Russell Crowe Çanakkale'ye, Papa Ankara'ya, Ayı Londra'ya, Arafat New York'a... Sonra Hepsi Vizyona
Sanki sosyal sorumluluk projesi kapsamında Birleşmiş Milletler düzenlemiş gibi vizyonda bu hafta silme "yolculuk", "göç" ve "uluslararası barış" teması var. Peru'dan İngiltere’ye, Avustralya’dan Çanakkale’ye, Ulus’tan Keçiören’e bir kuşak çatışması, olmadı medeniyet çatışması, bir zeytin dalı, bir sıla hasreti, bi bişeyler… Sen de iyi bir sinefil olursan kendi ortamının barış elçisi olabilir, Anzaklar ve Peruluların kardeşliği adına biranı tokuşturabilirsin (alkolü abartma bak yılbaşında). Bakalım eski yılın son vizyonu bize neler getirmiş:
Son Umut (The Water Divine) – "Dı Vootır Divıaynn" ne kadar zevkli lan!
Bir gün aniden “Angelina Jolie film çekiyor da koca Russell niye çekemesin lan” diye gaza gelerek bir Çanakkale filmi çekmeye karar verdi Russell Crowe. Nitekim çekti, biz de tüm sıcaklığımızla karşıladık onu. O da sağolsun canım, Acun’un programına katılarak bizden biri olduğunu gösterdi.
Fatih Akın’ın, Ermeni Soykırımı’nı anlatmaya çalışan The Cut filmini, biz Türkleri sanki yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi gösterdiği için kötü bellemiş, Fatih Akın’ı kafamızda bitirmiştik. Bu filmde misafirperver ve gözü kara gösterildiğimiz için ise birden içimize aldık Russel’ı, çay ısmarladık ona. Duygusal bir halkız çünkü biz, hepimiz Balık burcuna giriyoruz aslında. Neyse, Anzak askerleri arasında savaşa götürülen 3 oğlunu Çanakkale cephesinde kaybeden Joshua Connor’un (Russel) Çanakkale’ye gelip Binbaşı Hasan (Yılmaz) ve Cemal Çavuş (Cem) ile dost olmasını anlatıyor bu Avustürkiye (Yılmaz Erdoğan tarzı kelime oyunu) filmi.
-“Freeedooom” diye bağırıcam, özenti diycekler şimdi…
Dost acı söyler Crowe, gözümüze batan yerleri söyleyelim “Arkamdan konuştular” (talk from my back) deme sonra. Öncelikle, filmdeki İngiliz ve Yunanlılar niye o kadar kötü, 30 Ağustos canlandırması mı yapıyoruz burada affedersin? Ayşe rolünü Olga isminde bir Ukraynalı’ya vermişsin. Olabilir, bi şey demiyoruz ama onu dublajlayan arkadaşa hangi film olduğunu söylemeyi unutmuşsun, Arı Maya'yı seslendirir gibi seslendirmiş kızı... Bir de ailesi dağılınca kiliseye atar yaparak Hıristiyanlıktan uzaklaşan Connor, cami görünce yelkenleri suya indiriyor, az kalsın Müslümanlığa geçecekti diye geriliyoruz. Demedi mi kimse sana bu hadiseden muzdarip olduğumuzu, TuğçeKazazofobi yaşatıyorsun bize?
Puan: Dublajlısına 60, altyazılısına 70…
Yusuf Yusuf – Güldürmeyen yerli güldürmüyor
Komik olmayan birkaç Güldür Güldür skecinin sansürsüz art arda sıralanması gibi desek, bilmem yazımızı durdurup bize yorum yapar mı Ali Sunal. Film, papaz kılığında bir Yusuf’un gaza gelmesini ve yine Yusuf ismindeki Ali Sunal’ın şoförlüğünü yaptığı dolmuşu kaçırarak Papa’ya suikast düzenlemeye çalışmasını anlatıyor. Bağırışlar ve küfürler arasında arabaların çarpıştığı, dolmuşların uçtuğu film için “Sağ Salim’in Yönetmeninden” diye reklamlar da dönüyor. Sanırsın Big Lebowski’nin yönetmeniymiş de eski filminin isminden reklam yapıyor bak bak bak… Sağ Salim’miş…
Puan: 50 basar en fazla
Ayı Paddington – Sen gelme ulan ayı!!!
