Vizyonda Bu Hafta: Yaşamın Kıyısında (Deniz manzarası hüznüyle 6 Oscar adaylığı), Fırıldak Ailesi (Lise komedisi kafasıyla 7 yaş animasyonu)
Senaryosu müthiş iki film var bu hafta: Yaşamın Kıyısında, bir kapıcının darmaduman yaşamını anlatırken ona çektiren kişilere beddua ediyoruz. Toni Erdmann izlerken de muzip bir adamın şakaları hayatın anlamsızlığını hatırlatıyor, hayata sövüyoruz. Bu iki filmle bencil insanlığımızdan utanıyor, iki ayağımızın üstüne dikilip medeniyet kurduğumuz çağa lanet ediyor, doğrulmaz olaydık diyoruz. Sinema salonları ise, Avrupa’da, ABD’de Tazmanya Canavarı gibi ödül yiyen bu filmleri görmezden geliyor ve salonları 'yerli animasyon taslağı' Fırıldak Ailesi için kapatıyor. Sinir oluyoruz...
Belli ki bunlar, filmden-milmden anlamıyor. Keşke Nusret gibi zamanında kasaplığa özenip zanaat sahibi olsalardı. En azından sinema yıldızlarını misafir ederlerdi, Instagram’da cakaları olurdu...
Ve DiCaprio'nun ağzındaki "Yemiş kadar olduk" kürdanı...
Yaşamın Kıyısında (Manchester by the Sea) – Kapalı hava ve denizi görünce, hüzünlenmeden duramayanlar...
Yönetmen koltuğunda, aynı zamanda senaryoyu da yazmış olan Kenneth Lonergan var. Kendisi henüz çok film yönetmemiş olduğu için, yönetmenlik koltuğunu ödül törenlerinde yanında getirdiği, sahneye çıkan oyuncuları yönetmeye çalıştığı söyleniyor. Filmde, bir apartmanda hademelik yapan Lee Chandler’ın (Casey Affleck) kardeşi öldükten sonra yeğeninin bakımını üstlenmesi gösteriliyor.
Hazır olun, başrolü Casey Affleck'in Altın Küre'de En İyi Erkek Oyuncu'yu götürdüğü, Oscar'da ise 6 dalda aday olan filmin fragmanı geliyor:
Su soğuk mu?
Yakınlarını kaybeden Lee'nin acısına mercek tutan film, senaryo ve kurgusuyla göz dolduruyor. Diyaloglar gündelik konuşmalardan oluşuyor, sen ben de konuşuruz onu, senaryo şaşırtıcı olaylara dayanmıyor, sen ben de yaşarız o kadarını, ama geçmiş anılarla şimdiki zamanı güzel birleştiriyor yönetmen. Orası bizim boktan şimdiki zamanımıza benzemiyor işte. Özellikle Lee'nin avukatla, ölen ağabeyinin 16'lık çocuğu Patrick'in vesayet konuşmasındaki flashback'ler fena çarpıyor, Lee'nin duygularına ortak oluyoruz. Lee, deniz havasında hüzünlendikçe deniz gören bir yere çıkıp bira açasımız, bulduğumuz su birikintisinin yanına rakı sofrası kurasımız geliyor.
Lee garip bir adam ve Ben Affleck'in de kardeşi olan Casey, hakkıyla canlandırıyor, hayat üflüyor karaktere. Bir memuriyete gidip iş halledecek olsa, ses tonundan dolayı memurun insan yerine komayıp işini yokuşa süreceği adam, o ses tonu ve doğal jest-mimikleriyle iyi iş çıkarıyor.
- Sahilde olduğum için hüzünlendim sanıyorlar, aslında akşamki derbiyi düşünüyorum...
Gayrı?
Patrick'in sorunlarıyla da yüzleşiyoruz. Çocuğun kızlarla arası iyi, rock müzik grubu var, buz hokeyi ve basketbol oynuyor, babasının teknesiyle geziye çıkıyor; tam bir lise popüleri ("Ee ne sorunu olabilir?.. Hmm, o bir ergen"). Yönetmen bu sırada, Lee ile Patrick'in arasındaki uyuşmazlıktan komik anlar çıkarmaya çalışıyor. Ama hüznün havadaki nem gibi asılı kaldığı, "Şu hüzün bi' yağmur olsa da yağsa, bi' rahatlasak artık" diye düşündüğümüz bir atmosferde bu mizah yakalayamadı beni. Ya da "Rock müzikte para yok, hokey işi yalan olur, tekneyi napacak balıkçı mı olacak, cıkcık" diye çocuğun geleceğini düşünürken mizahı anlayamadım. Bu ara gelecek dertleri sardı beni, bağışlayın!
