İzlediğimiz Kadarıyla Woody Allen Sineması: Çarpık Çurpuk İlişkiler, Düşük Çeneli Entelektüeller, Susmayan Caz...
Evet, sanki harbiden de kurumsal bir sinema mecrasıymışız gibi davranarak bir dosya hazırladık size. Yeni filmi Cafe Society vizyona girmişken, yarım asırdır her yıl yeni bir filmle karşımıza çıkan Woody Allen sinemasının özelliklerini, dilimiz döndüğünce özetledik. 81 yaşındaki Woody abi, yaşıtları "Sen kimlerdensin yavrum" diye gezinirken âlemin en gözde oyuncularını nasıl yönetiyor, esprilerini nereden buluyor, özel hayatında da bu kadar geniş bir adam mı?.. soruları üzerine düşünelim istedik.
O zaman ortalama bir liste sitesi olsak 'Ölmeden Önce Woody Allen İzlemeniz İçin 27 Neden' başlığıyla 27 tane gif dayayarak anlatacağımız meramımızı 8 maddede anlatmaya çalışalım. Ama önce, spotumuzun altı boş kalmasın diye, Woody Allen'ın Eylül sonuna gelecek olan dizisinin fragmanını koyalım:
Dizide de 40-50 dakika boyunca durmaksızın konuşacakları tahmin ediliyor...
1) Genel özellikler: Biri çalar, biri anlatır, hepsi konuşur...
Filmlerinin açılış jeneriğinde, siyah üzerine beyaz, kendine has yazı fontları vardır Woody Allen'ın. Böylece yazılar akarken bile, sevişken entelektüellerin birazdan muhabbetleriyle bizi esir alacağını anlarız. Caz müziği, piyano tuşları eşliğinde başlayan filmi, bir dış ses devralır ve olayı anlatmaya başlar. Lafazan karakterler ise, dış ses ağabey lafını tam bitirmeden konuşmaya başlar.
Diyaloglar müthiştir. Konuşmalar, gerçekçi bir şekilde birbirine karışır. Herkes tıpkı gerçek hayattaki gibi, karşısındakini "Ya o değil de" diye geçersiz hale getirerek lafa girer. Laflara iyi odaklanmak, siyahi bir atlet hızındaki altyazıları kaçırmamak gerek!.. Az sussalar da fondaki piyanoyu dinlesek...
Gördüğün gibi klarnet de çalar Woody... İstese Hüsnü Şenlendirici'yle bile kapışır: 'Woody v Hüsnü: Klarnetin Şafağı'
Başı tamam da sonu?
Woody Allen filmlerinin sonu, çiftlerin 90 dakika boyunca engeller aşıp birbirine koşarak sonunda kavuştuğu bir romantik komedi gibi ya da izleyen herkesin kendisine durumdan bir vazife çıkardığı ağır bir dram gibi bitmez. Film sonları hafif belirsizdir. Karakterler değişmiştir ama az değişmiştir, umut vardır ama çok da yoktur sanki... Ve en azından son sahnede karakterlerin birbirlerine ya da uzaklara bakarak bi' nebze sustukları görülmüştür.
Ayrıca sinemadan çıkınca biliriz ki, bizim muzip Woody, yeni senaryosunu bitirmelik olmuştur. Son sahnesini yazmıştır da, Celtx programında kaydedip PDF'ye çevirmek üzeredir.
-Benim bütün filmlerim şu şekil bir mutlu sonla biter...
2) Aşk: Tamam, özgür cinsellik filan ama o kadar mı yani...
Aslında herhangi bir filmini, tam sevgiliyle izlemelik film olarak düşünebilir, "Bir buçuk saat güzel vakit geçirip sevişme sahnesinde de senkronize olursak ne mutlu" diye planlar yapabilirsiniz. Ama geleneksel normlara göre yaşanmayan Wood Allen aşkları, sevgilinin aklını çelip uzun vadede zararınıza olabilir. Dikkatli olmak gerekir; "Woody işte, kafa bi değişik, hehehe... Bizim memlekette zor ama o işler... Di mi aşkım yaa?" sözleriyle yoklamak gerekir.
Çarpık lişkinin her türlüsü, her kombinasyonu Woody Allen sinemasında bulunur: 40 yaşındayken 17'lik kızla aşk yaşamak, dostunun kardeşiyle evlenip yengeye yavşamak, sanki kendi yaşadığı zamanda hiç kalmamış gibi geçmişe gidip oradan sevişecek bir güzel bulmak... Daha neler neler: Artistik threesome, baldıza iç geçirmek, odaya giren hırsızla yatmak, terapi niyetine seks...
-Arkadaşlar, ele ele verip sevişirek bu zor günleri de atlatacağız inşallah..