Afrika safarisinden devşirme Perulu ayımız Paddington, yaşadığı orman yanınca Londra’da bir aile yanına gönderiliyor ve genel izleyici kitlesine uygun bir macera başlıyor. Londra’nın kent karmaşasında bizim ayıyı fark eden bile olmuyor, arada birkaç cumhuriyet teyzesi “Bunlar gelince Londra çok bozuldu” diyor sadece. Filmde ara ara giren Peru müzikleri, ortamlarda ağzımızın laf yapması için bir süre depomuzun dolu olmasını sağlıyor. Bir de filmdeki Alfred Hitchcock – Birds göndermesini bulursan ayıyla iç içe iki kişilik Londra tatili kazanabiliyorsun…
Puan: Genel İzleyici 70’i…
Nikahta Keramet Var mı (Peace After Marriage) – Yaşasın halkların düzenli seksi
Fazla testosteron hormonu müzdaribi bir seks isteklisi olan Filistinli Arafat, ailesiyle beraber New York’ta yaşamaktadır. Kendisi gibi ABD’ye göçen İsrailli Micaela da yeşil kart sahibi olmak için formaliteden biriyle evlilik yapmak ister, bu da bizim çakal Arafat’ın işine gelir. Bir istatistiğe göre filmlerde formaliteden evlilik yapanların yüzde 100’ü sonradan birbirine âşık olmaktadır, bizim kahramanlara da öyle olur. Araya muhafazakâr aileler girerek “Töre izin vermiyır” diye evliliği engellemeye çalışır ama gerçek hayatta olduğu gibi filmde de düzenli seks yaşamının kararlılığı önünde hiçbir güç duramaz.
- Ohh bütün Filistin gelmiş maşallah...
Filistin’in Woody Allen’ı diye hakkında yorumlar yapılan filmin başrolü ve iki yönetmeninden biri olan Ghazi Albuliwi, “New York’ta komiklik ve seks yaparak barış olabilir” demiş filminde, saygı duyarız, sonuçta hiçbir şey önermeyen de var…
Puan: Dünya barışı 70’i
İnsanları Seyreden Güvercin – Bunun bi orijinal ismi var, yazsak jenerik olur
Hani çamaşır yıkamadan önce renkliler ve beyazlarla yıkanmasın diye koyu renklileri bir yana ayırırsın ya. Hah işte tam o renklerle distopik film yapmış Roy Andersson, şiir gibi, tablo gibi, Dostoyevski romanı gibi... Hayatını burjuva tutarsızlıklarını anlatmaya harcayan gerçeküstücü sinemacı Bunuel usta yaşasaydı da görseydi bugünleri, alnına gerçeküstü bir öpücük koysaydı Andersson amcanın…
- Amirim konuşmuyor bu!
Filmde “poker surat komedisi” diye tabir edilen, absürt durumları ciddi oynama güldürüsü var. Tabi biz poker değil de eşli ihaleli batak seven bir coğrafyada yaşıyoruz, o yüzden “Kamyoncu gibi as çıkarak başlamak” “Elindeki kızı s.ktirmemek” gibi tabirleri olan insana ironik mizah sökmez… Velhasıl, dünyaya kötü film göstermek için gelen Gargamel sıfatlı vizyoncular “buralara gelmez” diye 6 tanecik salona koymuşlar filmi. Bulursan izle hadi...
Puan: 100 ulan!
Senenin en iyilerinden İki Gün Bir Gece filmi de vizyona girdi ama onu geçen haftaki “En İyi 14 Film”de yazdık, oraya başvurabilirsin (“Ben bunları bak burada yazdım” diye kitap fırlatan Yalçın Küçük gibi oldu, idare et). Bir de Rec 4 korku filmi çıktı, “filmden değil de aynı zombili filmin 4’üncüsünü çekenden korkacaksın bu devirde” der gibi, s.ktret o zombiliyi…
- BİTTİ (2014 de bitti. Ömür geçiyor be...) -
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et