İzlemeyeni Dövüyorlar: Netflix'in Toplama Animasyon Dizisi 'Love, Death & Robots'...
Bu hafta hastaydım, vizyon filmlerinin basın gösterimlerini kaçırdım ve madem dedim, yattığım yerden malak gibi Netflix izliyorum, o zaman Netflix'in yeni çıkardığı animasyon dizisini yazayım size. Zaten Twitter'a ne zaman girsem Netflix dayıyordu sponsorlu 'Love, Death & Robots' içeriğini, o dayamasa bile diziyi bir an önce izleyip övmek için kapışanlar sürekli tweet atıyordu, kaçma imkanım yoktu. Dedim yazayım madem, yazayım da hem muhabbetten, beyaz yakalı ortamlarından ayrık kalmayayım.
En çok Deadpool’dan bildiğimiz Tim Miller ile usta yönetmen David Fincher'ın yürütücü yapımcı olduğu ve çoğu öykünün bilimkurgu yazarlarından uyarlanıp taşeron senarist ve tasarımcılara yaptırıldığı, 18 öyküden oluşan bu antoloji dizisinin animasyona yeni soluklar aldıracağı söyleniyordu. Deadpool deyince akla çok sert ve pek absürt sahneler geliyordu, bakalım öyle olabilmiş miydi? David Fincher ki en dandirik öyküden ne acayip filmler çıkarırdı, bakalım çıkarttırabilmiş miydi?
Bakalım görelim, beklenti tavanlaştırıcısı Netflix acaba dizilere önyargılı olan beni tatmin edebilmiş mi?
'Doş doş' 'daş daş' 'dış dış' diye sürüp giden dövüş sahneleri...
1. Sonnie’nin Avantajı (Sonnie's Edge)
1991 yılında yayımlanan bir öyküden uyarlamaymış. Bu 'kısa' ile beraber (David Fincher 'bölüm' demeyin, 'kısa' deyin diyor) hipergerçekçi, yani bizim suratlara aşırı benzeyen karakterlerin yer aldığı bir animasyon tekniğine hayran kalıyoruz. Sonra da görüyoruz ki kısanın büyük bir bölümünde iki avatar canavar birbirlerini ısırıp koparıyor, PEENÇ diye pençe filan atıyor ve kısa böylece sürüp gidiyor, haydaaa diyoruz. En sonunda da şaşırtmacalı bir hareket çakılıyor seyirciye -ki biz bunu en baştan tahmin etmiştik. Burun kıvırıyor, "Amaan hadi sen de" yapıyoruz. Netflix, çok kısa zamanda duygudan duyguya sürüklüyor bizi.
Teşekkürler bu duyguyu da bize yaşattığın için Netflix. Bizi yine neon ışıklar altında şiddete, ucu dikleşmiş düğme gibi kadın memesine ve bölüm sonu şaşırtmacasına, plot twist'e doyuran Netflix…
2. Üç Robot (Three Robots)
Bu bölümde (Amaan, düdüklemişim Fincher'ı şimdi, kısa demeyeceğim bölüm diyeceğim işte) bir Pixar animasyonu naifliğini, animasyonlardan alışık olduğumuz yüzeysel bir ekolojik mesajı ve de yine Pixar'ı andıran hınzır esprileri görüyoruz. Bi Pixar kadar olmasa da hoş. Özellikle bölümdeki robotların insanların rutin davranışlarına anlam verememesi ve insana dair tespitler "Ne kadar basit ve gudik canlılarmışız" dedirtiyor. Ve kediler ne kadar da güzel… Evet, durduk yere kedi övesi geliyor bölümün. Çoğumuzda olduğu gibi...
Ben ise durduk yere seni övmek istiyorum ey Jetgiller'deki vefakâr temizlikçi robot...
3. Tanık (The Witness)
Tüm bölümler arasında, tekniğin en bariz şekilde öne çıktığı animasyon bu bence. Oscar'da animasyon ödüllü Spider-Man: Into the Spider-Verse filminde konsept tasarımcı olan Alberto Mielgo imzalı animasyonda, çizgi roman efektleri de gerçekçi tasarım da oldukça çekici, bu açıdan ışıltılı Avrupa kentlerini akla getiriyor. Ama bütünsel olarak düşünüldüğünde içi boş gibi, doldurma bir iş gibi, bu yönüyle de Yenikapı meydanına benziyor. Yani şimdi affedersin, bölümün yarısında kıllı vajinalı çıplak kadın dansı koyduğunda çekici olmuyor o iş... Yani sen valla adamı zorla muhafazakar yaparsın Netflix!
"Aslında muhafazakarlıkla da alakası yok kuzum, senin şikayet ettiğin şey 'male gaze' olayı, 'yaratıcının röntgenci bakışı' yani" dediğinizi duyar gibiyim. Teşekkür ediyorum yüce entelijansiya.
