Aile Arasında (Gülse Birsel, Engin Günaydın, Demet Evgar, Erdal Özyağcılar... Daha sormayın artık film nasıl diye)
Tam 10 filmin vizyona girdiği bu hafta, Gülse Birsel'in yazdığı Aile Arasında rahatça öne çıkıyor ve "Şemaları anlamaya çalışmaktan beynimiz bulaşık teline döndü, az gülelim" diyenlere ilaç oluyor. Bunun dışında, uzaktan görünce 'sanat filmi' diye çağırdığımız ödüllü birçok festival filmi var ama onlar, haftanın vasat yapımları Yarını Yok ve Çizgi Ötesi kadar salon bulamıyor. Zaten festival filmi oldukları için çekingenler biraz, "Biz vizyonda çok durmayız, bi seyirciye bakıp çıkacağız" der gibiler...
O zaman, hazır lafı geçmişken, Gülse Birsel kaleminden bir sanat filmi parodisi izleteyim de sonra filmleri yorumlamaya çalışayım:
Aile Arasında - Düğünden-evlilikten soğumak için ailece gitmelik...
Avrupa Yakası'nda hem geleneksel hem modern olmaya çalışan bir aileyle kafa bulan Gülse Birsel, yine aile kurumunu deşiyor; bu sefer de bir film senaryosuyla... Birsel, Instagram'ından çekimlerin başladığını duyurunca çokça sevinmiş, evrene bol bol Instagram like'ı göndermiştik. Birsel'in paylaştığı selfie'lerde Engin Günaydın'ı, Demet Evgar'ı, 20 küsur sene sonra bir filmde oynayan Erdal Özyağcılar'ı görünce de iyice coşmuş, "Ulan ülkede güzel şeyler de oluyor be" demiştik. İşbu Gülse Birsel yazımı filmi, Annemin Yarası filmini geçen yılın en iyilerinden saydığım Ozan Açıktan yönetti.
Basın toplantısında bütün ekip acımasızca birbirini överken...
Sıfır Bir'den iyi mi?
Fikret (Engin Günaydın), efendi, takıntılı bir esnaf, elektrikçi (Vavien, sen misin?). 21 yıllık eşi Mihriban, parasız diye ondan ayrılıyor. 21 yıllık klarnetçi koca tarafından terk edilen şarkıcı Solmaz (Demet Evgar) ve Fikret tesadüfen tanışıyor. Sonra, Solmaz'ın üniversiteli kızı Zeynep (Su Kutlu) Adanalı zengin aile çocuğu Emirhan'dan (Fatih Artman) evlenme teklifi alıyor ve derken Solmaz'a bir eş, Zeynep'e de bir baba gerekiyor. Bu kısımda öykümüze de biraz Engin Günaydın şaşkınlığı gerekiyor.
Ailenin sıkıcılığını gösteren film, bir yandan da çoluk çocuk izlemelik aile filmi olmayı başarıyor. Tamam küfür de ediliyor, rakı da içiliyor ama karakterlerin ağzına yakışıyor bu küfürler. Bence filmi izleyen çocuklarınız da filmdekiler gibi küfrederken şirin duracaklarsa etsinler, edebilsinler...
- "Süzgeçsiz bir demlik gibi bozuktu ağzımız" ne demek ya, nerden öğreniyorsun bu çay edebiyatını?
Senaryonun nesi var?
Senaryo dolu dolu; espri açısından zengin, karakterler ve aralarındaki ilişkiler de iyi yazılmış. İyi oyuncular iyi canlandırınca da filmin enerjisi yükseliyor. Bu enerji ise seyirciye yansıyor ve noluyor: Ayneeen, sinerjii... Ben uzun zaman sonra bu kadar çok seyirci reaksiyonu duydum bir salonda. Film araya girince, çoluk çocuk hep beraber "Aaa" diye tepki verdik mesela... Sanki Çarkıfelek’te İflas ya da Pas gelmiş gibi oldu, Mehmet Ali Erbil seyircisine dönüştük bir anda!
Oyuncular iyi seçilmiş, karakterler kendini sevdiriyor. Demet-Engin-Erdal'ın performansları dışında, BKM'nin efendi çocuğu Fatih Artman ile BKM'nin annesi Devrim Yakut da rollerinin hakkını veriyor ve Behiye karakterindeki Ayta Sözeri’ye bir parantez açmak gerekiyor.
Mimikleriyle Pennywise'a benzeyen Fatih Artman, ne yapmak, NEREYE VARMAK İSTEMEKTEDİR?!
Şurası iyi, burası iyi:
* Senaryo sadece kültür farklılıklarına ya da sakarlıklara-şaşkınlıklara dayanmıyor. Malzemesini geniş tutuyor. Hatta ölümle bile dalga geçilebiliyor; birçok tabu, bowling oyunundaki lobutlar gibi yıkılıyor. Zaten mizah dediğin tabu tanımaz di mi, Gülse? Aynen Gülse (abla)...