Bir replik: -Her sanatçı kendi ahlaki evrenini yaratır (Bullets Over Broadway)
Bir replik daha: -İlişkiler köpekbalıkları gibi sürekli ilerlemek zorundadır. Durunca ölürler (Annie Hall)
3) Kadınlar: Hem çok güzel hem çok zekiller. Velhasıl sana bana bakmazlar...
Woody Allen sinemasında erkeklerden daha önemli bir yer tutan kadınlar, sadece içine düşülesi arzu nesneleri değildir. İçine düşersin, arzuyu fullersin o ayrı ama bu akıllı-kültürlü kadınlar, erkekleri liyakat esasına dayalı evcilleştirilmiş hayvancıklara dönüştürebilir. Onları yıldızlar canlandırır: Diane Keaton, Mia Farrow, Scarlett Johansson, Penelope Cruz, Emma Stone... Ve de şu an ortaokul çağında olan, yönetmenin 96 yaşında çekeceği Untitled Woody Allen Project'lerde oynayacak olanlar...
Tabii bu zeki femme fatale'lar olma durumu, filmdeki adamın sonradan tanışacağı kadın için geçerli... Herifin halihazırdaki sevgilisi ya da eşi, daha çok cefakârlığıyla öne çıkar... Onlar da ayrı güzeldir yalnız, onları da buradan ayrıca selamlayalım.
Woody Allen Sineması Official Soundtrack
4) Komiklikler, iğnelemeler, çaktırmadan laf sokuşturmalar...
15 yaşından beri gazetelere küçük espriler yazmaya başlayan, o zaman Zaytung olsa Foto Haber'leri Son Dakika'ları coşturacak olan, 17 yaşından itibaren çizgi film karakteri Woody Woodpecker'dan* ödünç aldığı ismi kullanan yönetmen, hayata karşı eleştirel bir mizah türküsü tutturur. Din kavramıyla, otoritelerle dalgasını geçer. En çok da kendi Yahudiliğiyle kafa bulur
En komik replikleri, durumları ise kendi oynadığı rollere yazar. Uzun repliklerinde çaktırmadan öyle laflar sokar, öyle iğnelemeler yapar ki karşısındaki kişi, "Bu Woody Allen laflarının ne olduğunu anlamamız biraz uzun sürdü" bakışlarıyla, Bilalistik bir durumda kalabilir.
*Woody Allen'ın iğnelemelerine uzun süre maruz kalma durumu (temsili)
Tabii böyle, ulen ne komik adam ya sıfatı üstüne yapışınca, istese de ciddiye alınamayabilir bazen. Şu sahnedeki öfke dolu laf sokmaları bile istemsizce güldürebilir.
5) Kentler: Yaz kış tur düzenleyen bir rehber-yönetmen...
New York ve Manhattan aşığı Woody, New York gökdelenlerine odaklanmaz, çünkü ona herkes odaklanır. Onun bakışı, onun kadrajı bi' başkadır. Kafeleri ve caddeleri pek sever. Bazen kocaman caddeyi göstermekten karakterlerimizi tam göstermez; aynı zamanda sokaktan akıp giden insan sevicisidir kendisi... Ayrıca İspanya'da Oviedo diye bir yer olduğunu duymamız, Roma, Paris, Londra'nın nelerinin meşhur olduğunu, önemli mekânlarını bilmemiz Woody sayesindedir.
New York'ta takılırken eyaletler arası farklılıkları gösteren Allen, Avrupa'ya açıldıktan sonra kıtalar arasındaki insan farklılıklarına odaklanmış; birden ABD'li ile Avrupalıyı kıyaslar olmuştur. Öğrendiğimiz kadarıyla, Avrupalı iyidir, geniştir, rahattır. Amerikalı ise kasılır, kendini dar çerçeveler içine hapseder, sıkıcıdır falan filan... Neyse, anlayacağın, Avrupa'ya gidince yabancılık çekmeyiz artık. Önce Google Maps'e, sonra Woody Allen'a inanmalıyız.
-Buranın asıl Çiböreği meşhurdur ne demek Jesse... Nerden geldin çocuğum sen?...
6) Elit muhabbetler: Entelektüelsin tabii abi, estağfurullah...
İzleyenler, yarın öbür gün operaya, müzeye gittiğinde azıcık görgü sahibi olsun diye filmlerinde de sanat ortamlarında gezeriz. Yeri gelir bir ressamın aşk hayatına girip "Fotoğraf da sanat mı canım" geyiğine gireriz. Yeri gelir bir tiyatro yazarının yaratıcı çilesine tanık oluruz da sanki çok anlıyor gibi Shakespeare, Çehov tartışırız. Dikkatimizi verirsek; mimariye, hece ölçüsüz şiire, çükü görünen modern heykellere, Bergman'a, Fellini'ye... Velhasıl her türlü kültür sanat muhabbetine aşinalığımız olabilir.
