Kare (Yabancılaşmalı, yüzleşmeli festival filmi), Testere: Jigsaw Efsanesi (Kol bacak kesmeli ergen filmi)
Kan revan görmeye hevesli ergenlerin parasını yemeye doyamayan yapımcılar, Testere (Saw) serisinin 8. filmi Jigsaw Efsanesi ile karşımızda bu hafta. Bir de yine orta sınıf ikiyüzlülüğü konulu bir Avrupa filmi var. Orta sınıf seyirci kitlesine "Aç da kendi dötüne gül" mesajı veren Altın Palmiye ödüllü Kare. Gişe yapımında da festival filminde de değişen bi' şey yok yani! Gişe seyircisi kelle paça kıvamına getirilmiş insan bedeninden, festival seyircisi Avrupalı yönetmenlere kendini fırçalatmaktan bıkmıyor belli ki.
O zaman, lafı çok da uzatmayalım, Testere'nin ilk filmi için hazırlanmış alternatif finali şuraya bırakıp iki filmimizi de bi' güzel yorumlayalım:
Testere: Jigsaw Efsanesi (Jigsaw) - Official soundtrack: 'Gel Testere gel Testere, bitsin bu gurbeeet...'
Herkesin bildiği gibi, kanser olduktan sonra çocuklaşıp "I want to play a game" diye ortalıkta gezinen iyi niyetli işkenceci John Kramer 3. filmin sonunda öldü; ama yok karısıydı yok dedektifiydi derken aynı tip oyunlarla 4 film daha çekmeyi başardılar. Her ne kadar 7'nci filmde "Bitiriyoruz" deseler de 8'inci filmi çekmeden duramadılar. Kendilerine 'Spierig Kardeşler' diyen Peter Spierig ve Michael Spierig yönetti, işte birtakım çok tanımadığımız insanlar da yazdı ve oynadı.
Ne oynuyorlar yine? Kanlı Batak, Kanlı King?
Oyunla başlıyor, oyunla bitiriyor, arada da bu işkence oyunlarında survivor'layan kurbanların işlediği suçlara flashback'liyoruz. Yine anlıyoruz ki bu oyuncu Jigsaw'un neye kızacağı belli olmuyor. Belki otobüste yaşlılara yer vermesek kızıp oyuna atacak bizi, esnafa 'kolay gelsin' demesek sokacak hızarın altına...
Herkesin birbirini suçlayıp birbirini sattığı dış dünyada da bu sırada “Ölmemiş miydi la bu adam?”, “Kill Bill olup tabuttan mı çıktı kodumun Jigsaw'ı” düşünceleri dönüyor. Buradaki öykü de az çok akıyor. Yeni Saw filmimiz de biraz 'artiz polisli dedektiflik', biraz 'oyuncaklı-işkenceli gerilim' arasında seyrediyor, kendini seyrettiriyor.
- İlandaki resimde saray gibi gözüküyordu bu ev ama ya...
Testere Hocadan özel ders mi alacağız yine?
Kurbanlarına geçmişte işledikleri suçları tane tane anlatıp ders verdiği için didaktik olacak diye korkuyoruz ama sözlü dersi uzatmayıp çabucak kol-bacak kesmeye geçtiği için didaktik olmaktan kurtuluyor Jigsaw. Öyküye zaten çok da önem verilmiyor gerçi. Orasında burasında çokça boşluk bulabiliyoruz.
8 filmi de izleyenlerin suçu günahı?
Yalnız, öykünün finalini sevdim. Her ne kadar oyunların bi' yaratıcılığı çekiciliği kalmasa da sonunda iyi bağlanıyor. Tamam diyoruz, bu final fena olmadı ama şu serinin de bir finali olsun artık! Zaten son 4 filmdir ''Hoca bitiiir! Hoca bitir hocaaa!' diye bağırıyoruz. Bari bu sefer dinleseler diyeceğiz ama yok, dinlemezler anam. İlk filmin yönetmeni sonrakilerin yapımcısı James Wan, sonra gitti Hızlı ve Öfkeli 7'yi çekti. Herif dünyadaki tüm serilerin uzamasını istiyor. Öyle bir misyon belirlemiş kendine...
Yerli Saw uyarlaması için bi önerim olacaktı ama şimdi uygun zaman mı bilemedim...
