Vizyonda Bu Hafta: Senden Önce Ben (Cicilerini kuşanmış Khaleesi'den romantik sosyal sorumluluk projesi)
Bir grup yağmacı Dothraki barbarının mekân bastığı şu günlerde, sinemalara da Khaleesi karakteri ile tanıdığımız Emilia Clarke'ın romantik filmi girmiş bulunuyor. "Normal hayatında da senin benim gibi mi? Yanıcı mı? Peki taşeron işçileri de özgürleştirecek mi?" şeklinde GoT dizisi dışındaki yaşamını merak ettiğimiz Clarke, bu sefer renkli ve enerjik bir rolle karşımıza çıkıyor. Bu aralar epik fantezilerden, süper kahraman koçaklamalarından gına gelmişti, isabet oluyor.
İsterseniz, zamanının Emilia Clarke'ı Türkan Şoray ablamızın pek renkli, goygoycu, neşeli olduğu şu videoyu izleyip haftanın filmlerine geçelim:
Ne zaman sebepsiz ve gereksiz yere gülmek istersen, aç izle şu güleçleri...
Senden Önce Ben (Me Before You) - "Cicili Khaleesi çorabı gelmiştir"
Jojo Moyes ablanın best seller romanından uyarlanmış. Senaryoyu yine Moyes yazmış, yönetmen Thea Sarrock ablanın da ilk uzun metraj filmiymiş. Başroldeki Emilia Clarke'ı da görünce anlıyoruz ki, karşımızdaki tam bir kadın filmi... Zaten filmi izlediğim salonun tamamı genç kadınlardan oluşuyordu, bi' rahatsız oldum, kadınlar hamamının istenmeyen oğlan çocuğu gibi hissettim kendimi.
Neyse, fragman:
Neredeyiz? N'oluyoruz?
Her şeyin daha bir asil olduğu İngiliz kırsalındayız. Emilia Clarke'ın oynadığı Lou Clark, 26 yaşındadır ve ailesinin kıt kanaatlığına destek atabilmek için çalışması gerekir. Kariyer.net'e verdiği "Ne iş olsa çalışırım" şeklinceki CV'si iş yapar ve zengin bir ailenin şatosuna yakışıklı felç bakıcısı olarak seçilir. Will Traynor ismindeki felçli arkadaş, 2 yıl önce bir kaza sonucunda felç kalmadan önce, yapılmadık extreme spor, kırılmadık ceviz bırakmamış bir adamdır ve göğsünden aşağısı felç tuttuğundan beri çok asabidir.
Lou Clark için bu, profesyonel bir iştir ama karşısındaki çok yakışıklı ve sense of humour'lu bir adam olduğu için onu ayrıca mutlu etmek ister. Bu nedenle, bir dediğini iki etmeyecek, ona özel etkinlikler düzenleyerek olayı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürecektir...
"Ayy tatlışş... Sam Claflin'in bir ömür çorba yediricisi olurum ki ben" diyen genç kadınlar isimlerini yazdırsın...
Oyunculuklar sardı mı seni?
Fantastik yapımlardan seçmece toplamışlar oyuncuları. Misal, bizim Clark'ın kardeşini Dr Who dizisindeki son yardımcı Jenna Coleman canlandırıyor. Baş herif, Açlık Oyunları'ndan bildiğimiz Sam Claflin. Bunun babası da GoT'ta iki sezon önce hayatını, evlat okuyla kaybeden Tywin Lannister'ı canlandıran Charles Dance...
Oyunculuklara gelirsek: Emilia Clarke film boyunca, yüzündeki bütün mimikleri kullanmaya gayret ediyor; özellikle kıvrak kaş hareketleri izleyenlere seyir zevki yaşatıyor. Zengin, yakışıklı ama bahtı kara:( Traynor'u oynayan Sam Claflin ise, gülüş-bakış kasarak kadın izleyicilerin canını yakmaya, işlemeyen elleri-ayakları için yüreklerini burkmaya çalışıyor. Charles Dance ve anne rolündeki Janet McTeer de, oğulları ölse de asilzâdeliklerinden prim vermeyecek cool kişileri, cool bir şekilde canlandırıyor.
Bir şirin çorap hediyesine ne mimik harcadın be Emilia Clarke!...
Erkekleri de alıyorlar mı?
