Çocuklar Sana Emanet (Çağan Irmak’tan korkutmaya kıyamayan korku filmi)
Bu hafta, Onur Ünlü'nün büyük bir yönetmenlik becerisiyle, Gerçek Kesit'i sinemaya tam da Gerçek Kesit gibi uyarladığı filme gidecektim ama seans saatleri uymadı, ben de genel izleyici kitlesi gibi davrandım: Gittim gişenin önüne, ekranlarsaki minik fragmanlara baktım, büyük karton afişlere baktım, "Hmm yönetmen Çağan Irmak, en azından ağlarız" dedim, "Aa bu şey dizisinde oynayan çocuk değil mi" diye heyecanlanıp Çocuklar Sana Emanet filmini seçtim. İzlerken de anladım ki meğerse gerilimmiş. Genel izleyici kitlesi olmak sürprizlerle doluymuş.
Çağan Irmak demişken, şu efsanevi sahneyi 46747. kez izleyelim önce de öyle geçelim yazıya:
Çocuklar Sana Emanet - Tarla domatesi görünce sevinen masum kentli orta sınıf çiftin başına gelenler...
On üçüncü sinema filmini çeken; en çok melodram seven, yer yer psikolojik-fantastik şeyler deneyen, dönem filmlerine karşı da boş olmayan Çağan Irmak, bu sefer korku-gerilim deniyor. 2005-2006'da yaptığı kendi dizisi Kabuslar Evi'ne selam çakıyor, yine mesaj kaygısı ve sevgi sözleri öne çıkıyor, başrolde de "Neredeyse bir İtalyan yakışıklısı" yorumlarından bildiğimiz Engin Akyürek göze çarpıyor. Bir de Ç.Irmak'ın vazgeçilmezi Şerif Sezer bulunuyor, bir de Sarmaşık'ın kaptanı Osman Alkaş...
İç mimarlık yapan Kerem'in hayatına eğiliyor öykü. Eşiyle beraber huzurlu bir yaşam sürüyorlar, tek dertleri çocuk sahibi olamamak... E madem çocuk sahibi olamıyoruz, gidelim Assos'a tatil yapalım diyorlar ve maalesef organik domatesler daha yeni yeni kendini gösterirken yolda bir trafik kazası geçiriyorlar. Kadına yazık oluyor, adamın başına da türlü belalar musallat oluyor ve gerilimimiz başlıyor. Fakat o gerilimli bölümden önce de öyküde bazı gizli gerilim unsurları bulunuyor;
* Adamın mesleği iç mimarlık olduğu için, işinde ne kadar başarılı olsa da her an biri ona "İç mimar olacağına hiç mimar olma daha iyi, pehehe" diye espri yapacak gerilimini iliklerimize kadar hissediyoruz.
* Başlarda, Kerem ile sevgilisinin ilişkilerinin fazlaca iyi olması da bi' geriyor, araları bu şekilde vıcık vıcık muhteşem olunca biri kesin ölecek diye düşünüyoruz. Çünkü adamın eve gelince eşine "Aaşk evde misin?" diye seslenmesi hiç normal değil...
* Altı üstü birtakım evlerde alçıpan yapan bir iç mimarın birtakım çıkarımlarda bulunup "tıpkı hayat gibi" diye bağlaması da geriyor. Etrafta gördüğü her şeyi hayata, yaşamaya benzeten Çağan Irmak karakterlerini getiriyor akla, panikletiyor!
* Bir de bazı sahnelerde eskilerin pop şarkılarını duyunca irkiliyor, ürperiyoruz. Seyyal Taner'in sesini duyunca kulakları dikiyor, "Ulen elinde plaklarıyla Issız Adam'ın hayaleti gelmesin şimdi. Bağlanmayı sevmeyen hayaletle uğraşmayalım bi de" diye düşünüp yıpratıyoruz kendimizi.
- Bak içime dert oldu uyuyamadım yine... İç mimar tadilatçı değildir o. ç!
Neyse, filmi yorumlamaya geçelim mi artık?
Şunu belirtmeliyim ki; filmin en önemli yeri olan trafik kazası, ne kadar da kötü çekilmiş öyle ya acaba ulan ama?! Arabanın nereye çarptığı belli değil, kazazede çocuğun nasıl ezildiği belli değil, kadına ne olduğu görülmüyor, şöyle doya doya slow motion bir şekilde cam kırılması bile göremiyoruz, çoğu klipte daha iyisi var bunun be!
Kazadan sonra ise iç mekan gerilimine odaklanılıyor; evde ortaya çıkan canavarlar BÖH diye bağırıp iç mimar diye fısıldayarak korkutmaya çalışıyor. Fakat Kerem sessiz sakin bir sahil beldesine gittiğinde o huzurlu sessizlikte çok güzel karşıtlık oluşturabilecek bir dış mekan gerilimi yaratılamıyor. Seyirciyi şezlongu kapılmış emekli çift gibi gerebilirlerdi oysa...
