı'na göçmek zorunda kalan, orada da kentsel dönüşüme yakalanıp TOKİ'de bir binaya göçen Kürt ana-oğulu anlatır film (ooff offf...). Film boyunca kulağındaki Kürtçe şarkıyı arayan (metaforu kes) Nigar ana rolündeki Zübeyde Ronahi, daha önce bir oyunculuk tecrübesi olmamasına rağmen filmi alıp götürüyor. Yönetmen rahatsızlanıp iki gün sete gelmese yönetirmiş bile, öyle bir kumaş var. Anadolu gezmesi programcıları görse "bazlama pişirirken şive yapmasını isteyecekleri" bu güzel annemizin ellerinden öpüyoruz.
Puan: 90 ('ları unutma genç)
Diğer - 400 Sene Sonra Evliya Çelebi, 20 Sene Sonra Salak Jim Carry
Evliya Çelebi: Ölümsüzlük Suyu
"Türkiye'nin ilk 3D animasyon filmi" diye tanıtılan yapım, Pixar'dan 40 sene sonra bunu başarabilmenin haklı gururunu yaşıyor. 3D animasyon bu, öyle kolay değil, millet bunu yapmak için yıllarca stüdyolara kapanıp sefil bir hayat sürüyor. Bizimkilerin ise o kadar uğraşmadığı belli. Evliya Çelebi'nin ölümsüzlük suyu içerek uyandığı İstanbul'a halk yapmayı unutmuşlar mesela, koskoca kentte 15-20 kişi yaşıyor. "Abi sen ölümsüzlük suyu diye ne içtin", "Hacı hangi İstanbul burası" diye soracak olsak suç bizim mi şimdi? Bi' de çok didaktik olmuşsunuz, çocuklara tuvalet eğitimi veren Pepe gibi oluyor yer yer Evliya Çelebi'miz.
Salak ile Avanak Geri Dönüyor (Dumb and Dumber to)
Abi adam 52 yaşında, hala suratını, vücudunu nasıl esnetiyor, nasıl jestli-mimikli komiklik yapıyor öyle, oyun hamurundan mı yaptınız lan bu Jim Carrey'i?! "20 sene sonra devamı çekilen film, bütün sıçmalı-osurmalı komedi filmlerin atası olan ilk filmin espri-komedi seviyesinde" diye ukalaca çekip gitmek, yüzüne bile bakmamak istiyorsun ama TV'ye düşerse de izlenir gibi lan.
Dönüş (The Turning)
"Hacı niye orijinali 180 dakika olan filmi Türkiye'de göstermek için 106 dakikaya indirdiniz" diye sormaya gittik. Tesadüfen, filmde içlerine sinmeyen sahneleri makaslayıp geriye kalanı kısa film olarak İstanbul Film Festivali'ne göndermek üzere olan RTÜK'ü yakaladık, zor aldık ellerinden. Daha da kısalmadan gidin izleyin.
-BİTTİ (He unutmadan bi' de Deliha var, kötü)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et