Vizyonda Bu Hafta: Musa Kızıldeniz'i yarıyor, 'Amirim' aşık oluyor, talih Trabzon'a pek gülmüyor...
Vizyondışı bir haberle başlayalım bu sefer: Antoine de Saint-Exupery'nin ölümsüz eseri Küçük Prens'in filminin yapılacağı haberi ve fragmanı bu hafta Facebook profillerimize bomba gibi düştü... Evet, bu "maşallah büyüyünce çok canlar yakacak" bodur ay gezgini, 10 ay sonra sinemalarda. Fragmanı da, hala görmemiş olanlar için şurada:
Bu haftaki vizyon ise yıldızlar geçidi... Ridley Scott'tan Kim-Ki Duk'a, Erdal Beşikçioğlu'ndan Ken Loach'a... Daha düne kadar Hadi İnşallah'dan, Çakallarla Dans'tan falan bahsediyorduk değil mi? Düşmez kalkmaz bir Allah işte. Neyse, vizyonumuz uzun, sizi şöyle alalım:
Exodus: Tanrılar ve Krallar - Hey 77'li 77'li...
Herif (Ridley Scott) 77 yaşında. Yaşıtları cep telefonuna gelen mesajı okumak için torun darlarken, elin Ridley'i 140 milyon dolarlık bütçeyle epik film yönetiyor. Ömrün uzun olsun, sırf "Blade Runner"ın güzel hatırı için bile 150 sene daha yaşayasın, hepimizi gömesin Ridley Dede.
Filme gelirsek, bu sene iyi Ortadoğu yaptığından mıdır nedir bir uhrevilik çöktü vizyona. Nuh'un anlatıldığı Noah, İsa'nın anlatıldığı Son of God'dan sonra şimdi de arkadaşları arasında Moşes olarak bilinen Musa'nın hikayesi Exodus'la karşımızda. Asaysa asa, doğaya hakimiyet desen süper, yakışıklılık desen Christian Bale oynuyor, daha ne olsun? Niye onun filmi eksik kalsın ki?! Majid Majidi'nin Muhammed filmini şubat ayında gösterime sokmayı planladığını da hesaba katarsak seneye Oscar'larda "En Epik Peygamber" diye bir kategori görmek sürpriz olmaz.
"Azmış kulları adam etmek için gönderilen kutsal kitaplar" serisinin ikincisinden esinlenen film (kitabı okuyanlar spoiler vermesin) Firavun II. Ramsey ve Musa arasındaki çatışmayı anlatıyor. Firavun, Musa'yla yediği içtiği ayrı gitmeyen çocukluk arkadaşıdır. Aynı zamanda general olan Musa, Firavun'un başdanışmanlığına (bkz. "bi Musa kadar olamadınız") kadar yükselir. Firavun, daha sonra Musa'nın İbrani olduğunu öğrenerek onu Mısır'ın en doğusuna kadar sürer, çok karışıktır ama oralar... Bu arada İbraniler piramitlerde köle gibi çalıştırılır, bunu gören Musa, DİSK Piramit-Sen'de örgütlenmelerini önerse de millet bunu takmaz. Musa yılmaz, "bakın bakın, vaadedilmiş topraklar var şurda" diye Kenan Diyarı'na sürüklemeyi başarır 600 bin İbrani'yi. Sonrası yarılan Kızıl Deniz, boğulan Firavun ordusu falan. Bilindik hikayeler...
- Mucize duası neydi lan?!
Musa'nın yardımına mucizelerin koştuğu "Tanrı'nın Gazabı" sahnelerindeki efektler harika... IMAX sinemada filmi izlerseniz siz de bu epikliğin gazına gelip "Sebt gününde ne işim var sinemada" diye kendinizi dev bir Musevi'ye dönüşmüş olarak bulabilirsiniz. Bu arada, Tanrı günümüz insanlarını yola getirmeyi düşünüyorsa kitap göndermekle uğraşmamalı hiç, okunmuyor. Ridley Scott gibi adamları "seçilmiş kişi" ilan edip, epik film senaryosu indirse çok daha geniş çapta azgın ve bozgun bir kitleye ulaşabilir. Ya da viral olabilecek 2 dakikalık bir youtube videosu. O da iş görür...
Son not: Film, Türkiye'de 18+ etiketiyle gösteriliyor. Tanrı'nın Musa'yla çocuk suretinde konuşmasına bozulmuş olmalı 18+'cı kurul. Bari Küçük Prens yapıp Ay'da dolaştırsaydınız. Tövbe tövbe...
Puan: 77-18 = 59 (Tevrat'ın şifresi)
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - Fakat Beşikçioğlu Bu Nasıl Bir Kurgu?
"Adama ömür boyu vali, sivil polis, istihbaratçı rolü verecekler" diye düşünürken içe kapanık ve iç sesi bol bir yazar (Arif) olarak karşımıza çıktı Erdal Beşikçioğlu. Kitabını tamamlamaya çalışırken kafasında ideal bir kadın kurgulayan Arif'in bilinçaltını ve iç sesini dinliyoruz film boyu. Sonra bunlar (Arif ve iç ses) Müzeyyenle tanışıyorlar (-Merhaba ben iç ses).. Ama Müzeyyen de Arif'in kafasında kurguladığı bir karakter olabilir, bilmiyoruz (-Ben de kafanızdaki ideal kadın tipi. Memnun oldum)
Filmin en dikkat çekici yerleri kahvede oturan tiplerin kadınlar hakkında atıp tuttuğu eleştirel mi eleştirel sahneler. Tabi onlar da Arif'in, "erkek egemen sistemi temsil etsinler de gülelim biraz" diye kafasında kurguladığı adamlar olabilir. Belki biz de Beşikçioğlu'nun kafasında kurguladığı bilinçsiz kullar olabiliriz, bilemiyoruz bunları... Velhasıl, Karışık Kaset tarzında (üç hafta önce yazdık, aç oku) güzelce bir aşk filmi. Yalnız, filmde küçük bir rol canlandırmaya çalışan Harun Tekin sanki film müziklerini yapma karşılığında hevesini alsın diye oynatılmış gibi, öylesine eğreti, onu da söylemeden geçemeyelim.
