Star Wars: Son Jedi (8. Geleneksel Aralık Ayı Galaksi Birbirine Giriyor Şenlikleri)
Bu hafta, sadece Star Wars'lara tanınan bir ayrıcalıktan yararlanan Son Jedi filmi de iki gün erken vizyona girerek takvimimizi bozacak, günlerimiz birbirine karışacak. Filmde Luke Skywalker, Leia gibi efsane isimlerin yanında, genç ve yetenekli oyuncular aydınlık-karanlık arası maç yapacak ve hep beraber spoiler verenlere karşı savaşacak. Bir de her sağlıklı ve normal film gibi cuma günü gösterime giren Parti diye tatlı bir yapım var; bu filmden çok ekmek çıkmayacağı için Star Wars'tan yer kalırsa az bi' şey bahsedeceğiz.
'Ben hiç Star Wars izlemedim, bu filmi izlesem anlar mıyım" diyenler için de kısa bir workshop'umuz var. Sizi şöyle alalım:
"Bir önceki film nasıldı ki? Bu neyin devamı?" diyenleri de şuraya alalım:
Star Wars: Güç Uyanıyor (Hadi son caps'leri alalım, bitiriyoruz Star Wars muhabbetini)
Star Wars: Son Jedi (Star Wars: The Last Jedi) - Son dediğine bakma sen, daha yenecek çok ekmekleri var...
Geçen yıl bu zamanlarda çıkan güzeller güzeli Rogue One'ı da dahil edince serinin toplamda 9. filmi, öykünün ise 8. bölümü... "Ya ne gerek vardı şimdi bu seriye" dedirten bu üçleme biliyorsunuz ki, yüzüne bakılmayası Güç Uyanıyor filmi ile 2 yıl önce başlamıştı. 152 dakikalık süresiyle dikkat çeken serinin bu yeni filmini ise, aksiyon filmlerindeki becerisi ve çalışkanlığıyla bilinen Rian Johnson yazıp yönetti. Kendisi Rogue One filminde küçük bir silah teknisyenini oynamış, anlıyoruz ki Star Wars hayranlarından biri (galaya da Jedi kapşonlusuyla gelmiştir kesin).
İzlemesek ne kaybederiz?
Bu Star Wars'un büyülü bir yanı var. Hayatında bir kere izlediysen bile filmin başında o yazılar akarken kendini bi' değişik hissediyorsun, "Ben yokken galaksiye neler olmuş öyle?" diyorsun. Bu yeni yapımda da akan yazılardan anlaşılıyor ki Direniş güçsüz durumda ve kendilerine İlk Düzen diyerek galakside itlik düzenbazlık eden yönetimden kaçıyorlar. Köşeye sıkışmışlar; acilen helikopterlerle üzerlerine Güç serpmemiz gerekiyor.
Bu arada önceki filmde Gücün Starları yarışmasında 1. olup yeni 'seçilmiş kişi' olan Rey, Direniş'in adına Luke amcasının yanında ('amca' lafın gelişi, yanlış anlayıp kafanda bütün galaksiyi akraba yapma) ve eski solcu Luke'u gaza getirip Direniş'e çekmeye çalışıyor. Luke gönülsüz olsa da Rey yanında kalıyor, "Bu adamın çevresi geniş. Bi ilişki tuttursam iş ararken lazım olur" diye düşünüyor.
- Son Mohikan mı? Yok o başka film, siz yanlış gelmişsiniz canım...
Ay karanlıkta korkarım ben
Yine özel kişilerden ilerliyor film: Han Solo ve Leia'nın oğlu olan ama niyeyse onlara hiç benzemeyen, zamanında Güç zehirlenmesinden dolayı tipsizleşerek karanlık tarafa geçen Ben Solo, nam-ı diğer Kylo Ren, aydınlık tarafa geçmesi için uyarılıp duruyor. Psikolojik kısmına çok girmiyorlar ama zor bir karar olduğu belli: Tamam, karanlık taraf daha güçlü de, çok kasıntılar be, bir espri yapsan anlamazlar, hele ki inceleri hiç görmezler. Aydınlık taraf da ahlaklı filan ama en küçük yanlış harekette uzun uzun açıklamalar yapıyorlar. Çocuğunu dövmeyip de uzun rasyonel konuşmalar yapan modern ebeveynler gibi insanın içini kurutuyorlar.