Yine de Lee ve Patrick arasındaki ilişkinin sıcak bir duygu yarattığı söylenebilir. Yeğenine bazı hayat deneyimlerini aktaran Lee'nin sayesinde, “Sıçarım dersine, sanki apartman yöneticisi olucan” diye çocuk yetiştiren Kapıcılar Kralı'ndaki gibi sıcak duygular uyanıyor içimizde...
- Kadınlar, aidat ödeme tarihinin bir türlü akılda tutulamaması gibidir yeğenim. Sürprizlidir...
Özetle?
Bu garip ikilinin aralarındaki özgün ilişki ilgimizi çekiyor, kurgu sürüklüyor, müzik hüzünlendiriyor, deniz kıyısı daha da hüzünlendiriyor, 2 saat geçiyor. Oscar'da En İyi Film şansı ne derseniz -ona ayrı bir yazıda değinecek olmakla birlikte- akademinin ne kadar hüzünlenebildiğine bağlı derim! Eğer, duygusal bir anlarında karar verirlerse olabilir: Eyalet dışında okuyan çocuklarını özlemişlerdir, sevgilisinden yeni ayrılmışlardır da kendilerini Bob Dylan'a vermişlerdir mesela, alabilir. Ama mesela yeni sevgili yapma heyecanını taşıyan çoğunluktaysa, hopp, heykelcik Aşıklar Şehri’ni bulabilir.
En İyi Erkek Oyuncu'da zaten şansları yüksek, Michelle Williams da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu'yu götürürse sürpriz olmayabilir.
- Ben de napayım işte, ek iş olsun diye Yardımcı Kadın Oyunculuk yapıyorum...
Puan: 75 (Ana babamı özlediğim bir anda izleseydim 90'a kadar çıkardı)
Fırıldak Ailesi – Family Guy bozması dizinin Orta Dünya’ya dalması… Bu özgüvenin nereden gelmesi?
Varol Yaşaroğlu’nun yaratıcısı olduğu, Grafi2000 tarafından hayata geçirilen çizgi dizi, sektörün "Çok lazım!" talebi üzerine yıllar sonra sinemaya geldi. Pixar’a, Disney’e tepki olarak doğmuş bu animasyona, BKM'de yapımcılık etti. Bu aralar sinemaya pek alışan Murat Boz sazanlamadan durur mu, ben de varım dedi ve 1 dakikalık şarkı seslendirme performansıyla filmin tanıtımlarında başta yer almayı başardı. Salondaki çocuklar hep bir ağızdan “Abdülkadir kim abi?” dedi...
Çocuk çizgi filmi mi izleyeceğiz yetişkin animasyonu mu?
Sabri Fırıldak’ın, Orkların kaçırdığı kadınları, ahaliyle birlikte arama mücadelesi; Türk doğallığındaki karakterleri ve karı-kız muhabbetleriyle Kötü Kedi Şerafettin’i andırıyor. Fakat nedense, 'Filmleri Kolileme-Etiketlendirme Komisyonu' tarafından 7+ almış film. Cinsiyetçi espriler peşi sıra sıralanıyor, filmdekiler espri yaptıkça hamamlardaki 'sert keseci abiler'e yakalanmışsın gibi oluyor. Kadın çirkinliği ve 'dırdır komedisi', kolaycı espriler yüzde yüz yerli, hakiki kaba komedi tadını veriyor.
