Vizyonda Bu Hafta: Ali Baba ve 7 Cüceler (Gişedeki arkadaşa 'Cem Yılmaz'ın filmi' deyin, o anlar)
Bu hafta 5 tanecik filmimiz var ve 350 adet sinema Cem Yılmaz'ın Ali Baba ve 7 Cüceler'i tarafından zaptedilmiş durumda. Cem Yılmaz ismini duyan filmini ötelemiş belli ki. Yerli komediler "Estağfurullah abi, sen güldür tabii" diye yol verirken, yerli korku yönetmenleri de cinlerini zorunlu idari izne çıkarmış. Yabancı aksiyonların da sınırda bekletildiği duyumunu aldık...
İnsan "... yine kırdı geçirdi", "... esprileriyle törene damgasını vurdu", "Ünlü komedyen ... bakın ne cevap verdi" cümlelerinin öznesi olunca haliyle kitleler de her yaptığı sinema filmine altına işeyene kadar gülmek, yeterli idrar salınımı gerçekleşmezse para iadesi talep etmek gibi bir beklentiyle gidiyorlar. Bu filmde de aynı şey olacak ama bakalım şimdiden 2 milyon seyircisi garanti olan film beklentiyi karşılıyor mu? Ya da çocuk bu sefer olmuş mu?
Ali Baba ve 7 Cüceler - Cem Yılmaz esprileri hangi salonda oynuyor abi?
Kendi sinemasında esnaf karakterleri, Yeşilçam göndermeleri ve Türkler x'te (x=Türkler'in bulunmasının pek beklenmediği ortamlar, zamanlar) parodileriyle iyi kötü bir tarz oturtan Yılmaz, Pek Yakında'dan sonra ikinci kez bir filmin tek başına yönetmenliğini üstleniyor (bkz. "Seyirci istikrar mesajı verdi")..
Bu kısa ön bilgiden sonra filme geçecek olursak... Ama dur, önce fragman:
Konuyu az çok anladınız evet: Biraz saf, biraz çakal ama yüzde yüz yerli üretim iki esnaf Avrupa'ya düşse gör başına neler gelir? Cem Yılmaz'ın canlandırdığı Şenay ve kayınçosu İlber, "bahçe cücesi" ürünlerini pazarlamak için Bulgaristan'da bir fuara giderler. Derken kötü adam Boris Mançov (ama neden?) ile yolları kesişir ve absürt bir aksiyon başlar. Maceranın büyük bir kısmı ormanda, konuşmaların büyük bir bölümü Cem Yılmaz'ın GORA'daki Halıcı Arif'ten beri sürdürdüğü esnaf şivesiyle geçer. Onun dışında bir de Şenay ve İlber'den kötü esnaf İngilizcesi dinliyoruz bol bol.
Konuşma Beginner, gömlekler Upper-Intermediate...
"ABv7C" şeklinde güvenli internet şifresi gibi bir kısaltmaya sahip filmde İlber ve Şenay'ın karşılaştığı tüm karakterler birer Türkiye klişesi. Muhtemelen çevresinde sık rastladığı ve "Yeni filmimde size gömeyim de insan içine çıkamayın" dediği tipler bunlar. Bunun yanında, Büyük Budapeşte Oteli, Olağan Şüpheliler, Av Mevsimi, Açlık Oyunları'na da ufak şirin göndermeler var.
Filmin eğlenceli sahneleri: Özellikle Şenay ve İlber'in Interpol'un eline düştüğü sorgu sahnesindeki Barış Manço performansları ve kısa İzzet Altınmeşe bölümü epey bir eğlendiriyor izleyeni. Av Mevsimi'nde "Hayde"yi, Son Umut'ta "Hey Onbeşli"yi icra ederek ortama coşku veren Cem Yılmaz, bu filmde de şarkısını türküsü eksik etmiyor.