Kışın sigara içebilmek için dışarıda otururken yanıbaşındaki UFO'ya sarılma isteği (Temsili)
Mal düzeni, mülk düzeni, hani bunun İlk Düzeni?
Bu üçüncü üçleme fena halde 4-5-6 üçlemesine benziyor ama bazı minnak yerleriyle seriye bir şeyler kazandırabiliyor. Filmin özellikle karanlıkta geçen sahnelerinde güzel bir yönetmenlik göze çarpıyor ve bu sahnelerle gerilim yaratılıyor. Aslında bu karanlık taraf daha kaliteli işlenebilirmiş; bu kadar yüzeysel olmasalarmış; hangi ortamda, nasıl kötülük yapması gerektiğini bilecek kadar usturuplu olsalarmış karanlık taraftakileri tutabilirdik.
Yönetmen, sessizliği iyi kullanıp gerilim yaratıyor ve "Sessizliğim bir çığlıktı, hepiniz mi sağırdınız" diyor. Senaryonun politikliği dikkat çekiyor; İlk Düzen'in tüm canlılar üzerindeki sömürüsü iyi işleniyor. Bir de Güç vasıtasıyla uzak mesafelerden birbirine bağlanan karanlık ve aydınlık kişilerin yüzleşmesi iyi duruyor; artık teknoloji iyice ilerlemiş, 8.5G ile görüntülü-temaslı iletişim kurulabiliyor.
Savaş varken uyuma numarası yapan Finn ve "Belki uyandırmaya kıyamazlar" temennisi...
Sevmediğin yerler var da söyleyemiyor gibisin?
İlk bir buçuk saatte tempo ve karakter gelişimi iyiydi, tatmin oldum. Sonra, üst üste gelen aksiyon klişecikleri ("Hemen öldürmeyip acı çektirelim ki biz döverken anası babası kurtarsın") büyüdü, birleşen klişeler kocaman bir Jason Statham'a dönüştü. Hevesim yitti, heyecanım "NASA 130 milyon ışık yılı uzaklıkta yeni bir yıldız buldu" haberi seviyesine indi. Son anda gelip kahramanları kurtaran Tanrının eli (deus ex machina der büyüklerimiz) klişesi ve seyirci şaşırtma amaçlı ters köşelerin sıklığı da yönetmen bizimle oynuyormuş gibi hissettirdi, küçük düştüm.
Yani, izlerken beklentiyi büyüten film, garantici bir yola girince, zaten ortada bilindik bir öykü olduğu için ı-ıh oldum. Bölüm 9'u da çekip bırakın lütfen diyecektim ki Rian Johnson'la yeni üçleme için anlaşıldığını duydum.
Lan hani Son Jedi'dı?
SPOILER (Öz Türkçe: şaşırtmacabozguncusu) içeren bazı sorular:
* Karanlık tarafın en güçlü adamı Snoke, sıkmak için kesilmiş portakal gibi ortasından ikiye bölünüp ne kolay ölüverdi, adamı daha doğru dürüst tanıyamadık bile, bu kadar mıydı? Havalandırılmayan yerlerde kala kala düşünemez olmuş bu karanlıklar, o tuzağa öyle düşülür mü? Sanki yönetmen "Valla benden öncekiler Snoke diye bir karakter sıçmış, kesiyorum ben bunu izninizle" der gibiydi...
* Benicio Del Toro'nun oynadığı hırsız karakterinin ne işi vardı filmde? Finn ve Rose'a birtakım abi nasihatleri verip sosyal mesaj kastı, eyvallah, eksik olmasın, ama final sekansında çok gereksiz değil miydi? Sanki adam "Sizin filmde serseri-karizmatik olup da sonradan vicdana gelen bir adam eksik. Bi' Han Solo değiliz ama bizim de hastamız çoktur" havalarıyla Harrison Ford'luk taslıyor gibiydi...
