Valerian (Öpüşen ergenler ve uzay savaşları), Sarışın Bomba (Öpüşen lezbiyenler ve soğuk savaş)
Bu haftanın öne çıkan, çizgi roman uyarlaması iki filmi de perşembeden vizyona girdi, çokça salona dağıtıldı ve sabah seansları dublajlı kopyalarla dolduruldu. Bu seyirci çekme numaralarıyla, küçük otobüs firmalarında çalışıp başka firmanın yolcusunu kapmaya çalışan otogardaki adamlara benzediler! Biri “Ablam Valerian'a buyur, Beşinci Element’in yönetmeninden Avatar kalitesinde uzaylı filmi" deyip kolundan tutarken diğeri, “Charlize Theron'un seksi yumruk darbelerini izlemek için şu taraftan abi" diye çekiştiriyor. Tercih sizin...
O zaman yazıyı okuduktan sonra karar verelim; iyi film, uzay operasından mı yapılır yoksa ajan geriliminden mi?
Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu (Valerian and the City of a Thousand Planets) - 1000 gezegen çok değil mi ya? Yerel yönetimleri güçlendirelim...
Yetenekli bir Fransız iken kötü yola düşerek Hollywood'un yüksek bütçeli filmlerine atılan, Leon'un, Beşinci Element'in, Lucy'nin (flash belleğimiz de pek zeki) yönetmeni Luc Besson'ın 210 milyon dolarlık 'yeni filmi... 'Uzay operası' denilen, garip yaratıkların dövüşüp öpüşüp savaştığı türdeki filme kilo kilo CGI boca edilmiş, 2750 küsur efekt kullanılmış (Interstellar'da bu sayı 750'ydi bak)... Özellikle Rihannalı sahnelerin efektleri kıyak olmuş; göz boyayıcı, çok renkli ve balık etli bir film ortaya çıkmış.
Star Wars'a, Avatar'a bir şekilde ilham olmuş, 1967 tarihli Valérian and Laureline çizgi romanından uyarlanan filmin başrollerinde ise Dane DeHaan ve iki yaz önce Kağıttan Kentler filminde görüp beğendiğimiz ve ağzının tek tarafıyla gülmesini seksi bulduğumuz Cara Delevigne* var...
* Bir de tek kaşımı kaldırabilsem acayip seksi olacağım ama...
Uzaylı yerliler de şiveli mi konuşuyor?
2700'lü yıllarda, Alpha'dayız... Burası dünyaya bağlı uzay istasyonuyken yüzlerce türün ortak bir yaşam kurduğu, Lazı, Kürdü, Çerkeziyle bir arada yaşadığı kocaman bir şehre dönüşmüştür. Valerian ve Laureline ise, hükümet adına çalışan bir binbaşı ve çavuştur; bir yandan cilveleşirken diğer yandan görevlerini yerine getirmeye çalışırlar. Bilmedikleri bir güç şehrin altını oyar, uzayda barış ve huzur ortamını sağlamak ise -başka kimse yok gibi- bu çocuklara düşer, ihale onlara kalır.
Alpha'nın tarihini görsel bir şekilde anlatan nostaljik açılış sekansı, filmin başında görünen yazlık Mül gezegeninin yaşayanları ve sanal gerçeklik sahneleri seyirciyi yakalıyor. Mavi bayraklı plajlarında birbirlerini kuma gömen Mül halkının başına gelenler ise tatile çıkamamış seyirciye teselli oluyor.
- Aslında koskoca çavuşum ama Hakan Peker'in Karam klibinde oynayan kadına benziyorum.
- Aslında kadim bir medeniyetiz ama tatil turlarının reklam afişleri gibi duruyoruz.
Püfür püfür uzay havası çekebilecek miyiz?
İkili arasındaki cilveleşme, her boş zamanında Laureline'ye yürüyen Valerian'ın öpüşme çabaları, evlilik ısrarları keyif vermiyor. Cilveleşmeleri üniversitede hazırlık okuyup amatör olarak flörtleşen çiftlere benziyor, tatsız diyalogları da listening sıkıcılığında duruyor. Öykünün politikliği ise, tarihsel olarak yerli katliamlarına ve güncel anlamda mültecilere uzanıp göz kırpıyor ama büyük resmi göremediği için filmi izleyen taksici ve berberlerin kalbini kazanamıyor.
