Haftanın Kitapları (Tam bu haftanın olmayabilir, yalan da olmasın şimdi): Ned Beauman'dan Glow, Göktuğ Canbaba'dan Ayyaş Buda...
Merhabalar! Zaytung olarak haftanın kitaplarını sizler için bir kez daha derledik. Haftanın kitapları dediğimize bakmayın, bu hafta çıkmasa da, biz onları adeta bu hafta çıkmışçasına, aynı özen ve şefkatle okuyor, bu hafta çıkmadıklarını kitaplara hiçbir şekilde hissettirmiyoruz. İşte, sizler için seçtiğimiz birbirinden değerli eserler...
Buzda Yürüyüş –Werner Herzog – Jaguar
Werner Herzog’u bilmeyen yoktur, en azından bu yazıyı okuyanlar arasında olmadığını ummaktayım. En azından Grizzly Man’i izlemişsinizdir diye düşünüyorum, evet ayılı film. Hayır Leonardo oynamıyor. Herzog’u hatırlamayanları buradan alalım.
Herzog’un Buzda Yürüyüş adlı kitabı aslında bir günlük... Bir yol tutanağı olarak da adlandırılabilir. Hikâyesi biraz tuhaf. Herzog abimiz yakın arkadaşı Lotte Eisner’in ölüm döşeğinde olduğu haberini alır ve kendini Münih’ten Paris’e kadar yürürse arkadaşının hayatta kalacağına inandırır. Bunda Münih-Paris arası çalışan tek firmanın Metro Turizm olmasının da payı olsa gerek.
- Abi yok ya ben yürürüm zaten yakın şura Paris...
Sonrası yollar, yürümeler, soğuklar, sabahlamalar, yeni insanlar, Herzog’un aklından geçenler ve kendiyle baş başa kalması ve kendi iç dünyasına dair bir yolculuğa çıkması. Zaten yol kitapları genelde böyle değil midir dostlar? Camdan gelip geçen arabayı izlerken arada bir cama vuran yansımanıza baktığınızın hepimiz farkındayız!
Herzog bir kere yolu çok iyi anlatmış. Okurken soğuktan tüyleriniz diken diken oluyor. Herzog soğuk diyor, yağmur diyor, siz üşüyüp duruyorsunuz. Kitabı okuduğum ay doğalgaz faturamda ciddi bir artış gözlemledim. Mümkünse sıcak bir günde okuyun ya da üzerinize bi battaniye falan alın.
Edebiyatımızın kanayan yarası:
Kitabın kendisinden daha çok beğeni alan kitaplı instagram fotoğrafları...
Puan: 10/10 (İnce kitap, siz seversiniz böyle şeyleri. İçinizi biliyorum ben sizin be)
Ayyaş Buda – Göktuğ Canbaba – İthaki Yayınları
Buzda Yürüyüş demişken, Göktuğ Canbaba’nın kitabı da aklıma geldi. Sonuçta ikisi de yol hikâyesi ve ben olaylara geniş bakmayı severim.
Öncelikle şunu söyleyeyim; kitabı okurken çok ama çok eğlendim. Yabancılar falan yapıyor tabii bunu satire diyorlar bir de adına, okuyorsun gülüyorsun ama bu tabii Türkçe. Yol boyunca Göktuğ Canbaba’nın yarattığı eğlenceli karakterler çeşitli maceralar yaşıyor, kendi aralarında tartışıyorlar atışıyorlar falan.
Ayyaş Buda: “Kaç yaşındasın sen, hayır kaç yaşındasın?”
“Brautigan Soslu Erişte” ya da “Arka Koltukta Chuck, Burroughs ve Buda’yla Sohbet Halindeydim, Ferit ise Büyük Bir İştahla Magnumunu Yalıyordu!” gibi bölüm adlarına bakınca aslında yaratılan atmosferi, kitabın bize ne vaat ettiğini anlayabiliyoruz.
Göktuğ Canbaba galiba meraklı yani beat falan, Kerouac, Burroughs, Brautigan, Bukowski’ye selamlarını yolluyor kitap boyunca.
- Aleykümselaaaaam
Puan: 4/4 (“İşte bir yol hikâyesi diyebiliriz kabaca, şimdi bi adam var…”)
Glow – Ned Beauman – Domingo Yayınları
Glow, Ned Beauman’ın Türkçeye çevrilen üçüncü kitabı. Kendisi geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye de geldi ve birtakım dış temaslarda bulundu. Sanıyorum sempatik kişiliği sayesinde artık Avrupa’ya vizesiz girebileceğiz.
Kitabın konusu ilginç: ana karakterimiz, bir günü 25 saat olarak algılamasına sebep olan tuhaf bir hastalığa sahiptir. Hal böyle olunca, kahramanımızın vücudu her gün kendi kendini kış saatine alıyor, Allah da hastalığın hayırlısını versin bak neler var.
Kendini kurmayı unutan ana karakterimiz
“Döngünün başlarında sabah sekizde kalkmak kolaydı; dört gün sonrasıysa sabaha karşı dörtte kalkmak gibiydi; sekizinci günden itibaren sabah sekiz gece uykusu için en uygun saate, on beş gün sonra akşamüzerine, yirmi gün sonra kuşluğa ve yirmi beş gün sonra yeniden normal bir güne dönüşüyordu.”