- Bu Harrison Ford'un serseri gülüşü nasıl yapılıyodu ki?
Puan: 65 (Yorumlarda çok söverseniz, evimi meşalelerle basacak gibi olursanız 70'e çıkarırım)
Parti (The Party) - Tek mekanlı, az süreli, renksiz, kelepir film...
Bir Hayalimiz Vardı filmi oldukça beğenilen Sally Potter 5 yıl sonra bu filmle karşımıza çıkıyor ve karakterleri eşit derecede önemli olan şu insanları bi' güzel oynatıyor: Patricia Clarkson, Bruno Ganz, Cherry Jones, Emily Mortimer, Cillian Murphy, Kristin Scott Thomas, Timothy Spall…Tek mekanda ve 71 dakikada geçip giden siyah beyaz filmin çekimlerinin iki haftada tamamlanıvermesi buraya ıvır zıvır bilgi olarak ekleniyor ve hep beraber "Oh, filmi çekmek de amma kolaymış ha!" diyoruz.
Sağlık Bakanının verdiği parti için randevu almamız gerekiyor mu?
Yeni Sağlık Bakanı Janet (K. S. Thomas) bunu kutlamak için arkadaşlarını çağırıyor, kocası da nedense mutsuz… Zamanında aynı feminist hareketten oldukları April (Patricia Clarkson) ona laf sokup duruyor derken işler karışıyor. Filmin ismindeki 'parti' iki anlamda da kullanılıyor. Hem bir ev partisi, hem de siyasi anlamda parti... Genelde bir arkadaş topluluğu olunca erkekler olarak siyaset konuştuğunu sanarız da ortamdaki kadınları dışlarız ya, bu filmde siyaseti kadınlar yapıyor.
Yalnız, 'siyaset' dedik diye filmi CNN Türk’te yayınlanan bir açık oturum gibi sanıp kaçma, oldukça komik ve enerjik bir film bu... April iyi güldürüyor özellikle... Normalde böyle bir iş arkadaşımız, hocamız, teyzemiz olsa uyuz oluruz ama filmde olunca gülünüyor, filmde zararsız…
"Artık düzgün bir iş bulacağım" deyince annem de böyle bakıyor bana...
71 dakika ne ya? Bi yere mi yetişmeleri gerekiyormuş?
Bir oyunculuk filmi bu; oyuncular hayran bırakıyor. Filmin en güzel tarafı da politikaya, ilişkilere dair tespitleri 71 dakikaya sığdırabilmesi oluyor. Kolay gibi geliyor, mesela biz film çıkışında arkadaşla konuştuğumuzda "Oğlum doğru dürüst kamera hareketi bile yok, konservatuar okuyan 3-5 kişi bulsak biz de çekeriz, nedir yaani?” dedik ama böyle yoğun bir senaryo yazmak kolay değil, o bizim goygoyculuğumuz... Peki o zaman, ey 150 dakika epik film çeken yapımcılar, festivallere 140 dakika film gönderen yönetmenler, sizin derdiniz nedir ya? İlle gelip keselim mi filminizi?!
- Arkadaşım 20 dakikadır anlatamadım galiba, hayır, faturalı hatta geçmek istemiyorum!
Mekan güzel mi?
Yönetmen, evin içini gayet güzel ve verimli kullanmış: Küçük bahçe, büyük salon, mutfak ve tuvalet de kullanılınca ev bir bütün olarak filme dahil olmuş. Film siyah beyaz olunca mobilyaların rengini filan çok göremiyoruz, salona alıcı gözüyle bakamıyoruz ama yönetmen de onu istemiş belli ki... Ev tasarımına çok dikkat etmeyelim istemiş, kaynana gibi banyoya girip "Aman evde de kadın var güya, niye buralar temizlenmemiş" şeklinde şikayet edelim istememiş.
- Niye her gelen kola getiriyor?