Yenisini yapacaklarsa da artık en vahşisini, en marjinalini bekleyen izleyiciyi tatmin etmeleri zor olacak gibi... Benim, sonraki filmler için önerdiğim naçizane işkence yöntemleri şöyle:
* Çevremize ilgisiz kalmamızın cezası olarak: Yıldönümü unutulduğu için çok kızgın olan sevgili tripleriyle başa çıkma, kolları triple bağlanmış sevgiliyi çözme çabaları... Sevgili kısa sürede ikna olmazsa -ki genelde olmaz- 5'te 4'ünde patlayıcı bulunan hediye paketlerini açmaya zorlanmak...
* Gece yatmadan kediye mama koymamanın cezası olarak: Kedi klavyenin üstünde gezinirken iş yetiştirmeye çalışmak (Evet, şu an bana olan)... İş yetişmezse, yapışkan tuşları aktif edilmiş bir klavyeyle doktora tezi yazmaya zorlanmak...
* Anneye karşı gelme cezası olarak: Bu iş için tutulan geleneksel anneler tarafından leğende kaynar suyla yıkanmak.. Çocukluğumuzun gerilimidir bu: Su gereksiz yere sıcak olur, biz leğende debeleniriz ve kurtaracak kimse yoktur. Aynı ortam yakalanabilirse nostaljik olur, duygusal da olur.
Yıkanmak istemeyen çocuk ifadesiyle bir Jigsaw kurbanı...
Puan: Eski Testere'nin ve o dönmeli çekmeli kıymalı makinenin hatrına 65
Kare (The Square) - Orta sınıf eleştirisi + göçmen sorunu = Cannes'da ödül
Aileyle kış tatiline gitmekten soğutan adam olarak tanıyoruz Ruben Östlund’u, Turist (Force Majeure) filmiyle… İsveçli aileyi dağın tepesine götürmüştü de koca Avrupalı medeni yengeyi “Piiiuh senin adamlığına" kıvamına getirmişti bu filmiyle yönetmen… Daha sonra bu yeni filmiyle Cannes’a gitti, sanat camiasının pek sevdiği “Biz böyle de geri zekalı orta sınıflarız işte” temasında çektiği film, jüri tarafından “Evet evet aynen böyle geri zekalıyız” alkışları ve Altın Palmiye’yle karşılandı…
Sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?
Bir modern sanat müzesinin küratörü olan Christian (Claes Bang), 'Kare' ismindeki bir enstalasyon ('enstalasyon' ne bilmiyorsan çaktırmadan linke tıkla) için hazırlık yapıyor, bu arada müzede modern sanatın vazgeçilmezi 'performans sanatı' örnekleri görülüyor. Diğer yandan Yılmaz Erdoğan'ın Organize İşler filmine selam çakılıyor, performans sanatına benzeyen bir hırsızlık olayıyla mağdur oluyor Christian... Derken olaylar gelişiyor (çok da gelişmiyor).
Orta sınıfın 'öteki'lerle ilişkisi üzerinden karşıtlık kurmak isteniyor. Fakat "Bugün nasl bir hareket çaksak da dünyanın geri kalanını kendimize gıpta ettirsek?" düşüncesiyle yönetilen İsveç'te çok 'öteki' bulamamışlar da sokaktaki birkaç dilenci ve ergen bir göçmen kollarından tutulup filme sokulmuş gibi duruyor.
Şey değil mi bu ya Adanalı belgeselindeki komik adam...
Kimseye güvenemeyecek miyiz anam?
Sanat eserleri ve Christian'ın yaşadıkları, güven ve yardımseverlik kavramlarını sorgulatıyor. "Peki biz nasılız?" diye kendimizi elliyoruz. Evet diyoruz ,yardımsever değiliz, hiç kimseye de güvenmiyoruz. Zamanında Bosch reklamlarında, "İnsanlara güvenimi kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim" deniyordu, şimdi o reklam da dönmez oldu, para kaybedeceğiz diye aklımız çıkıyor. Offf…
Karakterin yabancılaşmışlığını hissedemeyebiliriz yalnız. Orası Avrupa, emeklinin bile kalkıp çağdaş sanatlar müzesine gidebildiği bir yer, 7'den 70'e yabancılaşabilir onlar! Ben en son Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gidip vazo, taş keski filan görebildim, yabancılaşamadım..
İstiklal Caddesi'nin Bozulmayan Kısmı ismindeki gerçekçi bir eser...