Ama çocuk da izliyor bunu. Yazık değil mi bu minnaklara, zaten okulda beyinlerini çiğ şnitzel kıvamına getirecekler bunların? Yetişkin animasyonu yapacaksın bari Şerafettin'in kalitesinde yap! Hem neden KKŞ'e 13+ basarken bu filme 7+ veriyorlar? Demek ki bir ‘.mk’ küfrüne bakıyor iş... Ne kadar kabalık-çirkinlik yaparsan yap, '.mk' demeyince 7 yaşa uygun oluyor. O zaman KKŞ filmini açarak bu küfrün geçtiği yerlerde yüksek sesle 'Amores Perros', 'Monica Bellucci', 'Karahisar Kalesi' filan dersek 7 yaşındaki çocuk da izleyebilir mi?
Rick and Morty çizgi dizisinde Recep İvedik tipi, Türk animasyonunda Ork tipi...
Her şey birbirine girdi monica belucci dünyasında...
O kadar yetişkin insanız, sabredemez miyiz?
Filme dair olumlu bir şey bulmak için aradım durdum ama birkaç minnak numara dışında bir şey bulamadım. Kafa karışık: Yüzüklerin Efendisi’nin Orta Dünya'sına göndermeler yapıyorlar, eyvallah, ama hiç alakası yokken Halka filminin Samara’sına, Star Wars’un Güç'üne de gönderme yapıyorlar. Senarist/yönetmen arkadaş durduk yere bildiği filmlerden kolajlar yapıyor, "Biz de izledik zamanında bir şeyler" diyor. İyi güzel fakat birkaç tane de animasyon izlemek lazım, ne bileyim resimli öykü filan okumak lazım, böyle öyküsüz-amaçsız şey olur mu? Parodi parodi nereye kadar?..
Öyle işte, izledikçe bunaldım! İçimdeki çocuk bedenimden dışarı çıktı da "Baba ya, gidelim buradan" diye tutturdu, "Bitti Muratçım az sabret" filan dediysem de süveterimden çekiştirip durdu. Yan koltukta yine onun gibi sıkılan 10 yaşlarındaki bir kızla az kaynaştı da öyle atlattık süreci...
İyi bari, Asteriks ve Oburiks izlenmiş gibi...
Puan: "05 (ucu olan var mı" esprisine gönderme olsun bu da, filmdeki)…
Toni Erdmann - Şakacı Hayrettin'in sanatsal ve Alman hali...
30’larında bir iş kadını Ines'in (Sandra Hüller) babası Winfried ile (Peter Simonischek) olan ilişkisini anlatan filmin yönetmeni ise Alman yeteneklisi Maren Ade… Sanat camialarında son dönemin en beğenilen filmlerinden biri. Öyle ki Cannes’da eleştirmenler, sanki ilkokul karnesine 'formaliteden Pekiyileri dayar gibi' bastılar 5 yıldızları… Avrupa Film Ödülleri’nde 5 büyük ödülü birden topladı ve döne dolaşa 'remake yapılacak film' arayan Hollywood ölücülerini de coşturdu; yakında Hollywood hali de yapılabilir diyorlar.
E o zaman, Oscar'ın En Yabancı Dilde En İyi Film dalının favorisi olan filmin fragmanı:
Nedir bu?
Almanya-Romanya arasında geçer öykü... Şakacı bir adam olan ve hayatın absürtlüğüne mizahla direnen Winfried, Almanya’daki hayatından sıkılarak Bükreş'te bir şirkette yatırım danışmanlığı yapan kızının yanına habersizce gider. Gayet orta sınıf, medeni bir adam olduğu halde, kızı buna Şalvar Bank'taki Sadri Alışık muamelesi yapar. İnes işleriyle meşguldür, iş yaşamının rutinine kapılmıştır, onunla ilgilenemez. Winfried ise kendi uydurduğu Toni Erdmann isminde bir iş adamı kimliğine bürünerek Ines’in iş-arkadaş ortamına girer, kendisini kabul ettirir.
Bitecek gibi olup da birden devam eden şarkılar gibi bir filmdir Toni Erdmann… Baba, kızına ve çevresine oyunlar oynar, onları troller durur. Duygusal da adamdır. Ben anlarım, duygusallığından yapıyor bunları. İçinde mahallenin tüm kedilerini tanıyan, onları her gün besleyen duyarlı bir teyze var.
Toni Baba, kızıyla 'Türkiye'de hayır videosu çekmecilik' oyunu oynarken...
Kime laf sokuyor?