* Solmaz ve tayfasının terastaki muhabbetleri çok samimi. Burası, dışlanan karakterlerin; trans bir bireyin, 'hafifmeşrep' diye anılan kadınların dertleştiği mekan oluyor. Yol Ayrımı'ndaki Nur'un Gemisi'ne benzetilebiliyor bu haliyle (İlla ki bi şeye benzetirim, benzetmeden duramam).
* Filmin Adana bölümünde, bu aralar çok tutan “Adanalılar böyle hem şirin hem piskopat insanlardır” muhabbetine fazla girilmemesi iyi olmuş. Sonradan görme cenneti yurdumda, Bilecik’ten Isparta’ya kadar her şehirde görülebilecek geleneksel sonradan görme bir aile ele alınmış, güzel alınmış.
Basın karşısında ızgara-mangal yapan İbrahim Tatlıses nostaljisi...
Galadan çıkan sanatçı yakını mısın kardeşim, "Ayy yanaklarım ağrıdı gülmekten" sözlerini duymak için mi okuyoruz seni diyenler için biraz da kötüleyeyim:
* Gülse Birsel'in can verdiği Mihriban ve çılgın kadın Leyla bazen çok abartı durabiliyor. Bir de sürekli gülümseyen Gülümser ismindeki karakter, şimdi böyle herkesin içinde söylemiş gibi olmayayım ama, yaklaşsana biraz Gülse, sanki gereksiz mi olmuş ne?
* Düğün sahnesi çok güzel yazılmış, birden fazla noktasında farklı gerilimler oluşturulmuş ama daha iyi bir yönetmenlikle beraber bu sekans daha çılgın bir şeye dönüştürülebilirmiş. En azından kurgu masasında daha cool şeyler denenebilirmiş. İki dk versenize bi' deneyeyim...
Cool mesleklerde bugün: Yatan gelin-damat çeken düğün fotoğrafçısının tutucusu...
Puan: Ailecek 80
Çizgi Ötesi (Flatliners) - Öbür tarafa geçip vizelerden kurtulmak isteyen tıp öğrencileri
Ejderha Dövmeli Kız'ın Danimarkalı yönetmeni yönetiyor, Niels Arden Oplev... 1990 yapımı, Julia Roberts'ın nasıl da genç ve güzel olduğu bir yaşta oynadığı, aynı isimli filmin re-make'i... Bu film için devamı demişler ama bildiğin aynısı. Baya baya re-make'i, çakması, yazık edilmişi...
Bunun ilki neydi ki?
Film, ilk filmin öyküsünün hemen hemen aynısı; beş tıp öğrencisi öldükten sonra ne olduğunu merak ediyor, yaptıkları bir deney başarılı olunca birbirlerinin kalplerini kısa süreliğine durdurup tekrar çalıştırıyorlar. Ders çalışmaya gönlü yok ki bunların anam, oyun oynuyorlar tıpla! Sonra azıcık ölümü deneyimleyince hoşlarına gidiyor, bir süre sonra ise peşlerine gizemli güçler takılıyor.
Geçmişinin rahat bırakmadığı karakterler ilkindeki gibi başarılı durmuyor bunda. Gerçi ilk filmin de başarısı neydi tam emin değilim. Belki 90'lar havasına tav olmuşuzdur, araya giren 90'lar müziğini sevmişizdir, ya da 90'ların modası kabarık dalgalı saçlar ilgimizi çekmiştir.
Bu filmde ise, geçmiş olaylara çok odaklanılmıyor; daha çok koridorda, banyoda, karanlıkta birden çıkan korku unsurlarıyla gerilim yaratılmaya çalışılıyor. Çok korkutmuyor da; valla ben duş giderindeki dökülen saçlarımı görünce daha çok korkuyorum açıkçası...
- Ayet-el Kursi çıkar mı ya? Hiç de çalışmadım...
Yanisi: Yanisi, iki film de yüksek puanlı sayısalcılara "Birbirinizin kalbini boş yere durdurmayın" diyor. "Siz sözelciler de en azından boş yere kalp de kırmayın" diye ekliyor.
Puan: "Çok bile" anlamında bir 25
Yarını Yok (24 Hours to Live) - Hangimizin yarına çıkacağının garantisi var? Yalan dünya...
Dublör koordinatörü Brian Smrz, yönetmenliğe bulaşarak şöyle bir film çekiyor. Ethan Hawke başrolde yer alıyor ve "Ölümden öte köy mü var?" diyerek ona buna racon kesiyor.
Öldürmeyen yapımcı öldürmüyor di mi?
Çoğu ajan, kiralık katil, suikastçi filminde gördüğümüz üzere, başkarakterimiz Travis, kötü adamlara karşı savaşacak, eskiden çalıştığı kişilerin başına bela olmaya çalışacak. Çünkü eşi ve oğlu ölmüş, intikamının alınması gerek. Bu filmi azıcık özgün kılan olay ise adamın bir görevi sırasında ölmesi ve bir şekilde yeniden canlandırılması... Yeniden canlandırıldığı zamanda da yaşamak için sadece 24 saatlik bir zamanının olması... O 24 saatte de, 3 aylık ömrü kalanlar gibi lunaparka gitmek, kağıt helva yemeyi tercih etmektense eline silah alıp çeşitli adamları vurması...