Puan: 70 (75 dakika olsa puanı da 75 olurdu. Eheh…)
Somali Korsanları (The Pirates of Somalia) - "Yaşlı bir Al Pacino'dan ne kadar prim yapılabilir?" sorusu üzerine...
Bryan Buckley diye bir adam yönetiyor, biraz da Al Pacino oynuyor. Gazetecilikte kendini ispatlamaya çalışan genç ve Batılı Jay (Evan Peyers), ailesinin yanından giderek Somalili korsan çeteleriyle takılıyor. 24 yaşındaki Jay Bahadur’un gerçek öyküsü, ön yargıları kırmamızı istiyor. Biz ise "Biz ön yargılarımızla barışığız, sen Al Pacino'yu göster" diyoruz ama 'genç oğlanı gaza getiren yaşlı' rolündeki Pacino 1-2 yerde görünüp kayboluyor. Şöyle bi başını çevirsen, esneyecek olsan ya da arkadaşının kulağına bir şey fısıldasan Al Pacino'yu kaçırma ihtimalin yüksek...
Onun dışında, Kanadalı adamımızın bir Somaliliye beyzbolu anlatmaya çalışması gibi evrensel değerlere vurgu yapılıyor, "İçine girmeden anlayamazsın" deniyor...
Diğer:
Papatya: Mehmet Doğan'ın yönettiği Papatya, Sinema TV son sınıf öğrencisi Umut ile en yakın arkadaşı Nuri'nin öyküsünü ele alıyor. Filmin öyküsünü bilmem ama Sinema TV öğrencisiyse iş bulamaz ki o be! Farkında mı bunun acaba? Yoo, gayet de kız peşinde...
Yeni Yıl Tehlikede: Alain Chabat'ın yazıp yönettiği bu komedi filmi, kendisine yardımcı olan elflerin hastalanması sonrası duruma çare bulmaya çalışan Noel Baba'yı anlatıyor. Kısaca, yeni yıl yaklaşıyor, Noel Baba filmi geliyor. Sahi, siz hâlâ yılbaşı planı yapmadınız mı?
Poyraz Karayel: Küresel Sermaye: Anlaşılan o ki mafyatik bir komedi filmi yapmaya çalışmışlar. Diziyi seven gelsin, mesela yine bir Kanal D imzalı film olan Cingöz Recai'yi seven koşsun demişler. Ben almayayım, yıllar öncesinin dizisi Tatlı Kaçık'lardaki komik mafya abiyi* tercih ederim ben:
* Çocuktuk işte, adam 'Seksi şempanze' diyordu, biz gülüyorduk.
Godard ve Ben: Hmm, haftanın en güzel işi gibi duruyor. Oscar ödüllü Artist'in yönetmeni Hazanavicius'un Cannes'da gösterttirdiği filmi, Fransız auteur yönetmen Godard ile genç oyuncu Anne'yi gösteriyor. Arka plana da 1968 eylemlerini koyunca, muhtemelen tadından yenmiyor.
Komik gibi sanki...
SONUÇ - Dakikalarını mı sayalım?
Burada ne kadar "Şöyle eksik, böyle gedik" desek de Star Wars: Son Jedi'a gideceksiniz siz di mi, boş yere birbirimizi kandırmayalım şimdi... Şunu diyeyim o zaman, 152 dakikalık film bu, e bir de Cinemaximum'a gittiysen reklamlarla beraber 180-190 dk oluyor, o kadar zaman karnın acıkmadan, kakan gelmeden dayanabilecek misin, bi' düşün... Maksatın eğlenmekse 71 dakikalık Parti de bunu gayet karşılıyor, ona yollanabilirsin. Godard ve Ben'de şans vermelik duruyor, bi' deneyebilirsin.
Bu arada bu hafta, haftanın filmlerini oylatmak yerine Star Wars anketi yaptım, hadi coşturalım aşağıyı. İsteyen Son Jedi, isteyen Yeni Bir Umut seçsin ama benim tercihim Rogue One'dan yana. Onu da söyleyeyim, gidip tıpış tıpış Rogue One'a oy vermenizi rica edeyim.
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Woody Allen var. Ooo, sen sevdiğim...)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et