- Geçen gece makyaj videolarını çok karıştırdım galiba...
4. Özel Kıyafetler (Suits)
Heyecan verici başlıyor bölüm, "Hmmm, fütürist bir anlayışla çiftçilik yapacaklar galibaa" diyorsun, sonra birden kocaman robotlar tarlaların ortasında dev böceklere kurşun sıkıp duruyor. E bildiğin oyun la bu! Kumanda yerine oyun konsolu olsa elinde de, dış dış dış diye, tutututu diye sıksan bari... Oyun bu oyun, animasyon olsa ben bilirdim... Böcek kurşunlaması devam ederken kahramanlığa dair, fedakarlığa dair duygulanmamız gereken yerler geliyor, ama hiç de sizin oyununuza gelemem efendim. Hiç de gelemem.
Şey değil mi ya bu, bi tane bilimkurgu filminde vardı hani, du dilimin ucunda bak?..
Heh, tamam...
5. Ruh Emen (Sucker of Souls)
Bu galiba, tek bir planı* haricinde, dizinin en kötü bölümlerinden biriydi. Şaşırmış arkeologların Kazıklı Voyvoda'nın lanetiye karşılaşmaları, kaçmaları, kaçarken daha da şaşırmaları, şeklinde özetlenebiliyor. Hipergerçekçi birkaç bölümden sonra basit çizimli kaçtı bu bölüm, ama o sorun değildi, çizim basit olabilirdi, asıl sıkıcı olan konunun basit olmasıydı. Daha gizemli şeyler görmek isterdim. Peki karşıma ne çıktı: Drakula. Bir de bol bol efekt ve ses... İnsan bir yaştan sonra kuru gürültüye tahammül edemiyor!
* gif'i 3-5 kere izleyince bölümü izlemekten daha verimli bir iş yapmış oluyorsun...
Komikli bölümler de varmış len, hiç söylemiyorsunuz...
6. Yoğurt Dünyayı Ele Geçirdiğinde (When the Yogurt Took Over)
Daha böyle Fransız animasyonlarına, stopmotion’larına benzeyen biçimi ve politik mesajlarıyla, absürt anlatımıyla dikkat çekiyor. Yoğurdun yönetimi ele geçirmesiyle başlayan ve bunun sonuçlarını seren öyküsü fena değil. 6 dakika la zaten, kötü olsa ne olur? Bi hmm dedirtiyor, iyi iyi güzel dedirtiyor, tamam tamam anladık dedirtiyor. "Tamam tamam yerelde CHP ama başkanlık seçiminde söz Yoğurt'a vercem" de dedirtiyor.
Dünyayı ele geçiren sütlaç olsa daha iyi olurmuş gibi geldi bana... Bi hizip olsa Sütlaççılardan olurum ben...
7. Aquila Yarığı’nın Ötesi (Beyond the Aquila Rift)
'Beşinci boyut, göreceli zaman, kara delik ve kızım olmadan asla' temalı bilimkurgu Interstellar ile 'Güzel uzay üssü ve güzel Jennifer Lawrence' temalı bilimkurgu Passengers filmlerinin tam ortasında bir tarzı var. Hiper kere hiper gerçekçi bir teknik gözümüzü alırken bilindik bilimkurgu temalarını birleştirmişler. Uzay boşluğunda karanlık bir sahne ve vurucu bir müzikle LAP diye izleyenin kalbine oturmayı da başarabilmişler. İşte bu şekilde benim aklımda, hissiyatımda sadece bir sahne bırak istiyorum Netflix, çok mu şey istiyorum? Ayrıca bölümde tutkulu bir sevişme sahnesi de mevcut ve tabii bazıları da bunu istiyor.
8. İyi Avlar (Good Hunting)
Ve işte, eğer buraya kadar sabredebildiysen, dizinin en güzel iki bölümünden biri olan bu güzel parçayı, bu nadide şeyi izleyebilirsin. Baştan sonra güzel bir Uzak Doğu filmi izlemişsin gibi bir his veriyor. Böyle steampunk havasında, yani buharlı makineler çağında yüksek teknolojili bir atmosfer kuruyor, mekan tasarımıyla etkiliyor. Bir yandan da büyü müyü işleriyle teknolojiyi harmanlıyor ve yozlaşma ile sömürüyü bir potada eritiyor, bir blender'dan geçiriyor, servis ediyor. Hafiften melodram ve abartısız bir aksiyonu da mevcut. Kararında valla. Bi de Çinliler Çince konuşsa, eksiksiz bir bölüm olurdu...
Robot da olsan bir memen gözükmeli. Burası Netflix dizisi...