Ethan Hawke'ın şu mimiği gerçekleştirebilmek için tam 35 kasını çalıştırdığını biliyor muydunuz?
Aslında fena aksiyonlar yok ama şok duygusu yaşamıyoruz, özgün bir şey görmüyoruz. Kötü adamların her türlü kötülüğü yapabileceğinin özellikle altı çiziliyor ki, çocuklar özenip de suikastçi kurslarına gidip sertifika kovalamasın! Fidye de bunlarda deniyor, şantaj da adam-çocuk kaçırma da ailenin kökünü kurutma da! Bununla beraber, durmadan eşini-çocuğunu düşünerek tek başına savaşan adam aksiyonunun bütün klişelerini görüyoruz. Artık Hollywood öldükten sonra geri getirme işlerine de girerse hayatta ölmez bu Jason Bourne'lar, John Wick'ler diye düşünüyor, korkuyoruz.
- Daha az önce kurşun yedik, adam ara sokaktan sapsak trafiğe takılmazdık derdinde...
Puan: Dolar karşısında sürekli değeri düşen bir 50
Diğer:
Tamircikler: Gizli Görev: Haftanın animasyonu. Küçük bir takım yaratıklar, birtakım gizli şirinlikler yapıyor.
Aşka Geldik: Teknolojiden yoksun köyde, köy muhtarına bakanlıktan bir telefon geliyormuş da her şey değişiyormuş. Kadrosunda ataması yapılmayan oyuncuların yer aldığı bir yerli komedi...
Şunlar da festival filmleri:
Geçmişteki Sır: Raşit Görgülü'nün yönettiği filmde fotoğrafçı Ali'nin Bosna Hersek'teki sıra dışı öyküsünü görüyormuşuz (İstesek Before the Rain filminde de buna benzer şeyler görebiliriz). Film Tahran'da, Napoli'de de festivallerde gösterilmiş, ülkemizi temsil etmiş (Hangi kanal gösterdi ki?)
Zor Bir Karar: Ender Özkahraman yazıp yönetmiş; babası ve kardeşleriyle birlikte Hakkâri'de yaşayıp kilim atölyesinde çalışan Eylem'in öyküsü anlatılmış. Antalya Film Festivali'nde gösterilmiş, portakal yerken seyredilmiş.
Sarı Sıcak: Sanayileşmeyle beraber fabrikaların arasında sıkışıp kalmış bir tarla.... Bir de çok gizemli bir adam... Anladın sen onu... Fikret Reyhan yazıp yönettiği film İstanbul'da Altın Lale, Moskova'da ve Malatya'da En İyi Yönetmen aldı...
Jüpiter'in Uydusu: En son White God isimli güzel filmi yöneten Kornel Mundruczo'nun işi. Avrupa'daki mülteci meselesi ele alınıyor, sınırda vurulan 19 yaşındaki Aryan'ın süper güçler kazanması konu ediliyormuş. Cannes'da da gösterildi diyeyim, iyice ilginiz çekilsin...
Körfez: Emre Yeksan yönettiği bu kara mizah filmin konusu da ilginç: Körfezden gelen bir koku şehri sarıyor da bu koku yozlaşmışlığın, çürümüşlüğün metaforu oluyor. Hmmm.. Bir de festival kütüğüne bakalım: Venedik'te gösterildi, Adana'da Jüri Özel aldı, Antalya Film Festivali'ne tepki olarak düzenlenen Ulusal Yarışma'da En İyi Senaryo aldı.
- Yozlaşmışlık çürümüşlük diyoz da bu çocuğun ayağı kokuyor olmasın?..
SONUÇ - Anamızı bacımızı sinemaya götürebilecek miyiz?
Geçen haftaki Semih Kaplanoğlu'nun 'Allah diyen Buğday' filminden sonra bu haftanın metafizik filmi Çizgi Ötesi de sarmıyor, gereksiz bir gerilim olarak aklımızda kalıyor. Eğer çok aksiyon meraklısı değilseniz Yarını Yok da çok tercih edilesi durmuyor. Haftanın yıldızı ise Aile Arasında oluyor: Yazıda uzun uzun bahsettiğim gibi, aile, arkadaş topluluğu, threesome gibi grup şeklinde sinemaya gidip eğlenmek istiyorsanız tercih edebilirsiniz. Ben grup sevmem birey olarak gidip bireylik sorgulayacağım diyorsanız da festival filmleri sizi bekler.
Hepinize kolay gelsin, haftaya görüşelim...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya George Clooney ve Özcan Deniz yönetmenlik koltuğuna oturacak, bize de inşallah malzeme çıkacak)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et