- Amatör fotoğrafçılar köylü amca-nene çekmek için koşarak geliyor... Şimdi sıçtık!
Nelere gerilemiyoruz?
* Bir müddet deniz kıyısında bekletilen Çağan Irmak karakterleri, duygusal deniz havasının etkisiyle yine hemen şiveleniyor ve yöre ağzıyla konuşan karakterler, filmin gerilim duygusunu da öldürüyor doğrusu... Kalcek diyen köylü teyzemin olduğu yerde gerilim ne arar yahu?
* Ne türde film çekerse çeksin eli dram yüklü diyaloglara kayan Çağan Irmak, yine bol bol duygusallık serpiştirmiş filme... Devrik cümlelerle konuşan Çağan Irmak karakterleri, birbirlerini "yaralıdır yüreği" diye betimlerken, birbirlerinin yüreğini 'yangın yeri' diye çağırırken gerilim yine yalan oluyor. Neredeyse canavara ağlayacak duruma geliyoruz.
* Filmdeki asıl sorun ise, sonlara doğru fazlaca uzaması, böylece finaldeki gerilim dolu olması gereken yüzleşmenin heyecanını kaybetmesi, yok inancını kaybetmesi oluyor. Büyük gerilim ânı ha geldi ha gelecek derken araya flashbackler giriyor, gereksiz yan karakterler giriyor, o arada canavarın canavarlığı kalmıyor. Koskoca canavar, en fazla dağdan inen kurtlaşıyor hadi bilemedin azgın mart ayı kedisileşiyor.
- Çağan Irmak mı bu kapıyı çalan? Yeni filminde mi oynatacak beni yine?
Eee sen de ama?
Ha, güzel bir yeri yok mu filmin, var tabii ki? Yıllların öykü anlatıcısı Çağan abey, canavar olayını da güzel bir yere bağlıyor, bir şekilde filmin ortalarında (ya da ortasının biraz sonlarda kalan kısımlarında, tam ölçmedim) gizemli ve çekici hâle getiriyor anlattığı şeyi. Ayrıca canavarı dinle açıklamaması, Şifacı Nine'nin hacı-hoca tayfasından daha çok bir şamanı andırması güzel olmuş. Sevgili yönetmen, Kerem'in travmasını biraz belirgin hâle getirse, eşine duyduğu özlemi az daha alevlendirse, canavarı da az daha korkunç hâle getirip iyi bağlasa iyi bir film olabilirmiş yani...
Bir de, ne bileyim, yani olur ya, 1-2 eski solcu karakter koysaymış da o döneme flashback mi çaksaymış ne? Babam ve Oğlum'un solcu babasını, Çemberim'de Gül Oya'nın dönem oyasını özleyen vardır belki aramızda (ben)...
Şu zincirlerini kırmaya çalışan abi solcu olsa ne biçim anlam çıkardı aslında Çağan abey...
Puan: 45 (Yani ortalama ile vasat arasında, tam ortalama olmaya yaklaşmışken bir şey onu engellemiş manasında)
Gerçek Kesit: MANYAK - Flash TV kapılarını Onur Ünlü için açtı...
Gerçek Kesit... Flash TV'nin en ilginç programlarından biriydi ya da kıstas Flash TV olduğunda ilginç ne demekti, sıra dışı ne demekti, hiç emin değildik... Bu Gerçek Kesit programındaki en normal şey Perihan Savaş'ın sunumuydu, onun dışında oyunculuklar da öyküler de bir garipti. Ama ne bileyim, Latif Doğan Küstüm Show kadar da garip değildi hani... Belki Onur Ünlü, bu programı 72 dakikalık bir filme uyarladığı gibi ilerie Latif Doğan Küstüm Show'u da filme çeker, ayrıksı tarzını coşturur.
Senaryoyu da yazan Sarı Bıyık Cahit Kaşıkçılar'ın oynadığı Rıza, ölmüş annesinin vefatını kabullenemiyor ve bir yandan da komşu kadından hoşlanıyor. Öykü bu... Sonra birtakım olaylar oluyor ve Sırrı Süreyya Önder'den Serkan Keskin'e, Türkü Turan'dan Onur Ünlü'nün kendisine kadar çeşitli ünlüler kadraja giriyor. Böylece Gerçek Kesit Yılbaşı Özel bölümü gibi bir film izleniyor, bunun da sinemada ne işi var bilinmiyor. Basın gösteriminden çıkan çoğu eleştirmen "Flash TV mi izlemeye geldik buraya?" diye serzenirken bir kısmı da bazı yerlerde eğlendiğini belirtmişti. Atilla Dorsay ise filmden bahsederken yine Visconti'nin Camus'dan uyarladığı Yabancı'dan bahsetmeyi ihmal etmedi.
