Vizyonda Bu Hafta: 68'li Baba Haluk Bilginer VPN Öğreniyor, Aşklı Meşkli Filmler Baharı Müjdeliyor...
Artık faizler düşsün diye midir bilinmez, bu hafta piyasaya sürülen 10 yapımla film arzında bir patlama yaşanmış gibi duruyor. Düşün, hepsini art arda izlesen, kafadan 3 gününü sinemada geçirmen gerekir. Sırf Sevgililer Günü'nde yer bulamadığı için anca şimdi vizyona girebilen ve isminde "aşk" geçen 3 film var. Ayrıca, "Gerilim-korku" ve "Politik dram" paketlerimiz de mevcut. Müjdeli haberi sona bıraktım: Yerli gerzek komedisi ve yerli korku hiç yok. Türkiye'de güzel şeyler de oluyor...
Yolu Sevgiden Geçerken Sinemaya Uğrayan Filmler
Aşk Olsun - (Olsun mk)
Ozan (İlker Aksum) kadınlara ilişki tavsiyeleri veren Aşk Olsun kitabının yazarıdır ("Kızlaar, Kocan Kadar Konuş'a rakip geldi") ve bu kitap yüzünden ilişkisi bozulan erkeklerden bol bol dayak yemektedir. Derken Ozan bir kadınla tanışır ve kadın o yazdığı tavsiyeleri tek tek yedirir adamımıza. Bizim Ozi (yazarken samimi oldum), kendi söküğünü dikemeyen, kendi yarasını iyileştiremeyen, kendi evinde 2 gol yiyen bir zavallıya dönüşüverir.
Tavsiye: "Romantik komedi" türündeki filmin bir kısmını romantik, bir kısmını komedi olarak ayırıp izlersek daha verimli olabilir. Örneğin Ozan ile Pınar'ın ilişkisi romantiklik, filmin absürt çifti Ceyda-Caner arasındaki ilişki de komedi ihtiyacımızı gideriyor. Düğün danslarının vazgeçilmez sesi İrem Derici'nin film için yaptığı beste de öyle mesela: Şarkı romantik başlarken nakaratı komedi olarak devam ediyor. Aynen aynen...
Puan: 50 (25'i komedi, 25'i romantik)
Sonsuz Bir Aşk - Özlem Tekin yine rol yapamıyor ama tatlı kadın ha...
"Birbirinden ayrı karakterlerde olan kanserli iki kişi ve Özlem Tekin'in aşk, macera ve güldürü dolu yol hikayesi" diye özetleyebiliriz filmi. Gerçi şimdi böyle özetleyince başka bir şey yazmaya gerek kalmadı gibi ama ayıp olmasın diye devam edelim biz yine:
İsmail Hacıoğlu bütün filmlerinde olduğu gibi kentli, serseri ve yer yer fedakar kişiliğiyle karşılıyor bizi. Kanser tedavisi için aynı odada bulunduğu taşralı bir arkadaşını, sevdiği kadına kavuşturmak için ambulansla hastaneden kaçırıyor. Bu arada ambulanstan da Özlem Tekin delisi çıkıyor (heh kadro tamamlandı). Sonra, "Hayata tutunma yolları", "Töreyi kınama kanalları" ve " Aşkın süperliği" ile ilgili fantastik hayat dersleri geliyor. Filmin sonu ise çok sürpriz (böyle deyince biraz sürprizi kaçtı).
Puan: 45 (5 puan Özlem Tekin oyunculuğundan kesildi. Soundtrack şarkısı güzelmiş ama)
Son Savaş: Aşk (The Lovers)
İlk önce "Sonsuz Savaş: Aşk" diye çevirmişler ama bakmışlar üstteki filmle çok benzedi; "Son Savaş: Aşk" diye değiştirmişler. Aslında orijinal tercüme "Aşıklar" ama, "Aşıklar diye filme mi gidilir" diyen erkekleri sinemaya çekmek için "savaş"ı da sokmuşlar. İsmini konuşurken filme ayrılan yerin sonuna geldik. Çok kısa; 2020 ve 1778 yıllarında yaşayan çiftler arasında bağlantı kurmamızı istiyor film (İpucu: Yüzük).
