Vizyonda Bu Hafta: Hızlı ve Öfkeli 8 (Altında Lamborghini var ama hâlâ öfkeli)
Hızlı ve Öfkeli 8'de yine ülke ülke gezerken, devletin hatalı sollamasına, aşırı hız yapmasına izin verdiği romantik serserilerin dünyaya mutluluk ve huzur getirdiğini görüyoruz. Haftanın güzel yerli filmi 'Yaşamak Güzel Şeydir' ise, mutluluğa ulaşmak için 2000 beygirlik arabalara binip bütün dünyayı ralli pisti eylemeye gerek olmadığını gösteriyor. Peki nasıl ulaşacağız mutluluğa? Filmde gördüğüm kadarıyla, Sarıyer'deki Ağaç Müzesi'nin oralarda bi' mutluluk olması lazım, bakıverin. Ya da zaten içimizdedir, bilemedim...
O zaman, Yaşamak Güzel Şey filminde izleyeceğimiz Müfit Can Saçıntı Hoca'nın, kapitalizmin yarattığı mutsuzluk hakkındaki şu sohbetini, görmesini bilen gözlerle izleyip yazıya geçelim:
Hızlı ve Öfkeli 8 (The Fate of the Furious) - Altında Lamborghini var ama hâlâ öfkeli...
Türkiye'de en çok izlenen yabancı film olan ve dünyada en çok gişe yapan 6. film olan yedinci filmden 2 yıl sonra yenisi geldi. Hız yapıp drift atan serseriler olarak takılırken 4. filmden sonra dünyayı kurtarmaya merak salan ekip tatil keyfi yaparken Hollywood kapılarını çalıyor ve büyük bir aksiyon istiyor yine... Hollywood böyle, geceleri ağladığı için ana babasını seviştirmeyen bebek gibi, dünyayı kurtarmadan susmaz! Dünyayı kurtarmak için motorların ve kasların ittifak ettiği bu filmi, F. Gary Gray yönetiyor:
Biz de 4. filmden sonra biter diye bekliyorduk...
Balayında nükleer füze kodları toplayalım mı aşkım?
Dominic Toretto (Vin Diesel), Letty (Michelle Rodriguez) ile Küba'da balayındayken, bir gün Cipher (Charlize Theron) gelir, Dom'u şantajla kötü emellerine alet eder. Amacı dünyada kaos çıkarmak için birtakım teknolojik ekipmanları ele geçirmek ve Dom'u bunun için kullanmaktır: "Elektrik kesici aleti getir Dom" "Nükleer füze kodlarını çal Dom", "Git Dom, gel Dom, gel gel böğrüme dom dom kurşunu değdi Dom"... Ateşin içinden yanık almadan çıkabilen, Marvel kahramanlarına kök söktüren Dom, Cipher'in himayesinden kurtulabilecek mi, bakalım...
İlk kez Dom'un ekibi Dom'a karşı savaşır. Yine ekibin tek kuralı herhangi bir kuralın olmaması... Fizik kurallarına zaten karşılar, direksiyonu sağ sol yaparak füzelerden-kurşunlardan kaçabilmek, arabayla uçabilmek için "Lütfen yerçekimi limiti üzerine çıkmayınız ” gibi uyarıları kaale almazlar.
Arkalarına atom bombası düşse bile, arabalarına nos taktırdıkları için rahatça kaçabilirler...
Bu arabaların sürücüsü şoförü yok mu?
Bu seride öyle kaotik sahneler olur ki, Hakkı Bulut dinlerken yakalanan bir metalci gibi, mantığımız aksiyonun saçmalığını reddetse de zevk alırız. Deckard (Jason Statham) ve Hobbs'un (Dwayne Johnson) hücrelerinden çıkıp polis yumrukladıkları sahne de öyle... Bütün hapishane birbirini yumruklarken yaratılan kaosu eğlenceli buldum. Sonra, hackerların sürücüsüz bir şekilde hareket ettirip trafiğe saldığı arabaların yarattığı kaosu da sevdim, coştum. Toplanıp savunma bakanının eskortuna dalan arabalar düşündürdü de: "Maliyeyi de bi sıkıştırıp şu yüksek ÖTV'leri konuşsanız"...
Teknolojik oyunları seven seri, tekniğin geldiği seviyeyi gösteriyor. Bunun bir üst seviyesi, sürücüsüz bir şekilde yolda zikzak çizerken polise yakalanan arabanın "Ne içmesi be abijim, iki kadeh attık sadeje" diye bahane sunması... Levent Kırca üstadın sarhoş taklidiyle...
Yumruklaşacak adam kalmadı,biraz mal mal bakayım şöyle...
Bunların anası bacısı yok mu?