Ama şunları da sevmedim: Muhtemelen "halk bunu istiyor" gazıyla osuruklu, küfürlü bölümlere biraz fazlaca yüklenilmiş gibi geldi. Fazlaca derken, Kültür Bakanlığı Sinema Dairesi'nin belirlediği bir film süresi/osuruk miktarı gibi bir standartı yok bu işin elbette ama senaryo zorlanarak eklenmiş bölümler gibi geldi işte. Göze batan başka bir nokta da Irina Ivkina isimli Rus ablamızın oynadığı rolde biraz eğreti durması... O da olsun o kadar. Uzun boylu oyuncuların daha az teknik olması normaldir. Onlar kafa toplarında iyi...
Çok da kötü bir şey diyemiyor insan, takdir edersiniz...
Puan: Cüce başına 8, Ali Baba' 10, İrina'dan da bi 5 puan gelseee... İyi ya kurtarıyor...
Snoopy ve Charlie Brown Peatnuts Filmi - Bebeler için Kaybedenler Kulübü
Çocukluğumuzun çizgi filmlerinden, hey gidi 65 yaşını doldurmuş Snoopy'nin sinemalara gelmiş, 3D yemiş hali (orijinal çizimlere sadık kalmışlar, kalmasınlar da görelim hadi!)
Snoopy, bilindiği üzere kulübesinin üstüne yatan keyfine düşkün ve aykırı bir köpecik (Hayır, bol götlü-memeli-arabalı-altın zincirli klip çeken Rap'çi değil. O ayrı). Yancısı olarak küçük sarı kuş Woodstock var. İnsan kadrosunda da başta Snoopy'nin sahibi olan sevimli, endişeli ve kel loser Charlie Brown olmak üzere, depresyon battaniyeli Linus, Cool piyanist Schroeder gibi birbirinden enteresan veletler mevcut.
Snoopy diye yanlışlıkla bunun videosunu açmayın çoluk çocuğa...
Film?
Bizim Charlie, yine kızıl saçlı kızdan hoşlanıyor, entelektüel tavrıyla "Savaş ve Barış çok sürükleyici bir kitap hem de hala güncel. Bize gidelim mi?" şeklinde kızı tavlamaya çalışıyor. Kız ise buz pateninde kayma derdinde, bu utangaca bakmıyor gibi. Ama merak etme, kızlar eninde sonunda çekingen nerd'e aşık olur Charlie evladım... Bunlar yaşanırken Snoopy ise Woodstock'la beraber bir daktilo bulup kahramanlık hikayesi yazmaya, hayaller kurmaya başlıyor. Sen de merak etme Snoop, en kötü şu yukardakiyle düet yaparsın...
Hayaller Paris, gerçekler... Neyse...
Puan: Nostaljik 90'lar
Hayal Ülkesi (Jauja) - Minimalizmin çöllerinde çoluk çocuk harap olmak...
Başka Sinema aracılığıyla salonlara giren, Başka Sinema el vermese AVM güvenliğini aşamayacak olan, gözleri donuk donuk bakan minimalist bir film... "Jauja, onu bulmaya çalışırken yollarını kaybedenlerin hayal ülkesi" imiş. Tabi canım, metafor bu... Bu ıssız yere, birtakım kötü emeller için Avrupalılar gidiyor. Ana hikayesi; bir yüzbaşı ve kızının (Danimarkalılarmış) oradan oraya sürüklenmesi, kızı bir askerle kaçınca yüzbaşının da atıyla (O Danimarkalı mı bilinmiyor) bunların peşine düşmesi...
Filmin rahat on dakikasında şu fotoğrafı izliyorsunuz... Online izlerken "lan dondu galiba" diye modeme reset atmayınız, ayarlarıyla oynamayınız...
Filmdeki askerleri kovboy olarak düşünmen, filmi de hafiften western türüne benzetmen mümkün. Minimal Western ama! Hani kasabanın ıssızlığını belirtmek için yoldan bir çalı geçtiğini görürüz ya kovboylu filmlerde. Bu film daha ziyade bize o çalının hikayesini anlatıyor gibi. 100 küsur dakika boyunca çalı, ıssızlık, yalnızlık izliyoruz... Hele karakterler deniz kenarından ayrılınca bozkır sıkıntısı basıyor ortalığı...
Bir Zamanlar Alama'da...