Korku-Gerilimler: 'Bahar hiç gelmeyecek mi' gerginliğinin üstüne...
Daire (The Loft) - 'Arkadaşlar bulaşık yıkama sırası kimdeydi ve bu kadını kim öldürdü?'
Filmin hikayesi şöyle: 5 yetişkin ve tuzu kuru ortasınıf zengini erkek kendilerine bir çatı katı (bkz: garsoniyer) kiralıyor ve amiyane tabirle buraya "karı atıyor" (düzgün tabirle "Kaçamak yapmak için bir fantezi mekanı tutuyor"). Sonra bu bekar evinde işler karışıyor: Heriflerden biri mekana girdiğinde yatağa kelepçeli çıplak bir kadın cesediyle karşılaşıyor ve acaba cinayeti kim işliyor? Bu gerizekalılar çaktırmadan birbirinden şüpheleniyor ve katil en beklemediğimiz kişi çıkıyor. Boşuna film boyunca arayıp durma okuyucu, "en beklemediğimiz kişi" diyorum sana...
- Bence kadın sarışın bir Japon ve görevini yerine getiremediğini düşünüp harakiri yaptı (Yok, bu da değil)
Film aslında ilk önce 2008'de aynı yönetmen tarafından çekilmiş. Sonra 2010'da bir başkası filmin aynısını çekmiş. Anlayacağın bu, orijinal filmin ikinci yeniden çevrimi oluyor. Biliminsanları bundan sonraki Loft yeniden çevriminin 2020'de gerçekleşeceğini hesaplıyormuş.
Puan: Çözebilirsen 60, çözemezsen 65
Hayvan Düşü (Nar Dyrenne Drommer) - İstenmeyen tüyler, İskandinav metaforları ve asi ergen
İskandinav usülü bir gerilim filmi; öyle korkunç suratlarla, birden bağıran tiplerle falan korkutmaya çalışmıyor yani. Biliyorsun bu İskandinavlar komedi de yapsa, dram da yapsa, korku da yapsa içine mutlaka bir alt metin, bir metafor saklar. Kuzey Avrupa metafor kaynakları açısından çok zengindir.
Metafor tabirleri: Filmde korkunç ergen görmek, uzun zamandır aramadığınız bi' arkadaşa işinizin düşeceğine delalettir.
Baş karakterimiz 16'lık kızın vücudunda, istenmeyen tüyler (kıllanma) başta olmak üzere birtakım değişiklikler oluyor. Yaşadığı kasabanın ahalisi "Bizim balıkçının kızı Kurt Kadın olmuş" diye fitneyi koyuveriyor hemen. Oysa, kızın bu değişiminin altında yatan alt metinler var: Genç kızın cinselliğini özgürce yaşamak istemesi, kadın bedeninin erkek şiddetine-tacizine karşı başkaldırışı... Ne sandın, Danimarka ergeni bu...
Puan: Anlarsan 70, anlamazsan 75
Piramitin Laneti (The Pyramid)
Bir grup Amerikalı arkeolog Mısır çöllerinde yeni bir piramit bulur ve içine kısılır. Çünkü Mısır Uygarlığı zamanında "İleride arkeologlar bulursa korkutalım. Hem Hollwood da konu sıkıntısı çekmesin" diye düşünmüştür. Klostrofobiden yürümeye çalışan filmde Mısır ayaklanması da gösteriliyor. Galiba onlar da "Piramitlerde korku deneyimi yaşama önceliği Mısır halkına ait olsun" diye öfkelenmişler. Unuttum şimdi ayrıntısını, çok film var vizyonda.
Ölüm Kampı (Welp)
İşte izciler, cinayetler, ormandan gelen birtakım korkunçluklar, klişeler... Film boyunca "Acaba ormandaki melez yaratıklar, katil canavarlar arkadaşları tarafından ezilen bir çocuğun hayalgücü mü?" diye düşünüyoruz. Yok be düşünmüyoruz. Arada bi' korkuyoruz, o da geçiyor zaten.