9. Çöplük (The Dump)
Burada da yine plastik bir animasyon tekniği seçilmiş gibi. Hani 90'larda siyasileri taklit eden Plastip Show diye bir program vardı ya, biraz onun gibi. Ve evet, benim de animasyona dair teknik bilgim aslında bu kadar, bakma sen. Bu bölümde; şehir çöplüğünde ikamet eden bir adamla bir memurun konuşması gerilim yaratacak gibi oluyorsa da yaratamıyor ve bölüm sonundaki küçük bir espri için onca emek çarçur ediliyor. Onca emek çöplüğe gidiyor deyip bölümün ismiyle bitirmiş olalım da anlamlı gibi olsun...
10. Şekil Değiştirenler (Shape-Shifters)
Yine hipergerçekçi bir asker animasyonu izliyoruz. Anlıyoruz ki asker bölümlerini 'fijun fijun' diye ışın sıkılan bir uzay animasyonundan ayırmak ve çatışmanın dehşetini artırmak için daha gerçekçi yapmışlar. "Counter oynamaya benzemez bu" demişler, "Mesela Söz dizisini izlemeye benzer bu" demişler bu teknik tercihleriyle... Neyse; Love, Death & Robots'un diğer bölümleri gibi, hayatın içinden can alıcı bir olayla (Afganistan işgali) efsaneleşmiş bir kurmacayı (Kurt Adam) birleştirip servis etme formülü uygulanmış. Sonuç olarak da; birbirininin ağızlarını ısırmaya çalışan kurtlar kalmış akılda. Maalesef...
Maçka Parkı'ndaki köpekler de böyle oluyor bazen. Sahipleri çok kızıyor, "Hayduuut, mmm, otur çabuk" diyor...
11. Yardım Eli (Helping Hand)
Başlı başına bir öykü bile sayılmaz bu. Cuaron'un Yerçekimi filmi ile Danny Boyle'un 127 Saat filminin karışımı bir şey. Benim anlamadığım, animasyon bir şey yaparken tasarımcıların eli hayvan gibi özgürken, istediklerini yapabilecekken uzay boşluğu atmosferinin bile yaratılamamış olması... Bu bölümü yapan, animasyon bölümünde hocasından geçer not alır belki ama bu hâliyle benden geçer not alamaz. Hey yavrum hey!
12. Balık Gecesi (Fish Night)
Joe Lansdale'in öyküsünden uyarlanmış, öyküye bi göz gezdirdim, pek de uyarlanamamış. Çölde okyanus hayali görme fikri iyi güzel, duyunca bi hoş oldum ama sadece bir fikir parçacığından olsa olsa Radiohead klibi olur, ha o bak güzel olur, bayıla bayıla izleriz. Ama bu hâliyle "Doktor bu ne" dedirtiyor. (Hâlâ "Doktor bu ne?" esprisi yapan kaldı mı ya?)
13. Şanslı 13 (Lucky 13)
Yine içinde askeri savaş olduğu için aşırı gerçekçi bir animasyon izliyoruz. Evet artık bu bölüme gelinceye kadar biz çoğu şeyi anlamış, çözümlemiş oluyoruz babam. Neyse, burada bir makineyle, yani savaş uçağıyla kadın bir pilot arasında kurulan bağ, duygularımıza hitap ediyor. Belki bir an çok gazlanıp "Ooyyy ponçik uçak" diyebiliyoruz. Yine de daha duygusal makinelere rastlamıştık ama biz. Mesela bak aşağıda ne var:
Ooo, en güzel bölüm müymüş bu ne?
14. Zima Mavisi (Zima Blue)
2005 yılında yayımlanıyor Alastair Reynolds'un yazdığı bu filmin öyküsü de... Ne de güzel yazılmış yalnız -ki İyi Avlar ile beraber en sevdiğim iki bölümden biri oldu. Sadece öykü değil, görsel anlatım da bir o kadar güzel. Sert çizgiler ve mekan kullanımı tam öykünün gerektirdiği gibi. Bir renk olarak mavinin kullanımı çok çok iyi. 'Robotlaşılan çağ'ı pek iyi anlatıyor, dizinin temasını -İyi Avlar ile beraber- en iyi karşılayan bölüm. Ayrıca bu iki bölüm, Nazım Hikmet'in 'Makinalaşmak İstiyorum' şiirine de en yakın bölümler. Dikkat ederseniz "trrrrum, / trrrrum, / trrrrum! / trak tiki tak! / makinalaşmak istiyorum!" dizelerini duyabilirsiniz bu bölümlerde.
- ve ben ancak bahtiyar olacağım / karnıma bir türbin oturtup / kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
15. Kör Nokta (Blind Spot)
Biraz Mad Max gibi… Ama biraz. Yani öyle yapmaya çalışmışlar da olmamış ve izlerken istemsiz bir şekilde sallıyoruz küfürü, "Ne alakası var lan mk bunun Mad Max ile" diyoruz. Küfür için kendimizden utanıyoruz, bu 18+ Netflix içeriği bizi çok bozdu, diye düşünüyoruz. Biraz Çocuk içeriklerinde mi takılsak acaba? Oradaki animasyonlar nasıl ki? İzleyen varsa yazsın...