Eleştirmen kimliğimi bir kenara bırakayım (Eleştirmen kimliği evet. 6 vesikalıkla giderseniz SİYAD'dan çıkarıyorlar. Nüfus kağıdı-ehliyet olmadığı zamanlar resmi belge yerine geçiyor)... Ortalama bir sinema izleyicisine (fiş şeklinde satılan biletlerle salona giren) kesinlikle hitap etmeyen çok çok zor bir film. Yönetmen bunun yerine 45 dakikalık orta metraj bir film çekseymiş keşke ve mainstream izleyici de sömürgecilik, insan-doğa ilişkisi üzerine düşünebilseymiş. Neyse, kısmet...
Son söz: Güney Amerika'daki Patagonya'da 1882'de yaşanan Avrupa katliamının izini sürüyormuş eser. Fragman başında ve sinopsiste yazıyor bu, filmde buna dair bir şey demiyorlar vallahi. Teşekkürler fragman, teşekkürler sinopsis...
Puan: 20 dakikaya söylerim
İçimde Akan Nehir - Ayna vardı o noldu ya?
Bazen sen de kendini "Ayna grubu vardı ya, ne oldu onlara?" derken buluyorsun değil mi? Hah işte bu film o soruya tokat gibi bir yanıt niteliğinde. Grubun güneş gözlüklüler fraksiyonundan (hayır kel olan değil öbürü) Erhan Güleryüz filmin başrolünde. Senaryosunu, yönetmenliğini ve müziklerini de kendisi yapmış. Arkada gitar çalanları figüran olarak oynatmışlar mı bilmiyorum...
Arkadaki uzun saçlılar ünlü olmasın diye ellerinden geleni yaptılar... Güneş gözlüğü bile vermediler onlara, fotoğraf çekimlerinde "Sen profilden bak" dediler, yüzlerinin yarısını kapattılar...
Ne diyorduk ya: Müziğin, bolca dram öğesinin, deniz kıyısının, balıkçının boca edildiği bir film (Ortaköy'ü bilirsin... Hep aynı, heeer şey aynı...). Oğlunun ve kızının dramlarıyla meşgul olan Erhan Güleryüz ve Tuğçe Kazaz (evet Tuğçe Kazaz) çiftinin gözyaşlarıyla dolu hikayesini izliyoruz. Gerçi Tuğçe Kazaz'ın dramını twitter'dan da izleyebiliyoruz. Allah büyük yardımcısı olsun, tez zamanda şifa versin inşallah. Çok zor...
Puan: Size puan yok canım. Değerlendirmeden muafsınız. Kafanıza göre takılın...
Kurt Baskını (The Pack) - Kurt değil onlar yaban köpeği... Hayır canım, evde beslenmez...
Acılarla dolu bir ailenin dramını bu sefer Erhan Güleryüz'ün müzikleri ve Tuğçe Kazaz'ın ölü bir balık kadar anamlı bakan gözleri olmadan izliyoruz değerli sinemaseverler. Çiftçi ailenin koyunları ölmüştür, kızları ünlü olmak için şehre kaçmıştır, veteriner kadının işler kesattır, eve haciz gelmiştir. Bu da yetmezmiş gibi koyun yemekle doymayan bir grup öfkeli yaban köpeği aileye saldırmaya başlamıştır. Afedersiniz bir kulaklarının arkası kalmış yani. Neyse, dehşeti-gerilimi-inceden mesajlarıyla fena değil.
Filmin en kısa özeti: Çiftçiyi, üreticiyi bitirdiler...
Puan: Fındık taban fiyatı kadar...
SONUÇ - Gülebilecek miyiz eleştirmen bey?
Siz de bu ara ruhu bunalanlardansanız Ali Baba ve 7 Cüceler ile Snoopy ve Charlie Brown Peatnuts'ı tavsiye ederiz. Efkarınız dağılır bir nebze. Hatta salonlara gelenleri "13+'lar Cem Yılmaz'a, küçükler kuçu kuçuya" şeklinde ayırabiliriz. "Ulan gündemden sıkılacağıma filmden sıkılayım" kafasındaysanız da sizi Hayal Ülkesi paklar. Son olarak "Hayatım olmuş korku filmi, hiç bozmayayın ben aynen devam edeyim" diyorsan da sana Kurt Kapanı'nı verelim güzel abim...
-BİTTİ-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et