Kitabın adını aldığı Glow ise bir tür uyuşturucu. Sahtesi var gerçeği var. Kitabın başında arkadaşlarımız sahtesini içiyor ve kusuyor. Aslında bonzai ve rakı karışımı bir şey olabilir. Fakat GLOW gizemini koruyor ve üstüne birtakım dedikodular üretiliyor. Glow gittikçe daha esrarengiz bir hal almaya başlıyor.
Glow tacirleri Londra adliyesinde
Ned Beauman, öncelikle söylemeli ki, ilk iki kitabından farklı bir şey yapmış. Bu sefer tarihi bir perspektif sunmuyor bizlere, bugünleri anlatıyor. Ben bunu daha çok sevdim. Ned Beauman okuyayım, Boksör Böcek’i duymuştum, Işınlanma Kazası’nı edinememiştim diyorsanız alın okuyun, eğleneceksiniz. Güzel de bir kitap. Çevirmeni de Algan Sezgintüredi. Oooh.
Puan: 90/100 (Kapağa uzun süre bakınca Metin Şentürk esprileri yapabiliyorsunuz)
Ev ödevi: Diğer kitaplarını da okuyun, Boksör Böcek misal, aradaki farka bakıp bir analiz makale falan bir şeyler yazın.
Değişim – Mo Yan – Can Yayınları
Mo Yan’ı biliyorsunuz. Nobel ödüllü bir kere. Herkesin övdüğü ama çok az kişinin okuduğu bir yazar. Çünkü kitaplarıyla baş etmek zor. Mafya gibi kitaplar; girmek kolay ama çıkmak zor. Bin sayfa arkadaş. Yani bizim de işimiz gücümüz var…
Mo Yan, İri Memeler ve Geniş Kalçalar kitabının taslağını teslim ederken
Mo Yan bu çığlığı duymuş olmalı ki küçük bir kitap yazmış. Tam bir Mo Yan 101. Nobel Ödüllü yazarın kitaplarını almaya korkuyor ama dilini de merak ediyorsanız, bu kitaptan başlayabilirsiniz. Bence bu kitaptan sonra diğer kitapları da o kadar kalın gelmeyecek, gidip alayım çok güzelmiş yaa adama bak falan diyeceksiniz.
Kitap otobiyografi desen değil, öykü desen değil. Arka kapağında da belirtildiği gibi sıradan insanların hayatları üzerinden bir döneme ışık tutan (bu lafı hep kullanmak istemişimdir kısmet bugüneymiş) eşsiz bir şaheser (bak yaaa yine).
Doppler – Erlend Loe – Yapı Kredi Yayınları
Bu kitabın baskısı bitti, bulunamadı bir dönem, bir şeyler oldu. Herkes bu kitaptan bahsediyor, kitapçılara yığılıp “Doppler var mı abii Doppler” diyor. Şahsen kitabevindeki son kitabı ben aldım ve alırken yanımdaki erkeği yumruklamak zorunda kaldım. Böyle bir izdiham Vega yıllar sonra albüm çıkardığında yaşanmıştı.
Mephisto önünde Doppler bekleyen entelektüel halk
He, kitap böyle bir ilgiyi hak etmiyor mu neden böyle konuşuyorsun derseniz, önce “Sen değil siz diyeceksin!” der, sonra kesinlikle hak ettiğini söylerim. Doppler’in güzel bir hayatı var ama her şeyden bunalmış, gidiyor bir ormana yerleşiyor sonra da olaylar gelişiyor. Şimdi ormana yerleşme falan deyince aklınıza Thoreau’nun Walden kitabı gelmiştir kesin, entelektüel insanlarsınız sonuçta. Bir de şey gelmiştir, Yabana Doğru adlı kitap. Di mi yaa? Filmi de vardı hatta, evet evet ya valla mükemmelsiniz. Nerden geliyor böyle şeyler aklınıza?
Puan: 83/83 (Yazar Tanpınar Edebiyat Festivaline de gelecekmiş gelmeden okuyun da şekliniz olsun.)
Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir – Alberto Manguel – Yapı Kredi Yayınları
Bakın, ne yaptığımı gördünüz mü? Tanpınar Edebiyat Festivali dedim ve hemeen Tanpınar’a geçiş yaptım.
Alberto Manguel’le geçtiğimiz yıl Boğaziçi Üniversitesi’ndeki “Borges, Kütüphaneler ve Okumanın Keyfi” adlı söyleşide tanışma imkânı yakaladım. (Uzaktan el salladım ve soru sordum.) Manguel, Tanpınar okuyor ve Tanpınar’ın izinden, Tanpınar’ın ziyaret ettiği beş şehri ziyaret ediyor. Kitabı okumaya henüz başladım ve Manguel’in cüzdanı hâlâ çalınmadı. Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. İlerleyen günlerde kitapla ilgili detaylı bir yazı yazacağım.
Bir dahaki haftanın kitaplarında görüşmek üzere, hoşça kalın sevgili okur. (Sevgili okur lafını yayınevlerinin Twitter hesaplarından kopyaladım.)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et