16. Buzul Çağı (Ice Age)
Animasyon filmlerde en sevmediğim şey, gerçek görüntüler arasına sıkıştırılan animasyon parçaların olduğu live-action şeylerdir. Bu da öyle, yeni taşınan bir çift dolabın buzluğunu açtıklarında orada gelişmekte olan bir medeniyet buluyorlar filan. Simpsons'ın şu bölümünde, Lisa'nın dişinde oluşan medeniyet fikrinden daha kötü işlenmiş... En başta buzlukta küçük küçük insanlar, ahşap evler filan görünce bi Game of Thrones jeneriğinde Kuzey'i izliyormuş hissiyatı yaratıyor, hoş oluyor. Sonrasında ise "Bu ne" dedirtiyor. "İsmini İce Age koymuşsunuz, bari bi tane Sid koyaydınız şuraya" dedirtiyor.
Buzluğu eritirken içinde geçen yıl alınmış bir dondurulmuş mantı bulma şaşkınlığı (temsili)
17. alternatif Tarih (alternate Histories)
Üstteki a'yı sürekli büyük harf yaptım ama sürekli kendi kendine küçüldü, tövbe tövbe, garip bi durum var... Bölüm de garip. Garip olduğu kadar absürt, absürt olduğu kadar komik. Başı sonu yok, bir Rick and Morty bölümünde, bir boyutlararası kablo TV sahnesindeymişiz gibi, Hitler'in ölümüne dair alternatif tarih çizgileri gösteriyor ve güle güle bi hal oluyoruz. O kadar gülünce ister istemez seviyoruz.
18. Gizli Savaş (The Secret War)
Eveeet, geldik son bölüme. Hipergerçekçi teknikle yaratılan epik bölümler arasında en çok sevdiğim bölüm bu oldu. Şimdi diyeceksiniz ki "Amerikan askeri yerine Sovyet askeri görünce hoşuna gitti, seni eski komünist seni" ama tam olarak öyle değil. Bu bölümde, tarihsel ve doğal ortam müthiş yaratıldığı gibi, askerlerin duyguları yakın bir şekilde gözlemlenebiliyor. Ayrıca genel çekimler ve yakın planlar amacına çok güzel hizmet ediyor. Bu ortamda beliriveren canavarlar Nazilerin simgeliyor gibi ve canavarlara karşı direniş de böylece epik bir hava kazanıyor. Ah tam o sahnede bi marş çalsalardı da Polyushka Polye söyleseydim bağıra bağıra!! Yine gaza geldim...
Rusları da Rusça konuşturmak yerine İngilizce konuşturup replikleri bastıra bastıra söyletmeseler daha iyi olurmuş bu arada... Ya siz bu kadar mı korkuyorsunuz Amerikan halkınızın altyazı okumasından?!
- Düşmanın dublajlı film sevdiğini düşünüp kendimi motive etmeliyim...
SONUÇ - Bu da bitti, yenisi yok mu?
Bölümler de böyle bitti. Eğer sizi izleme sıranız farklıysa paniğe kapılmayın, yok yere telefon hatlarını kilitleyip kaosa yol açmayın, çünkü Netflix kullanıcılara 4 farklı sıralama sunmuş, bölüm numaraları kullanıcılara göre değişebiliyormuş. Yani izleme deneyimlerimize dair her şeyi öğrenmek istiyorlar, çok tehlikeliler! Hayır tehlikeliler bari, iyi bir dizi koysalarmış önümüze. En azından tehlike altındayken iyi bir dizi izlemiş olurduk, o da yok!.. Kötüsüyle, iyisiyle bölümleri şöyle bi sıralarsak;
En kötüler: Kör Nokta, Ruh Emen, Balık Gecesi
En iyiler: İyi Avlar, Zima Mavisi, Gizli Savaş, Aquila Yarığı’nın Ötesi
En eğlenceliler: alternatif Tarih, Üç Robot, Yoğurt Dünyayı Ele Geçirdiğinde (Yalnız bu üç bölüm de John Scalzi isimli yazarn öykülerinden uyarlama..O adamı bulup okumak lazım. İstersen al yoğurtluyu şuradan oku. İstersen al Hitlerliyi de buradan oku... Çabuk bulduk.)
Gerisini konuşmaya bile değmez. Animatrix, Rick an Morty, Ghost in the Shell (ilk çekilen) bunları döver, ağızlarına yüzlerine sıçar. Evet evet, Netflix izlemek iyice bozdu ağzımı... Daha da bozmadan kaçayım ben, haftaya görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya tam da seçim öncesiyken politik filmler konuşacağız efendim)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et