Albert Camus'yu Luchino Visconti'yi bilmem ama film, Gerçek Kesit'in biraz daha küfürlü ve kaba komedi hâli gibi, Onur Ünlü'nün kamerayla yaptığı basit bir goygoy gibi duruyor.
Instagramda bu kareyi görür görmez Albert Camus gelmişti benim de aklıma...
Puan: Everything is something happened (Fatih Terim telaffuzuyla)
Pasifik Savaşı İsyan (Pacific Rim Uprising) - Robotlar ve canavarlar savaşıyor, olan yine vatandaşa oluyor...
Bunun da önceki filmini Guillermo Del Toro (hani şu Oscar alan) yönetmişti de en azından birkaç ışık oyunu vardı, karanlık gece filan vardı... Bu filmde ise sadece büyük şehirde yıkılan bi şeyler var. Öykü hemen hemen yok; işte birtakım canavarlar kamu malına zarar veriyor. Transformers'takine benzeyen birtakım robotlar da savaşıyor. Star Wars'un Finn'i olarak bildiğimiz John Boyega başrolde oynuyor. Steven S. DeKnight diye bir adam da yönetiyor, kim bilmiyorum. IMDB'den Wikipedia'dan baktığımla size biliyormuş gibi yapabilirdim, ama yapmayacağım. Böyle de açık yürekli, özü sözü bir insanım.
Neyse, herhalde son Transformers'tan daha kötü değildir.
Diğer:
Kayıp Prenses: Haftanın animasyonu ve Prenses-Büyücü-Ressam üçgeninde geçiyor. Haydaa, daha üçgeni bilmeyen çocuklar için yapılmış filmden bahsederken üçgen dedim, tövbe estağfurullah...
Bordo Bereliler 2: Afrin: 2017'nin en kötü filmi Bordo Bereliler Suriye'den sonra, artık kaç günde çekilmişse yenisi geldi. Yine senaryoyu bir hafta eve kapatılıp A Haber izletilmiş bir çocuk yazmış gibi hazırlandı, birkaç da patlama efekti kondu. Her şey, her an gaza gelmeye hazır kişilerin gazlanması için...
Kar: Bu haftanın iyi yerli filmlerinden olduğu belirtiliyor. Uyuşturucu, dövüş, seviş batağındaki gençlerin artık arayışları mı dersin, savruluşları mı dersin, öyle bir öyküsü varmış. RTÜK denetiminden koşarak kaçmaya çalışırken kendimizi Emre Erdoğdu'nun filminde bulabiliriz.
Velayet: "Şşt ağır olun bakayım" talimatlarıyla oyuncuları zorla ağır hareket etmeye zorlayan ağır tempo Fransız sanat filmi ekolünden Xavier Legrand; 'çocuklar, erkek şiddeti ve her şeye de yetemeyen Avrupa hukuku' konulu bir film çekmiş. Yavaaş yavaaş sorgulayın diye...
Zat-ı Mahfuz: Bitlis'te yaşamış dini şahsiyetler, belgesel-kurmaca arası bir biçimde anlatılmış. Fragmanın tarzı çok ilginç yalnız, insan korkuyor da bir hocaya okutası geliyor...
Martı: Erkan Tunç yazıp yönetti, birkaç festivalde yarıştı, ödül de aldı. Birol Güven'in yapım şirketi MinT'ten çıkmış en ilginç iş olabilesi filmde Onur Buldu, İrem Sak gibi popüler kişiler oynuyor. Sürprizli bir öykü deniyor, kara mizah bir tarzı var deniyor, hmmm, gittikçe ilgimiz çekiliyor ve bu yapımı 'Diğer bölümün fragman koyulası filmi' ilan ediyoruz.
SONUÇ - Hayırdır, bir yere mi yetişeceksin?
Bu hafta gördüğünüz gibi Kar, Martı gibi alternatif işlerin dışında yine gidecek bir film görünmüyor, yani o kadar yazıyı yine boşuna yazmış gibi olduk. Yalnız işim ne kadar da garip ya, yaz yaz yaz sonra film önereme... İş hayatında olsam kimseye hiçbir şey öneremediğim için 2 gün barındırmazlar beni! Neyse neyse, hâlâ izlemediyseniz Haluk Bilginerli Şahsiyet dizisini izleyin bence siz, sonra yakın zamanda Dip diye yine güzel bir yerli dizi gelecek gibi, RTÜK denetimi gelmeden koş koş...
Dur bitirmeden Çağan Irmak Top 5 yapayım ya, içimden geldi: 1) Mustafa Hakkında Her Şey 2) Karanlıktakiler 3) Babam ve Oğlum 4) Ulak 5) Prensesin Uykusu
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Tolga Karaçelik, Sundance ödüllü filmiyle geliyor, bayraklar Karaçelik için aslıyor)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et