Mül halkının minnak canavarı, üşengeç dinozorlar, Rihanna'nın oynadığı 'her şeye dönüşen uzaylı', Beşinci Element kadar eğlenceli olmasa da deli işi bir uzay operasında olduğumuzu hissettiriyor. Bana seyirci olduğumu hissettir diye kulağına fısıldadığımız yönetmen, karşılığını veriyor.
- Bu gezegende yer çekimi azaldığı için kilo vermiş olabilirsin ama hala balık etlisin Rihanna...
Bazı tespitler:
* Filmdeki askerler taktıkları gözlükler sayesinde, bedenen var olmadıkları mekanlarda hayalet gibi gezebiliyolar. Düşününce, aslında biz de 3D gözlükler sayesinde filmdeki rengarenk mekanlarda geziyor gibi oluyoruz. O zaman noluyor? Film, sinemanın kendisine gönderme yapmış oluyor... Ya da ne bileyim, koca Luc Besson sırf ekmek teknesi diye bu dandirik 3D gözlükleri övüyor olabilir.
* Doğaya uyumlu bir şekilde yaşayan Mül sakinleri, izleyicilere adeta ders veriyor, insan-doğa ilişkisi üzerine düşündürüyor. Sudan aldıklarını toprağa veren inci avcıları, "Aç gözlü olmayın, azıcık insan olun ki iki damla yağmur yüzünden kötü felaket filmi ortamı yaşamayın" diyor. Bu kısım biraz havada kalıyor gibi gelebilir ama konsantre olunca su basan Avrasya Tüneli girişi bile görülebiliyor.
Esmediği için havalandırmaya ateş edilen bir Adana otobüsü...
Puan: "Bi' Beşinci Element değil ama yani şimdi" anlamına gelen bir 70
Sarışın Bomba (Atomic Blonde) – Hasbelkader yıkılan Berlin Duvarı ve Charlize Theron'un diplomatik sevişmeleri...
John Wick’in ilk filminde de yönetmenlik eden David Leitch'in filmi, uzun zamandır Charlize Theron ve Sofia Boutella'nın sevişme sahnesiyle pazarlandı. Öyle ki filmin ismini Youtube'a yazınca, 'Atomic Blonde sevişme' çıkıyor, geçmişini temizlemeyen bir ergen ekranıyla karşılaşıyoruz. Oldukça karanlık bir gerilim olan ve John Wick'de çalışan Jonathan Sela'nın görüntü yönetmenliği yaptığı film, ayrıca 'Kadın John Wick' diye de duyuruldu. Lezbiyen ajan fantezisiyle ilgilenmediği düşünülen kadınları da kirli sakallı Keanu Reeves'i hayal ettirerek etkilemeye çalışıyorlar galiba...
The Coldest City ismindeki çizgi romanın uyarlaması olan filmin karanlık ve soğuk fragmanı da şöyle:
Hangi ajan, kimle, nerede, ne yapıyorlardı, kim gördü?
Lorraine Broughton isimli bir ajan (Charlize Theron), 1989 yılında, MI6 adına hem Doğu hem Batı Berlin'de görev yaparak bir listenin peşine düşer. Casusların gerçek kimliklerinin yazdığı bu liste KGB'nin eline geçerse Sovyetler, azimle mangal yelleyen baba gibi soğuk savaşı alevlendirebilir. Liste için CIA ve MI6 beraber çalışır, sahada da Lorraine öbürkü İngiliz ajan Percive'le işbirliği yapar. Lorraine, bu arada romantik bir Fransızla hem işbirliği hem de lezbiyen seks kovalamayı ihmal etmez.
"Adrenalin var, sevişme var gezme var, ne güzel iş! YÖKDİL'e girip başvursam mı?" diye düşündüren ajan Larraine'in dövüş sahneleriyle de aksiyon yaratılmış. Bu sahneler için Charlize Theron özenle çalıştırılmış, bazen becerememiş ama çok güzel olduğu için dövüş hocası hiç kızmamış!
- Ne demek lan kadının yeri mutfaktır...
Ajanlık filminin içinden bedava Tarkovski çıkması...
Ajanlık entrikası çok karışık olan ve Sovyetler/Komünizm eleştirisi pek iyi niyetli olmayan filmin en güzel yeri, Tarkovski'nin İz Sürücü (Stalker) filmine gönderme yaptıkları, Stalker seansı sırasında gerçekleşen sinemadaki kovalama sahnesi... İki film arasında bağ da kurulabiliyor. Ajanımız da Stalker filmindeki gibi gerçeği arıyor, sorguluyor, iz sürüyor, iz sürenlerden kaçıyor, gözüne kestirdiği hatunların Instagram profillerinin iciğini ciciğini stalk'lamaktan kaçınmıyor.