Kaotik aksiyonun tersine "Babacığım" "Biricik yavrum" gibi fazla naif mesajlar bayıyor. Kaslı adamın kızına ters bir laf geldiği zaman DAN diye efekt bitivermesi sıkıyor. Birbirlerini aile gibi görüyorlar, Roman isimli arkadaşın komiklikten başka yeteneği olmadığı halde grupta tutuyorlar belki, anladık! Aile önemlidir, kötü Cipher'in belki anası çocukken ona sarılmamıştır, ergenlik döneminde babası sevdiği punkçı oğlanı dövmüştür, yoksa böyle olmazdı, onu da anladık tamam!
Popo-motor-kas formatıyla dünyanın en popüler ergen serisini çeken Hızlı ve Öfkeli yapımcıları, ergenlere ebeveyn saygısı öğretmeye çalışıyor işte... "Babaya karşı gelme kırarım bacağını" diyorlar ergen izleyiciye: "Bak baban senin için akşama kadar direksiyon sallıyor, terbiyesiz"...
Ergenliğinin çok asi geçtiğini, üzerindeki Metallica tişörtünden anlamamız gereken Cipher...
Bir sonraki filme dair bazı ipuçları:
* Kesin yine çok teknolojik bir aygıt olacak. Ya da iki filmdir gördüğümüz, dünyadaki her kameraya erişebilen Tanrı’nın Gözü’ne güncelleme gelecek. Kamera görüntülerine sticker-emoji yapıştırma özelliği mesela?
* Yine ekipten biri karşı tarafa geçer. Karşıya geçme sırası Dwayne Johnson da galiba… Kötü kişi kızını tehdit edip kas gücünden faydalanmaya çalışabilir. Kötü adamlar için dişiyle tır çeker filan...
* Özellikle son 3 filmde, abartıyı da abarttılar! 6’da uçak ve tank vardı, 7’de uçaktan arabalar atıldı, kuleler arasında uçuldu, 8’de denizaltı, füze ve yine tank… 9’da bu iş; uzay roketi yarıştırmaya, Ortadoğu’da patlayan canlı bombaların içinden geçmeye varabilir.
* Kadınlara yine sadece popo göstermek, yarış başlatmak ve trip yapmak için söz hakkı tanınır. Belki, Dom'un yavuklusu olma ayrıcalığındaki Letty'nin ameliyatla erkek olduğunu, kas yaptığını, böylece ekipte öne çıkma şansına eriştiğini görebiliriz.
Kafayı kazıtsa yakışır mı diye, paint'ten bi deneyeyim dedim de...
Puan: Çarpışan otoların hatrına, 60
Yaşamak Güzel Şey - 'Mantıklı ve Atarlı'
Çocuklar Duymasın'daki Mustafa Ali rolünden ve Mandıra Filozofu filmlerinden bildiğimiz Müfit Can Saçıntı, yazıyor, yönetiyor, oynuyor. Yine günümüz alışkanlıklarını, ilişkilerini ve en çok da sistemi eleştiriyor. Öyle mantıklı eleştiriyor ki, kapitalist godamanlar sokakta dolaşamayacak hale geliyor, mahalle kahvesinin önünden geçerken adımlarını hızlandırıyor, sağa sola bakamıyor:
Ne kadar basit bir film bu?
Bir reklam ajansında kreatif direktör olan Müfit, tadımız kaçmasın görüşündedir, karşısındaki haksız olsa da kimseyle uğraşmak istemez. Sonra, hayatını değiştiren bir şey olur ve değişir. Gündelik yaşamı ve sistemi sorgulayan, haksızlıkları insanların yüzüne vurabilen birine dönüşür. Sosyal medya bağımlılığı, beyaz yakalı sömürüsü, aşk klişeleri gibi konularda güzel güzel konuşur. Her konuda bilgisi olması ve naif muhabbetiyle rakı masalarının Muhabbet Abilerinden biridir artık...
Filmin felsefesi "Hayatı erteleme, çalar saati ertele" derecesinde basit ama bu samimi içerik bir şekilde hepimize temas ediyor. Hele mülkiyete, emek sömürüsüne dair söylediklerini tane tane anlatınca en yakın sendikaya gidip 1 Mayıs mitingi için isim yazdırmak, parantez içinde (pankartı tutabilirim) diye not aldırmak istiyoruz.
Şu görseli de koydum, iyice gaza geldim. Editörden zam istesem verir mi ki?
Prodüksiyon? Performans?
Filmin prodüksiyonu sade... Birkaç iç ve dış mekan kullanılıyor sadece, yine 1-2 flashback yerinde kullanılıyor, her şey ayarında... Bir memur çocuğu olan Müfit Van Saçıntı tutumlu davranıyor, israfa gitmiyor prodüksiyonda... Film sayesinde Ağaç Müzesi diye rengarenk bir yer olduğunu öğreniyoruz. Bu doğal manzara filme yakışıyor, 'hayatın güzelleştirilebileceği' mesajıyla uyuşuyor.