Bu diyaloglardan azıcık bir şeyler kapmaya bakıp mahallemizin entelektüeli olabilir, en azından Yozgat Blues'ta Nadir Sarıbacak'ın oynadığı taşra entelinin seviyesine ulaşabiliriz.
"Geçen Woody Allen'ın filminde izledim de Salvador Dali dediğin adam öyle çok şey biri değilmiş...''
7) Vur usta vur! Modernizme, orta sınıfa, sosyeteye çakışlar...
Woody'nin karakterleri büyük çoğunlukla elit kişilerden oluşur. Senin benim gibi insanlar da vardır ama onlar da elit kişilerle ilişki kurabildiği ölçüde vardır. Başkarakterler, elitliğinden, üst-orta sınıflılığından sıkılan, elitlik de saadet getirmiyor mesajıyla yoğrulan ya da yüksek standartlı yaşam peşinde koşarak varoluşunu anlamlandırmaya çalışan kişilerdir. Woody Allen, kendisinin de dahil olduğu bu kesimin cibiliyetsizliğini, ikiyüzlülüğünü, arkadanişçevirmeciliğini teşhir eder.
Anlarız ki, bunlara çişe gidip gelene kadar dükkan bıraksan, doğru dürüst kasaya bakamaz; ortak milli piyango bileti alsan, 5-10 Bin Lira ikramiyeye satar seni. Güven olmaz (Şekil 6.1)...
Şekil 6.1 Her an babasını bile satmaya hazır oldukları tiplerinden okunan Woody Allen üst-orta sınıfları...
Yozlaşmış modernizme de vuruyor mu?
Woody Allen, modernizmin yozlaşmış yaşam tarzını eleştiri yağmuruna tutmayı, 'yozlaşma' konusuna dikkat çekmeyi pek sever. Medya dünyasını, özellikle de televizyonu hiç sevmez, vurur Allah vurur... Muhtemelen evinde 'dev ekran curved televizyon' bulunur ama, filmlerinden anlaşılan o ki, cinnet getirip pencereden TV atabilen bir kafası bozuk ruhu vardır onda...
Bir replik: -Televizyonun karşısına kurulup rastgele kanal değiştirmeyeli yıllar olmuş. Tüm bir kültürü buradan takip edebiliyorsun: Naziler, deodorant satıcıları, güreşler, güzellik yarışmaları, talk şovlar... Güreşleri izleyen bir zekânın düzeyini düşünebiliyor musun? (Hannah ve Kızkardeşleri)
-Düşüneeemeeediiiikk!..
8) Sorunlu tipler: Anksiyete, panik atak, sancılı varoluş nöbeti(?)...
Filmlerindeki kişiler; kariyerleri, ilişkileri istedikleri gibi olmayan, dertli insanlardır. Sanki sormuşuz gibi, sürekli analistlerinden, psikologlarından bahsederler: "Size katılamam, analistime gidiyorum", "Öpmiyim canım, analistten yeni geldim", "Geçen yine analistimle oturduk, Freud'dan laflıyoruz"... Zaten Freud lafı, üç filmin ikisinde geçer. O kadar seks dönünce, Freud'dan bahsetmek de kaçınılmaz oluyor elbet. Sevişemeyenlerin çenesine vuruyor, Freud'luyorlar...
Woody Allen’ın oynadığı filmlerde ise en sorunlu kişilik, bizzat Woody Allen idi. Her şeyden şikayet etti, sanki sormuşuz gibi sürekli dert anlattı o da: Hastalık hastası olmasını, ölüm korkusunu, azgın anksiyetesini, kan şekerini, kolestrolünü... söyledi durdu. En çok da varoluş sancıyan yerlerini gösterip dert yandı. Soy soyladı, boy boyladı... Varoluş sancısı, öyle gaz sancımasına benzemezdi.
-Aha milletin içinde varoluş sancıları tuttu yine...
SONUÇ - Hangisi şimdi?
Woody Allen filmleri bitmez, ben de hepsini izleyemedim hoş... Oynadığı, senaryosunu yazdığı, yönettiği filmleri toplasan bir hard disk dolar; filmlerin hepsini izleyip yorumlamaya kalksan kafa yanar, bir süre sonra istemsizce Woody'leriz. O nedenle izlemeye devam, yeni şeyler keşfettikçe paslaşırız. Cafe Society'yi ayrıca konuşacağız, onun da hakkını vereceğiz, merak etme.
Son olarak -sanki sormuşsunuz gibi- favori Woody Allen filmlerimi paylaşıp veda edeyim:
1) Bullets Over Broadway 2) Manhattan 3) Mavi Yasemin 4) Paris'te Gece Yarısı 5) Maç Sayısı...
Twitter: @duraladam
Ne uzun bir anket oldu böyle... Şıkları sonuna kadar okudun mu cidden? Uğraşmak istemezsen salla, tutar belki...
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et