Burun kıvrılası yerleri:
Film yaratıcı bölümlerden oluşuyor ama müzedeki vahşi performansın yer aldığı bir kısa film olsa da bu konuya yetermiş. En azından o son yarım saati kesilse 1 saat 45 dakikalık filinta gibi bir film olurmuş. Yüksek sanat eserine söveyim popüler kültüre de saydırayım gençlere de iki çift lafım var derken, söz almak isteyen sabah programı katılımcısına dönüşmüş yönetmen...
Yani mesajının altını fazla çizmiş, çok tekrara düşmüş ve kafasındaki her şeyi küçük küçük araya sıkıştırmaya çalışmış. Tamam, yine İsveçli usta bir yönetmen olan Roy Andersson Paşa da kısa kısa ilgisiz parçaları bir araya getirerek film yapıyor ama o bu işi muhteşem yapıyor. İsveçli ve yönetmen olman Hz. Roy gibi film yapabileceğin anlamına gelmiyor. Gelmemeli...
- Oha Enes Batur'a diss atmışlar yine...
Görsellik-performans:
Müzede geçen sahneler dışında, apartman içindeki merdiven-koridor çekimleri çok iyi tasarlanmış. Döne döne çıkılan merdivenlerle iki sınıfın birbirine ulaşma-ulaşamama halini göstermiş Östlund, iyi etmiş. Hele ki filmin sonlara doğru gördümüz, döne döne çıkılan merdiven sahnesi kelimenin tam anlamıyla rahatsız edici olmuş. Başım döndü, midem bulandı benim izlerken... Durduk yere "Neden asansör yok bu binada mk" diye İsveçli bir müteahhite sövüyoruz yönetmenin yüzünden..
Ayrıca; dublör koordinatörü ve Maymunlar Cehennemi'nin afedersin maymunluk koreografilerinden bildiğimiz Terry Notary performans sahnesinde müthiş bir iş başarıyor. Karakteristik ve şirin suratlı Elisabeth Moss'un duruşu* yetiyor ve Elijandro Edouard'ın oynadığı çocuk da çok doğal duruyor.
* Evrensel trip duruşu...
Puan: Altın Palmiye'nin ve o merdiven çekiminin hatrına 70
Diğer:
Macera Günlükleri: Sihirli Adaya Yolculuk: Haftanın animasyonu kategorisinden vizyona giren Hint yapımı film, çok satan bir çocuk romanı uyarlaması... Aamir Khan oynasa izlenir aslında...
Ketenpere: Şafak Sezer'in figüran rolünde mafyadan kaçtığı bir film olarak Şafak Sezer'in Kol Paçino'daki Şafak Sezer'i taklit etmeye çalışıp komiklik peşinde koştuğu bir saçmalık gibi duruyor.
Dünyanın En Güzel Kokusu 2: Fragmandan anladığım kadarıyla İncir Reçeli 2'de ne oluyorsa bu romantik devam filminde de o oluyor. Hem de Halil Sezaisiz!
Oha Diyorum: Yine Youtuberler komedi filmi çekiyor, kanallarının ismini aynen filme veriyor, fragmanda ağızdan ateş çıkarma efektinin kötülüğü göze çarpıyor. Analar ne özgüvenliler doğuruyor...
Valla ben komik Youtuber olarak şu arkadaşı tanırım, film yaparsa da izlerim...
SONUÇ - En olmadı neye gidelim?
Özetle, Testere: Jigsaw Efsanesi de Kare de sıkıcı ve boş filmler değil; isterseniz önce Kare'ye gidip yer yer sanat camiasıyla dalganızı geçerken eğlenebilirsiniz. Sonra da süresi oldukça kısa olan Testere filmine bira sonrası çorbacı muamelesi yapabilir, yönetmenden kelle paça sipariş edebilirsiniz.
Ama bence geçen hafta vizyona giren İşe Yarar Bir Şey'e gitseniz en iyisi olur. Ben daha yeni izledim onu da, şiirsel bir film olduğuna kanaat getirdim: Nazım Hikmet oyunu açmış da Nuri Bilge Ceylan orta yapmış, Angelopoulos kafa vurmuş gibi bir film, öyle de vurucu bir yapım...
Sağ gösterip sol vurduğumuz bir yazıyı daha bitirdiğimize göre, haydi haftaya görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
- BİTTİ (Haftaya Yavuz Turgul feat Şener Şen'in yeni filmi var. Gençler bi' yer verin bakayım büyüklerinize) -
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et