Filmin, felç olmasına rağmen serserilik yapabilen Traynor'uyla, hayat doluluk timsali şirin Clark'ıyla daha çok genç kadınlara seslendiği doğrudur. Ama öyle, genç kadınları akın akın felçli yakışıklı aramaya itecek bir Külkedisi masalı gibi de değil... Senaryosu dengeli, öyküsü akla mantığa yatkın... Akla mantığa yatkın ama, genç kadınlar da, bizzat gördüm, burun çeke çeke ağlamaktan kendisini alamayacak. Filme giden erkekler ise daha çok, Clark'ın hafif şapşal ve koşucu mahalleden sevgilisiyle özdeşleşecek. Olsun, o da bir insan!
-Bayram tatilinde sahiller yerli turistle dolacak diyorlar...
Puan: Kadınlara 70, erkeklere 65
İnatçılar (Hrutar) - Tasasız İzlanda coğrafyasının dert arayanları...
Filmi, İzlandalı yönetmen Grimur Hakonarson yazıp yönetti, çok gecikmeden hemen Cannes'a gönderdi ve 2015'in Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Film ödülünü aldı. Bir küsur sene sonra film buralara da geldi, hoş geldi...
Şöylesine fragman:
İzlanda kırsalına mı geldik şimdi de?
Film İzlanda'da, havası temiz bir kasabada, keçi yetiştiren yaşlılar üzerine kurulu... Milli takımının çok yönlü olmasından bildiğimiz, kalecisinin belgesel ve klip yönetmeni olabildiği bir ülkeye yolumuz düşse de, vasıfları keçi yetiştirmekle sınırlı iki yaşlı kardeşi gözlemleyeceğiz.
Gummi ve Kiddi ismindeki kardeşler, 40 senedir küstür, üstüne üstlük kasabadaki geleneksel en iyi keçi yarışmasında Kiddi'nin keçisi birinci olur. Olur olmasına da, Sikrapi diye, deli danaya benzer bir hastalık çıkmıştır onda... Gummi bu durumu, yetkililere gammazlar ve kasabaya gelen yetkililer tüm keçileri itlaf etmek ister. Gummi'nin kendi keçileri de gidecektir tabii, gammazlığın, muhbirliğin, durduk yere dötlüğün sonu budur. Bakalım kasabalı ve bizim afacan ihtiyarlar keçilerinden vazgeçecek mi?..
Filmin başrol oyuncularından biri olan İzlanda keçisi... Aynı zamanda milli takımlarının yedek sol beki...
Genel anlamıyla filmin nasıl olduğu?
İyi desem de kötü desem de yalan olur. Kuzey Avrupa'dan gelme minimalist bir film olunca, insanın eksik bulası gelmiyor, boş zamanlarında, çeşitli ortamlarda delicesine, üstüne basa basa övmek istiyor ama çok da bekleneni vermiyor gibi...
Gimmi'yi oynayan herif süper, özellikle göz hareketlerini çok anlamlı kullanıyor ama film diğer kardeşi çok az gösterip Gimmi'ye odaklanınca kendisinden biraz sıkılıyoruz. Kimle o kadar uzun süre vakit geçirirsen sıkılırsın hoş... Allahtan kamera sık sık dış çekim yaparak, minimalist düzlük ve karlı İzlanda manzarası göstererek nefes almamızı sağlıyor...
'Fazla huzur batması' teşhisiyle müşahede altına alınan bir İzlandalı...
Daha fazlası için buyur, naçizane klavyemden çıkma ciddiyetli bir eleştiri: Keçilerin Ölümcül Hastalığı ve İnsanların Ölümcül Yalnızlığı
Puan: 65. Yanına da Of Monsters and Men grubundan güzel bir şarkı verelim, 70'e bağlayalım...
Siyahın Elli Tonu (Fifty Shades of Black) - Parodi yapmaya çalışırken kötü vine videosuna dönüşmenin 1-2 tonu...
Gri'nin Elli Tonu filminin, sanki çok gerek varmış gibi parodisini yapan, siyahi karakterlerin Dakota Johnson'la filan bol bol dalga geçerek kendi kendilerine eğlendiği filmin fragmanı:
Bir şey anlatılıyor mu?
Daha önce de Anormal Aktivite serisiyle korku filmi parodisi yapan yönetmen Michael Tiddes, Grinin Elli Tonu'nu sahne sahne parodileştirmiş, parodiye giderken parodilenmiş. Önceki filmlerinde de çalıştığı Marlon Wayans kişisinin başrolde olduğu filmdeki espri düzeyi, plastikten yapılmış tasak ve pipi sahneleriyle sınırlı. Yer yer başka filmlerle de dalgasını geçen; Magic Mike, Siyah Giyen Adamlar, Geleceğe Dönüş, Yüzüklerin Efendisi, Notebook gibi bir ton filme laf giydirmeye çalışan Siyahın Elli Tonu, "Bu iş için artık Youtube kanalları var dayı, geç kaldın sen" dedirtiyor....