Kadıköylü Underground İndie Rock grubu gibi ismi olan filmin hikayesi ise İlhami Algör'ün aynı ismi taşıyan kısa romanından esinlenme (Okuyup gidersen "kitabı daha iyiydi yeaa" diye ukalalık yapma şansın doğar).
Puan: 69 (Kafamızda kurguladık)
Özgürlük Dansı (Jimmy's Hall) - Başına 'Özgürlük' koy ki Ken Loach filmi olduğu anlaşılsın
Bu hafta "Ustalara ölmeden önce bi saygı duyalım haftası" gibi.. Bak burda da 78'lik yönetmen Ken Loach çıkıyor karşımıza. Ridley Scott ile yaşlarını toplasan 5 tane ilk minimalist filmlerini çeken genç yönetmen çıkar... Neyse, komünist sinema ozanımız Loach, yine "80 yıl geçti üstünden de dünyada ne değişti / Bak yine televizyonda konuşuyor bizimki / hey hey heeey" dercesine 30'lar İrlanda'sına götürmüş bizi. Filmin orijinal ismi Jimmy's Hall'dan da anladığımız gibi, Jimmy adlı İrlandalı devrimci karakterimiz köyüne bir salon açıyor, içinde dans ediliyor, sanatsal kurslar veriliyor, politik tartışmalar yapılıyor ve hafta sonu 19.00'a kadar sınırsız çay ve serpme kahvaltı veriliyor... Peder Sheridan isimli meymenetsiz karakter de memnun olmuyor bu durumdan, "ya İsa ya Jimmy" diye vaaz veriyor tüm köye. Bildiğin trip yapıyor koskoca din adamı. Usta yönetmen "Öyle direkt sınıfsal tezatlık falan koyunca izlemiyor millet, 60 senelik tecrübem var biliyoz amk" diye düşünerek bir de aşk hikayesi eklemiş filme. Yersen yoğurt yemezssen ayran demiş...
Puan: 70 ve Özgürlük
YAĞMUR Kıyamet Çiçeği - Yan Hakem ve Çernobil'in Azizliği
3 ayrı hikayeden oluşan film, odak noktasına 86 yılındaki Çernobil patlamasını (filmdeki gibi mantar şeklinde patlamıyor ama normalde) ve 96 yılındaki Trabzonspor'un şampiyonluğu kaybettiği Fenerbahçe maçını alıyor. Kazım Koyuncu da başkarakterlerden biri ama ona yeteri kadar odaklanmıyorlar. "Peki nereye odaklanıyorlar?" derseniz, çocuğu kanser olan Rus kadına aşık olarak onu bu hayattan (Karadeniz'de seks işçisi olmak zorunda kalan Rus karakteri no:5693) çekip kurtarma amacında olan futbolcu Şenol'e ve aşkı için şike yapmasına odaklanıyorlar. "Ulan İstanbul"daki eleman oynuyor Şenol'ü ve iyi de şive kıvırıyor... Şive deyince öyle "Uyyy, nükleer patladiuu, haçan Fener koydi bizee" türü absürt abartılar beklemeyin, Oflu Hoca'nın Şifresi'mi lan bu?!..
Filmin en akılda kalıcı sahnesi, müthiş bir atmosferle gösterilen Trabzonspor-Fenerbahçe maçı olmuş. Keşke yönetmen Karadenizlileri üzen her şeyi yarım yarım koymaya uğraşmayıp direkt futbol filmi yapsaymış.. Ya da Kazım Abi'ye odaklanıp Elena'yı mı arka plana alsaymış ki? Ya da Şenol'ün amigo abisini öne çıkarıp, şiveli komedi mi çekseydik lan acaba??? Off bilemedim...
Puan: 70 ('lerde ne Trabzonspor vardı ama, bilen bilir)
Vizyon ağzına kadar dolu: Kim-Ki Duk ustanın yine sebepsiz ve gereksiz şiddet dolu Bire Bir'ini, Türkiye'nin ilk kuklalı çocuk filmi olan (yıl olmuş 2015, hala "ilk" diyor yaa) Rimolar ve Zimolar'ı, Kızıl Ordu Subayı-toplama kampı esiri-Nazi Subayı çizgisinde bir "başarı hikayesi"nden yola çıkan Kırımlı filmini ya da 3D kaplan görmek için Safari Macerası'nı da izleyebilirsin. Ama bütün filmlere gidersen 13-17 Aralık tarihlerindeki "6. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali"ni kaçırırsın, onu da söyleyelim. Bir de bu yıl sinemaya ne girmiş-ne çıkmış öğrenmek için Yeni Film dergisinin 33-34. sayısı çıktı, onu da al oku, sözlü yapacağız yılbaşından sonra...
- Bi ara hiç bitmeyecek gibi geldi ama BİTTİ -
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et