Ines’in iş hayatındaki yabancılaşmasını görüyoruz zaten bi’ kere... Daha sonra, adamın peşinde bir yerlere uğruyoruz ve oralarda ezilen işçilere, müstakil evli yoksullara da tanık oluyoruz. Adam, ağzında oyuncak diş ve yüreğinde masumane bir sevgi taşıyor da gücü kapitalizme yetmiyor. Bükreş'in de, Türkiye’ye oldukça benzediğini görüyoruz: “Aaa bu evler bizim şehirdekilere benziyor" diyor, “Lan şu tipler aynı Türk, ah memleket!” diye seviniyoruz. O sırada, Romanya'nın da Türkiye gibi, az gelişmiş, kendine kadar gelişmiş bir ülke olduğuna odaklanmamız gerekiyor.
Böyle böyle, 160 küsur dakika boyunca düşünüp duruyoruz. Film bazen uzun gelebiliyor ama, bazen de uzun gelebilsin artık… Yani, yeri geliyor patron istediğinde saçma sapan bir evrak işine 3 saat uğraşıyoruz, yeri geliyor sırf sevgili etkinliği diye saatlerce 1000 parça puzzle çözüyoruz. N'olur, 160 dakika da bu filmin puzzle'ını çözsek?
Şakacılıktan sıkılan Toni Baba, BÜK-MEK'in ebruli kursunda sanat öğrenirken...
Puan: 90 (adamın duyguları daha belirgin olsaydı da 'baba' diyecek kadar samimi olsaydık, 100'dü)
Halka 3 (Rings) - Samara'nın düzleştirilmiş saçları korkusu - 3
Zamanının korkutan filmi Halka'nın üçüncüsü bu da... Yine gizemli bir video var, genç bir kadına talimatlar veriyor. Aslında kadın Instagram'dan arkadaşının canlı yayınına rastlıyor. 7 gün sonra, Erasmus'tan Türkiye'ye dönecek arkadaşının canlı yayınını sadece o izliyor. Eğlenceli olma iddiasındaki videoda da bir şey yok ha, gitmişler Avrupa'ya, 2.5 lt kola eşliğinde, hiç yabancının olmadığı bir ev ortamında müzik dinliyorlar. Tek izleyicileri genç kadın, e şimdi çıksa ayıp olur, ama çıkmasa da sıkıcı... Kadın, canlı yayından çıkayım mı-çıkmayayım mı derken gerilip gidiyoruz.
Ya da işte bunun gibi bir şeyler:
Diğer:
Öyle hemen biter mi filmler? Daha dört tane daha var: Biri, Tüylü Kaçak isminde bir animasyon, Fırıldak Ailesi'ne alternatif olarak hazırda bekliyor. Bir diğeri, Ben Affleck'in yazıp yönetip üstüne bir de oynadığı ama yukarıda bahsini açtığımız kardeşi Casey Affleck'in gölgesinde kalmaktan kurtulamadığı Gecenin Kanunu... Kalan ikisi de, dikkat çekici sayılabilecek Altın ve Lion isimli dramlar (benim ilgimi çekmedi)...
- 1926 yılında bir gangester oldum ve kapıcı oynayan Casey'in gölgesinde kaldım he mi?
SONUÇ - Çocuktan alalım mı haberi?
Fırıldak Ailesi izlemek için gişe önünde beklerken, önümdeki 10'lu yaşlardaki çocuğun da dediği gibi "Bu filmin ne olduğu fragmanından belli, Fırıldak Ailesi'ne gidilmez". Onun yerine Moana'ya gidilebilir, yine önümde çocuğun dediği gibi. Sağolsun o çocuk, sonuç bölümünün yarısını ona yazdırdık bak... Bu arada, ille de yetişkin animasyonu izleyeceksek Sausage Party ya da Kötü Kedi Şerafettin tekrar tekrar izlenebilir. Bununla beraber Yaşamın Kıyısında ve Toni Erdmann kesinlikle gidip görülesi, böyle filmlerin her zaman gelmediği bilinesi yapımlar. Yukarıda anlattık uzun uzun, imleci biraz yukarıya taşıyıp bakılabilir.
Bu hafta da böyle biter. Görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Zaytung Sinema için çok şenlikli! Aksiyonu, erotiği, absürt felsefiğiyle...)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et