Oyunculuklar usta işi performanslardan oluşuyor. Görünce "Aa şeydeki şey değil miydi?" dediğimiz isimler bunlar... Cennet Mahallesi'nin 'görgüsüzü' Zihni Oktar, Yarım Elma dizisindeki 'köylü kardeş' Günay Karacaoğlu, En Son Babalar Duyar'daki anne Ayşegül Atik, İkinci Bahar dizisindeki Ali Haydar'ın kızı, filmin de kadın başrolü Yasemin Conka... Vay bee, HBO'dan önce bunlar vardı hep...
Buram buram nostalji kokluyoruz filmden; 70'ler göndermeleri, 90'ların, 2000 başlarının oyuncuları sayesinde... Zaten yaşımız 25 olsa bile nostalji yapan insanlarız; şimdiki hayat bok gibi olduğu için "2005-2010 arası ne güzeldi ya, kaydıraklı Samsung telefonlar vardı" diyen, TRT Arşivden çıkmayan, tüp içen çocuk röportajından bile nostaljik özlem çıkaran...
- Şampiyonlar Ligi maçlarının devre arasında Cem Uzan çıkardı, mazot 1 lira olucak filan derdi...
Puan: 80 ('ler de ne güzeldi ama di mi yaa, gazoz kapağıyla oynamak felan...)
Otopsi (The Autopsy of Jane Doe) - Bi susun, ceset bi' şey anlatmaya çalışıyor...
Norveçli yönetmen André Øvredal'ın yönetmenliğini üstlendiği film, kimliği tespit edilemeyen bir cesedin otopsisini yapan, baba-oğul iki adli tıp çalışanının başından geçenleri aktarıyor. Hemen hemen tek mekanda geçen film, Kuzey Avrupalı bir yönetmenin elinden çıktığını kanıtlıyor. Öykünün temelinde bir ceset olduğu halde, zombi olup karanlıkta BÖÖ diyecek, kalkıp CEE yapacak diye beklerken, başka türlü gizem ve gerilim yaratıyor, "Büyüksün Kuzey minimalizmi" dedirtiyor.
Özetle?
Film, hem polisiye bir öykü heyecanı yaşatıyor hem de iyi bir gerilim yaratıyor. Cesetin başında Sherlock oluyor, kadına ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Fakat film gizemli olduğundan burundan çıkan sineği açıklayamıyor, "Havalar ısındı tabii" diye yorum getirebiliyoruz. Cesedi oynayan Olwen Catherine Kelly'nin oyunculuğuna da kafa yoruyoruz: Nasıl dümdüz durmuş öyle, biz kesin huylanırdık?! Ayrıca Kelly'nin güzel vücudu dikkatimizi çekiyor, kadın otopside deşildikçe "Her güzel vücut içinde böyle kanlı manlı organlar var işte" diye nihilist bir yere varıyoruz. Velhasıl, 'body horror' denilen türde, kendi halinde iyi bir korku filmi izliyoruz.
- Oğlum hadi artık! "Taş gibi kadınmış" diye bakakaldık, yarım saattir kesemedik cesedi...
Puan: 70
Diğer:
Haftanın diğer filmlerine de yine fragman verip geçelim: Yoksulluk ve aşk dolu bir yerli dram olan Mezeci Çırağı, bir punk grubunun başına gelenlerden oluşan, geçenki Cannes'da gösterilen ve bizim 'Barda' filmine benzeyen Dehşet Odası, Moğolistan'da geçen bir gelenek ve görenek filmi olan, aile-cesaret-at-kartal dolu bir film Kartal Avcısı Kız da haftanın diğer seçenekleri...
SONUÇ - Doblo'yu nereye park edelim?
"Dikkatim bir an bile dağılmasın, yoksa ben telefon ekranına bakmadan duramam, ellerim sürekli ekranda dolaşmazsa, tırnaklarım ekranda tık tık yapmazsa felç olurum" diyenler Hızlı ve Öfkeli 8'in saykodelik aksiyonlarında doyasıya eğlenebilirler. Ailece gidip bağları sıklaştırabilir, "Ben de sizin için bizim Doblo'nun motorunu yakmaktan çekinmem" diye erkeklik taslayabilirsiniz. Kırk yılda bir güzel yerli komedi gelmiş, bu yazar da sonunda bir yerli gişe filmi övmüş diyenler de çekinmeden Yaşamak Güzel Şey'e gidebilir. Otopsi de ortalama üstü bir gerilim filmi, gece seansına önerilir.
Haydi görüşmek üzere... Sinemalara dalıp oy vermeyi unutmayın e mi...
Pazar akşamı ortamlarımızın şu neşede olmak umuduyla...
-BİTTİ (Haftaya, eğer yine erteleyecekleri tutmazsa, bir Martin Scorsese filmi konuşacağız)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et