Böylece herkes filmi James Bond'a, John Wick'e benzetirken sinefiller Tarkovski görüp sevinsin diye karşımıza bir Tarkovski filmi çıkıyor. Kendini, çıplak Theron sırtı görmek için gelenlerden üstün hissediyor; film arasında sigaranı yaksınlar, Avrupa arthouse sineması sorsunlar istiyorsun...
- Hazır Batı olarak toplandığımıza göre biraz 3. havalimanını kıskanalım mı?
Kırmızı ışıkta durmama aksiyonu var mı?
Gri ağırlıklı puslu ortam, Berlin Duvarı'nın yıkıldığı, siyasetin kapalı kapılar ardında döndüğü zamana uygun... Dans, çatışma, sorgu sahneleri, duvar yazıları birbirine girince çizgi roman tadı da alıyoruz. Kırmızı-mor ışık ağırlıklı stilize iç mekanları görünce aklımıza Ankara pavyonları geliyor, anlıyoruz ki o akşam seks var. Lezbiyen sevişme sahnesi ise fragmandakinden fazlası değil belki ama güzel çekilmiş. Bir de tek plan çekilen merdiven dövüşü-araba kovalama sahnesi hoş bir sürpriz olmuş.
Çoluğun çocuğun rızkını pavyonda karılarla yiyen Lorraine...
Yalnız, zaten senaryosu karışık olan film, bir türlü nasıl biteceğine karar veremiyor. Seyirciyi döt edeyim, plot twist yapayım derken sürpriz üzerine sürpriz koyuyor, bayıyor. Sanki yönetmen doğum günümüzü unutmuş da telafi etmek için dandirik bahanelerle sürpriz yaratmaya çalışıyor. Yemeyiz ki!
- Sıradaki görev: Memelerini açamazsın diyen özel güvenliğe copunu yutturmak...
Puan: "O son sürprizi yapmayacaktın" anlamına gelen bir 65
Diğer:
Daha geçen Dunkirk'te fragman niyetine sesini duyduğumuz, bu sene tonla çekilen Churchill konulu filmlerden olan Churchill, "İş 'cin' ile başlayan kelimelere geldiyse sıctık, Cin-net Mahallesi ne zaman çekilir" dedirten yerli korku Cin Ayet-i Aşk, gerçek adı Türk Lokumu olan ve ciddi ciddi isim değiştirip ikinci kez vizyona giren yerli komedi Çılgın Kolej, yine 'mafya vs. aptal' konulu yerli komedi Düzensiz Düzenbazlar kalitesiz epik film Davut ve Calut: İnanç Savaşı, ormanını kurtarmaya çalışan 'aslan yürekli penguen' animasyonu Orman Çetesi ise haftanın kalan seçenekleri...
SONUÇ - Taksim'den girince sağda mı kalıyor orası?
Bu hafta Park Chan-wook'un (Old Boy'un yönetmeni işte ya) Hizmetçi (Ah-ga-ssi) filmi de gelecekti, onu da uzun uzun yazacaktım; hatta o filmi te 1 Nisan vizyonu yazısında yazacaktım ama yine son anda belirsiz bir tarihe ertelendi film... Genç kızlarımıza ücretsiz kurs verircesine ayrıntılı lezbiyen sevişme sahnelerinin ağırlıkta olduğu film, sansüre takılmış olabilir. Zaten Sarışın Bomba da kadınlar azıcık öpüşüyor diye 18+ alıp porno sitesindeki lesbian kategorisi muamelesi gördü, haberiniz olsun.
Hizmetçi filminin vizyon tarihi ertelendikçe ben...
Neyse, eğer daha çok eğlence amaçlıyorsanız Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu'na, "Ben yetişkin bir bireyim, daha çok gerilim ve şiddet görmeliyim" diyorsanız da Sarışın Bomba'ya gidebilirsiniz. Ayrıca, az bi salonda Başka Sinema'nın özel gösterimler yaptığı, büyük yönetmen Kieslowski'nin 3 Renk üçlemesine; Mavi, Kırmızı, Beyaz filmlerine koşarak gidebilirsiniz. Beyoğlu Sineması'nda da var, hazır filme gitmişken sinemayı da batmaktan kurtarabilirsiniz.
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Cumali Ceber geliyor ve ben bu hafta hiç bitmesin istiyorum)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et