İran, Bulgaristan, Viyana Yörelerinden Politik Dramlar
Rosewater - Gül suyundan VPN'ye giden yol... (Dikkat Haluk Bilginer içerir!)
Babası "eskinin sağlam komünisti" Haluk Bilginer olan Maziar Bahari'nin 118 günlük hücre hayatını anlatıyor film. Newsweek'de gazeteci olan Bahari, Ahmedinejad'ın hileyle kazandığı 2009 seçimlerini ("Oy ve Ötesi" o zamanlar yok tabii) takip etmekle görevlidir. Seçimler bitince kirli sakallı diktatöre karşı protestolarda ölümler olmuş, Bahari ölümlerden birini kaydedince "casus" diye içeri atılmıştır. "Büyük Usta" yakıştırması olsun, basın sansürü-seçim hilesi olsun, casusluk zırvalığı olsun, Haluk Bilginer mimiği olsun... kendimizi görüyoruz filmde.
Neyse, film gül suyu kokusuyla açılıp "Twitter önemli" gibi bir mesajla kapanıyor. Harbiden Twitter önemli ama, ana-babaya DNS'yi, VPN'yi, TOR'u falan öğretmek lazım.
- Şimdi VPN akıllı telefonda da çalışıyor diyorsun... TOR dediğin neydi peki?
Sıkıntı: Filmin başrolü Motosiklet Günlükleri'nden tanıdığımız Latin Amerikalı Gael Garcia Bernal olunca, bizim Bilginer de Arapça bilmeyince filmdeki herkes İngilizce konuşmak zorunda kalmış. Yani İranlı işkenceci dahi düzgün bir İngilizce'yle konuşuyor. Şimdi bu adam "spy spy" diye konuşurken gel de ciddiye al sorgu sahnelerini!
Filmin sözü: "Sopa kullanırlarsa taş olacaksın, eğer taş kullanırlarsa çelik olacaksın" (Haluk Bilginer ve mimiği)
Açılan sandık: 100 Rosewater puanı: 49
Kaçış 1950
1950-70 arası Bulgaristan'da geçen filmde ülkesini görmek isteyip de devlet baskısı yüzünden engellenen Türkleri anlatıyormuş. Konu neyse de filmin kalitesi maalesef fragmandan anlaşılıyor. Yani, ikinci aşama olan sinopsis okumaya bile gerek kalmıyor. O fragmandaki sallanan yazılar ne öyle ya?!.. İzleyelim:
Altınlı Kadın (Woman in Gold)
İyi bir filmle bitirelim bari. Gerçek bir öyküden uyarlama: Nazilerin (evet yine Nazi, hep Nazi) Viyana işgali sonrası Yahudi olduğu için ailesinin malvarlığına el koyulan Maria isimli kadının 60 yıl sonra Avusturya'ya açtığı dava... En çok da teyzesinin modellik yaptığı eski ve paha biçilmez portre resmin peşine düşen Maria ve şaşkın avukatının sonunda kazanması... "Spoiler verme döt" diyorsun belki ama mesele sonu değil, 82 yaşındaki teyzemin mücadelesi. Ayrıca sensin döt!
SONUÇ:
"Eee, bu kadar filmden kaçı bana yarar" diyorsan, çok değil... Rosewater evden çıkmaya üşenenler için internetten izlenilesi... Az sayıda salonda gösterime giren Altınlı Kadın ve Hayvan Düşü de iyi gelebilir sana. Bu filmleri şehrinin sinemalarında bulamazsan çokça yerde vizyona giren Daire ve Aşk Olsun'u bi' deneyebilirsin. Ama bu hafta havalar artık açarsa, vaktini sinemada öldürme derim. Zaten sene başından beri 25 milyon bilet satılmış, 1-2 hafta sinemaya gitmesen sektör ölmez, kimse de fark etmez yani...
- BİTTİ (Tam da emin değilim. Kenarda köşede 1-2 film hala kalmış olabilir. Koltukların altına falan bi' bakmak lazım) -
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et