Ve kötü parodi dile geliyor...
Hiç mi güzel bir şeyi yok?
Sonlara doğru kölelik göndermeleri, Usama Bin Ladin esprileri sevilesi... Başından itibaren filmi insan içine çıkaramaz hale getirmeye kendimi çok koşulladığım için gülmemeye çalışsam da ister istemez hoşuma gitti. O sırada gülüşümü tutamayıp biraz kaçırdığım doğrudur...
Puan: Kötü parodinin 50 tonu
Merkezi İstihbarat (Central Intelligence) - Bi' istihbarat desteği atar mı bize de komik ajanlar?...
En baş rolünde San Andreas ve Hızlı ve Öfkeli 7 kötülerinde izlediğimiz kel-kaslı Dwayne Johnson'ın olduğu ve komedyen Kevin Hart'a eşlik ettiği film, liseden tanışan iki kafadarın bol çatışmalı, komik macerasından bahsediyor. Dwayne Johnson, lisedeyken inek bir öğrenciymiş de 20 sene içinde kilo vererek kaslanınca havasından geçilmez olmuş. CIA için çalışıyor (CIA'de çalışılmaz çünkü, CIA için çalışılır)... Zamanının popüler öğrencisi arkadaşı ise şimdinin sıkıcı muhasebecisine dönüşmüş, ponpon kızlar mazide kalmış.
Derken, yıllar sonra bir araya gelip kel-kaslı gazlamasıyla belanın içine atlarlar. Bir ajan parodisi sayılabilecek filmin mesajı ise; "Ne oldum dememeli, spor salonuna yazılıp protein tozu almalı" ...
Puan: Verilen kilo bölü 2
Bi' şey isteyecek...
Bin Başlı Canavar (Un Monstruo de Mil Cabezas) - Kapitalizm ve bürokrasiye karşı, çantadan çıkan tabanca!
2015 yapımı filmi, Meksikalı yönetmen Rodrigo Pia yönetti ve son İstanbul Film Festivali'nin uluslararası Altın Lale'sini de bu aldı. Kanser olan biricik kocasının tedavisi, ilacı karşılanmayan Sonia; "Sizin anladığınız dil budur" deyip doktor evi, şirket odası basıyor, en olmadı çantasından tabancasını çıkarıveriyor. Bin Başlı Canavar da, bu lanet olası sistem oluyor haliyle...
Film, 3 sinemada girdiği için izleyemedim ama Sonia ablamızın destekçisiyim. Buradakiler de gencecik insanlardan aylık sağlık primi alıyor da paraları var mı diye sormuyor sonuçta! Fazladan varsa buradaki feleğin tekerine sokmalık bir çomak rica edeceğim kendisinden.
Puan: Çomak
Robinson Crusoe - Ünlüler takımında mı, Gönüllülerde mi?
"Issız adaya tek başına düşmek diye bir şey yoktur, çünkü orada hayvanlar da var" temalı film, sizin çocuğa hayvan sevgisi ve kendi başına kalabilme sorumluluğu aşılamayı amaçlıyor gibi. Siz yine de elini bırakayım demeyin, mahşeri AVM kalabalığında kaybolmasın çocuk!...
Puan: Papağan
Diğer: Haftanın diğer seçenekleri de yerli korku Ammar 2: Cin İstilası, ABD yapımı gerilim Lanetli Çocuk filmleri... He, bir de B.O.K. Bi O Kalmıştı diye bir yerli (yersiz) komedi varmış, cinli korkunun ve boklu komedinin eksik olmadığı vizyonumuzda, eksik olmamış....
SONUÇ - Bütün yazı bunun için miydi?
Bir yazının daha sonuna gelmişken, özellikle genç kadınlar için Senden Önce Ben'i, Kuzey filmine kurban olanlar için İnatçılar'ı, politik mesaja bandırıp bandırıp yemek isteyenler için ise Bin Başlı Canavar'ı önerebilirim... Son olarak, Zaytung Almanak'ın Sinema Ekini bayiinizden ısrarla isteyiniz. Evet, öyle bir ek yok aslında, maalesef, hatta sağolası editörlerim Almanak içine bir tek sinema yazısı bile koymamış ama siz bi' isteyin yine... Bakalım ne diyecekler, merak ettim.
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Ninja Kaplumbağalar bizimle olacak. Pizza, goygoy, dövüş ve Rönesans üzerine...)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et